Yer ve Gök Yasaları: Hadler Sinan Ayhan Sayı:
69 - Temmuz / Eylül 2011
1. “Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla”…
İnsan, cümle kurmanın, bir cümle olmanın hakikatini Allah'tan öğrendi…
İnsan için, Allah, cümle zamana üflensin diye “her şeyden önce kelimeyi yarattı” ve bu yaradılışı her şeye başlarken O'nun adını zikrederek mühürleyip zamanın üzerine bıraktı…
Cümle kurmak, bu mührün bir dekoru olarak “bilginin arkeolojisi”ni ortaya koymak demektir… O zaman bilgiyi eşelemek de, ondan çıkan eşyalarla, dokularla, hüküm örgüleriyle bir cümlenin yeryüzü şekillerini ortaya çıkarmak anlamına gelir…
Belki her cümlenin bir göğü olur ve o gökten cümle üzerine damlayan bir topografya çizgilenir… Ama her halükârda cümleye bir had veren hal, cümlenin “hakikatten hiza alması” olur…
Hakikat, ancak Allah kelâmına bağlı olabilir; bu sebeple Allah kelâmı da her şeyin üstünde “mutlak bir üstün”dür…
2. Bir ayet meali;
“Göğü yükseltti, ölçüyü koydu, ölçüde haddi aşmayın”…
Allah'ın üzerimize bıraktığı ve bizi başıboşluğa karşı koruyan kelâm; Allah'ın kelâmı Kur'ân…
Kur'ân mutlak bir üstündür, çünkü Allah'ın kelâmıdır ve mutlak ölçü de budur…
Mutlak ölçü, mutlak üstünlerin hizasıdır ve bu hizaya göre kurulan her cümle bir gök sahibi olur…
Üzerimizde mutlak üstünlerin ve mutlak üstünlere bağlı görece üstünlerin gündüzü ve gecesi etkilidir…
Görece üstünler, insanlık düzenine ait icatlar, keşiflerden ibarettir… Ve bir hakikate muhtaçtır…
Görece üstünler, görecelidir; örneğin milletlerin kendi meşreplerine uygun, birbirinden farklı anayasa yapmaları, dünya üzerinde birçok anayasanın olması bu göreceli durumun bir delilidir…
Her anayasa tartışmalıdır… “Bana göre”, “sana göre”, “ona göre” anayasası olmaz…
Bu sebeple Allah'ın kelâmına bağlanmadan görece üstün bir anayasa çatılamaz…
3. “Oku… Yaradan Rabbi'nin adıyla oku”…
“İkra”, mutlak bir üstün olarak görece üstünlerin öncül göklerinden biridir… Ki insandaki mücahit taraf ancak okuyarak çıkacak, insanın sınanması okumasına bağlı olacak… İnsan, eşyayı, hadiseleri, parçaları, bütünleri, bunlar arası dengeyi okumadan “eşref-i mahlûkat” olamayacak…
4. Kâinatın İncisi'nin “Veda Hutbeleri”nden; “…zaman döne döne doruk noktasına vardı…”
Hazreti Peygamber'in her hali mutlak üstündür; o halde Kâinatın İncisi'nin “Veda Hutbeleri” okunmadan; hakikati parıldatan, görece üstün bir yasa zamanına varılamaz…
“Varoluşun kökü harekettir.” “Zaman, devinen sonsuzluk”… Zamanda hareketin cümlesi söylenir…
Cümlenin ufku, eşyanın ufku, insanın ufku, bütün bunların yasalarının ufku Kâinatın İncisi'dir…
5. Medine sözleşmesinin billurlaştırdığı anlam; “kötü karşısında birleşmek esas” ifadesi üzeredir…
Medine Sözleşmesi'nin ufku anlaşılmadan bir anayasa yazılamaz…
Medine Sözleşme'sinden çıkıp Mecelle'ye, Kutadgu Bilig'e, “Divânu Lügati't-Türk”e, Dede Korkut'a ve benzeri görece üstünler arasındaki manzaraya bu şekil duraklar konulmadan bir anayasa derlenemez, kurgulanamaz…
6. Mecelle'ye göre “söze bir anlam vermek, onu yok saymaktan iyidir”…
Yine Mecelle'ye göre “kötü misal, misal olamaz”…
Allah'ın kelâmı, ayetlerin hükmü görece üstünlerin cümlelerine had koymadıkça, kötü misaller durumların arasından ayıklanmadıkça hiçbir anayasa maddeleştirilemez, dillendirilemez, anlamlandırılamaz…
Aksi durum insanlığı zehirlemek, insanlık namusunu kirletmek olur…
Her cümleye bir gök indirmek yalnız Allah'ın elinde ve indindedir…
7. Ayet meali;
“Rabbim doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım”…
Allah'ın isminin zikredildiği her yer, her cümle hayırlıdır, helâldir… Hayrın ve helâlin olmadığı anayasa, “anayasa” olamaz…
|