Şeytanın yeni korkusu Fatih Öncü Sayı:
69 - Temmuz / Eylül 2011
Büyük değişimlerin yaşandığı 2011 yılı, belki de tarihe yeni bir çağın başlangıcı olarak geçecektir. Bu değişimler arasında, küresel krizlerle bir bir Avrupa devletlerinin iflâs etmesi, Arap baharı diye anılan, lidersiz ve mefkûresiz Orta Doğu'da yaşananlar, bölgenin hattâ dünyanın kalbi olan Türkiye'deki seçimler sayılabilir.
Yeni çağın, bizlere neler getirebileceğini anlamak adına, geçmişten günümüze kısa bir yolculuk yapalım…
1250'li yıllarda, bir yandan Moğollar, bir yandan haçlı seferleri, Anadolu Selçuklu Devleti'ni zayıf düşürmüştü. Aynı yüzyılın sonunda, devlet yıkılmış ve bölge büyük buhran içine girmişti. Moğol istilâları, halkları yerinden etmiş, birçok devlet parçalanmış, Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasıyla da İslam Âlemi sâhipsiz kalmıştı. İrili ufaklı birçok devletçik ve beyliğin oluştuğu bu dönem, günümüz İslâm Âlemi'ne ne kadar çok benziyordu. İç çalkantılar dış müdahaleler hiç birinin büyümesine fırsat vermiyor, coğrafya belki de en umutsuz yüzyılını yaşıyordu.
Bu asırda, Avrupa'nın hâli de çok parlak değildi. Bizans dağılmış, İstanbul ve çevresine sıkışmış, bölgedeki kontrolünü kaybetmişti. Avrupa'da iç savaşları ile uğraşıyordu.
Dünya bu kargaşayı yaşarken, Anadolu'nun ucunda bir kuruluş muştusu, kulaklara üç kıtayı saracak bir rüyayı (1) ve bir hayâli fısıldıyordu. Uzun yıllar sonra, gönüller bu hayâlin sıcaklığı ile yeniden ısınmaya, çarpmaya, yer yer taşmaya başlamıştı.
14. asırdan itibaren coğrafya, hattâ dünya, 600 yıla yakın sürecek, en uzun huzur yıllarını yaşayacaktı, o rüyanın sâhibinin ve o hayali gerçekleştirmek isteyenlerin kurduğu cihan devletiyle.
“Târih tekerrürden ibarettir” diyen târihçi İbn-i Haldun(2), “devletler de insanlar gibidir. Doğar, büyür ve ölürler” tezinin bir tezahürü her devlet gibi Osmanlı Devleti de sona gelecekti. 1800'lü yıllarda Osmanlı Devleti, güçlenen Avrupa karşısında zayıf kalmış, aşk ve heyecanını kaybetmiş, maddî ve manevî yönden çöküşe geçmişti.
Gidişata dur demek isteyen, yarı münevverlerin eşliğinde, kurtuluşu Avrupalı olmakta sanan Osmanlı Devleti, Avrupa'nın da baskısı ile bir dizi ıslahat fermanları ve anayasa (3) çıkaracaktı. Halkların özgürlüğü adına yapılan bu düzenlemeler (4), nedense Müslüman tebaayı daha da esir ederken, gayri Müslimleri bir bir bağımsızlığa taşıyacak, devleti kurtarma adına yapılan bu çalışmalar, çöküş sürecini daha da hızlandıracaktı. Demokratikleşme adına büyük zafer kazandıklarını zannedenler, II. Meşrutiyet'in ilânından sonra ülkede bayram ilân etmişlerdi. Sonraki süreçte bunu da yeterli görmeyeceklerdi. Hattâ Osmanlı meclisinde, bayrak ve dille de alâkalı yeni teklifler getirilecek, Hıristiyan tebaa göz önüne alınarak bayrak içinde haç olması, diğer milletlerin dillerinin resmî dil olması istenecekti.
I. Cihan Harbinde, günümüzde 1 Mart Tezkeresi'yle (5) oynanmak istenen oyuna, Enver Paşa Hükümeti düşecek ve Almanya'nın yanında savaşa girilecekti (6). Savaş sonrasında tüm suç mâsum Sultan Vahideddin Hân'ın naif omuzlarına yıkılarak ülke düşmana teslim edilecekti.
Adına kurtuluş savaşı diyerek, inkâr ettikleri ve kuruluşu 1299'a dayanan Osmanlı Devleti'nin devamı olduklarını, farkında olmayarak ispat eden Türkiye Devleti, ne yazık ki günümüzde aynı oyuna gelmektedir. Önce dışarıdan destekli ihtilâller ve milli bünyeye uymayan kopya anayasalar ile, halkından biraz daha uzaklaşan devlet, şimdi de özgürleşeceğiz vaadiyle, bölünmenin eşiğine gelmiştir.
