Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2923 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Çizginin altı
Gönüldaş

  Sayı: 73 - Temmuz / Eylül 2012

Şiir!.. Konuşma nimeti verilen insanın en üstün verimi... Onun üzerinde büyüklerin hikmetleri (bir kısmı zaten şiir)... Peygamberlerin, iki cihan saadeti sağlayan emirleri... Ve “maşukun aşığına mektubu” İlâhî Kelâm...

Şiir!.. İnsanlığın Ufku'nun şahsında “insan”a gönderilen bu “Mektubu” anlamak için bir basamak... Beyin jimnastiği, kalp fırtınası... Derin tefekkür ve soylu aşk imtizacı...

Şiir; düşünenlerin teri, âşıkların gözyaşı, kahramanların kanı...

*

Arı bal yapmak, inek süt vermek, ateş böceği ışık saçmak, bülbül ötmek için yaratılmış; insan da şiir için... Yani “Mektubu” anlayıp, gereğince amel için... Hayvanlar gibi içgüdüyle değil; iradeyle, şuurla... “Şuur”dan gelmesi şiirin, boşuna olmamalı. İşte bunun için; yazmak değil sadece, şiiri okumak ve hattâ dinlemek bile bir değer...

Şiir, “insan” olmanın alâmet-i farikası...

*

Örümcek ağına, bal peteğine, kuş yuvalarına, yarasanın sesle yön tayinine, kuşların karşılıklı ötüşlerine, bukalemunun bulunduğu yerle hemhal görünmesine bakıp hayvanların şiir dışındaki sanat dallarına -içgüdüyle de olsa- sahip kılındıkları söylenebilir.

Ama şiir... Sadece şiir... Fikir ve hisle “ötelerin ötesini” arayış çilesi şiir; bu arayış aşkı ile yaratılmış (insan)a, sadece insana has... İnsana özel... Hiç yaşamamış gibi yok olup gitmeyi kabullenemeyen soylu varlığın ruhanî ürpertisi...

Her şeyin içine bir miktar katılarak, damıtılarak, damlatılarak, sindirilerek, püskürtülerek insanlık dışı kokuları yok eden “esans” ve insanlık dışı korkuları yenen aşk iksiri...

Hayatı, nefsanî arzuların tatmini sanmak hamakatına panzehir...

“Allah'ı aramak idrakinin” sihirli âleti... Ab-ı hayat... Cemiyetin ortak rüyasını gören, gördüğü rüyayı yoran, bunu büyülü ve etkili bir dille anlatan deha şefliğinde milletçe, hattâ insanlıkça kullanılan âlet...

*

Şiir, insanla yaşıt... Her zaman ve her mekânda insanla...

İnsanlığın binlerce yıllık tarihinde şiirsiz bir tek toplum yok... Eliyle yonttuğu heykele tapan ve insan yediği söylenen ilkel kabilelerin bile şiiri var. Ateistler bile, din ve mülkiyeti inkâr eden komünistler bile, hayatı; erkek dişi kontrolsüz yaşamak, yiyip içip posasını dışarı atmak ve bir gün hiç yaşamamış gibi yok olmak sanan maddeciler bile şiirden kopuk değil.

Artık sonuna gelindiğine bütün insanlığın ittifak ettiği şu fani dünyada, şiirsiz toplum, şiirsiz zaman olmadığı gibi, şiirsiz mekân da olmadı... Böyle bir ifadeyi şiir dışında sadece din için kullanabilirsiniz... Ama romansız, tiyatrosuz, heykelsiz, resimsiz zaman ve mekânlar oldu.

Şiir yükseltir, düşünen varlığı yukarıya, yani hakka doğru... Ve cemiyeti... Hayat verir, insana ve cemiyete... Gelmiş geçmiş bütün devletlerin, imparatorlukların en yüksek dönemleri, şiirde de üstün dönemleridir. Şiir idrakini kaybeden milletler tarih sahnesinden silindi.

Taş gibi kaskatı öldürücü gerçeklerden, uçuk kaçık hayallere kadar hiçbir şeyi dışında bırakmayan bir sanat dalı; ötelerin ötesini anlamak isteyen zekâya, ötelerin ötesine hasret kalbe sahip bir varlığa yakışmıyor mu?

Uzun lâfın kısası nerde insan, kelimenin gerçek mânâsıyla insan; orda şiir...

*

Yaratılmışların en üstünü Âdemoğlunun, o kadar fıtratına uygun ki şiir... Hayatının bir döneminde olsun şiire ilgi duymamış fert yok... Çoğu insan şiir yazmayı denemiştir... En azından bir mısra ezberlemeyen, güzel okumaya gayret etmeyen yoktur. Şair olma hevesi; ressam, müzisyen, mimar vs... olma isteğinden hep önde olmuştur... Hem de, para kazandırmayacağı biline biline... Çoğu kalem erbabının ilk eseri şiir kitabı... Şiir yazma arzusu, şiir ezberleme, şiir defteri tutma, şiir dinleme gayretleri, (insan) olmanın gereği... Bu kadar yaygınsa bir şey, sebebi basit duygusallık olamaz... Dedik ya şiir, “Mektub”u anlamak için basamak...

*

Bakın, “şiir gibi müzik, şiir gibi resim, şiir gibi bina...” deniyor da; hattâ şiir gibi kadın, şiir gibi futbol deniyor da; hemen hemen hayatın her sahasında şiir bu şekilde övgü unsuru olarak kullanılıyor da; “resim gibi şiir, heykel gibi şiir, müzik gibi şiir, saray gibi şiir...” denmiyor. Şiir; her şeyin güzeline yakıştırılıyor da, hiçbir şey şiire emsal olmuyor. Her yemeğe katılan tuz gibi, her şeyin içinde “şiiriyet” isteniyor. Âdeta güzellik ve estetik birimi... Bir damlası rengine boyayan mürekkep... Bir kaşıkla bütün kazanı yoğurt haline getiren