200 yıldır oynanan oyunlarla, devlet önce Anadolu'ya sıkıştırılmış, şimdi de Sevr anlaşmasında bu millete lâyık görülen yere sıkıştırılmak istenmektedir. İlk etapta doğu ve güneydoğu, onu başarırsalar, arkasından Karadeniz…
(7
ABD eski Dışişleri Bakanı'nın (8), Orta Doğu'yla alâkalı açıklamasından birkaç yıl sonra yaşananlar, bir domino etkisiyle bölgeyi tamamen sarmıştır. Seçim ve akabinde yeni anayasa sürecinin başladığı şu günlerde, Türkiye'ye, üstü kapalı sözlerle “istediğimizi yapmazsanız sıra size gelir” denmektedir.
Acaba Türkiye'den istenen nedir? Nasıl bir anayasa hazırlamamız istenmektedir? 1 Mart Teskeresinde kıyısından döndüğümüz oyuna, bu sefer hükümet düşecek midir? Bunu bize zaman gösterecektir.
Son yapılan secimler, o rüyayı görenlerin büyük bir organizasyonu ile geçmiştir (9). Neyse ki plân tutmamış, onların istediği sonuç seçimlerden çıkmamıştır. Ama aynı çevreler oyunlarını devam ettirmeğe çalışıyorlar.
Başta tamamen masum olan anayasa değişikliği, gündeme sokulmak istedikleri tarzda çıkacak olursa, Doğu ve Güneydoğu bölgesinin, ülkemizden kopmasına yol açacaktır. Bazı çevrelerin, eyaletlere dayanan, başkanlık sistemi istemesi, 1Mart Tezkeresi'ne hayır diyen başkanı, bir operasyonla değişen siyasî partinin (10), doğu ve güneydoğuya vaat ettiği özerklikle birleşecek olursa, elimizde son kalan bu vatan parçasının ne hale geleceğini düşünmek bile istemiyorum.
Oyun büyük, duamız iktidarı muhalefetiyle yöneticilerin bu oyuna gelmemesidir. Kurtuluşu, AB kapılarında aramak yerine, yıllar önce kaybettiğimiz yerde aramalıyız. Ülke olarak, sorunlarımızın gerçek sebepleri ile yüzleşmeden, bin yıldır bir arada yaşayan halkın arasına giren nifak tohumlarını temizlemeden, tüm halkı, doğusu ve batısıyla yeniden bir araya getirip, birlikte, özgürce ve kardeşçe yaşamasını sağlayacak, kaybettirilen ruh köküne uygun bir anayasa yapılmadıkça her düzenleme yıkıma sebep olacaktır.
Şayet, yöneticilerimiz basiretsizce davranır ve şer odakları hedeflerine ulaşırlarsa, ikinci kuruluş ve kurtuluşun (11)sonu olacaktır. Ve dünya yeniden 1200'lü yılları yaşayacaktır... İlâhî senaryo (kader) aynı, sadece figüranların adı farklı... Yine İslâm coğrafyası küçük beyliklere bölünmüş, Avrupa zayıflamıştır. Moğol yerine, bölgeyi Amerikan istilâsı kasıp kavurmakta, yeniden göçebe hale gelen halklar en kesif karanlığı yaşamakta. Ortam üçüncü kuruluş için gayet müsait…
Şimdi şeytanın en büyük korkusu, rüyasında sağ eline verilen güneşin dünyayı ve gezegenleri aydınlattığını gören bir zatın çıkması ve halkının bu hayal uğruna tek yürek olmasıdır(12).
Dua ve Selâmlarımla…
KAYNAKLAR
(1) Osman Gazi Han'ın gördüğü rüya. “Şeyh Edebali'nin göğsünden çıkan bir nurun içine girdiğini ve göğsünden çıkan çınar ağacının üç kıtayı kapladığı…”
(2)Kitâb-ul-İber
(3) Islahat Fermanları ve Meşrutiyetler
(4) Osmanlı, kendi zamanında, hattâ zamanımızda var olan devletler içinde, bünyesinde bulundurduğu milletlere gerek din ve gerekse diğer konularda en fazla özgürlük veren devletti.
(5) Bakınız 1 Mart 2003 teskeresi. “Türk toprakları ABD'nin Irak savaşına açılması ve savaşa asker göndermesi.” Ayrıca: Tezkere hadisesi hakkında detaylı bilgi için: http://www.medyaokuryazar.com/nureddin-cosan-ne-yapmaya-calisiyor/
(6) İki Alman gemisi Karadeniz'e geçmiş, Rus limanlarını bombalamış, Osmanlı Devleti gemileri alarak, savaşa girdiğini resmen ilan etmişti.
(7) http://www.beyazgazete.com/haber/2010/02/13/ders-kitabinda-kurdistan-haritasi.html
(8) Condelezza Rice: “22 Ortadoğu ülkesinin Türkiye dahil sınırları ve rejimleri değişecek. (http://www.akpgercegi.com/condoleezza-rice-bop-ile-turkiye-dahil-22-ulkenin-sinirlari-degisecek)”
(9) Bazı odaklar, hükümeti mecliste yalnız bırakmak için, MHP'nin, seçimde baraj altında kalmasına çalışmıştır. Bu sayede yeni anayasayı, hedeflerinin doğrultusunda çıkarmak istemektedirler.
(10) Birinci kuruluş Büyük Selçuklu, birinci kurtuluş Anadolu Selçuklu (11) Bu bir temsildir.
|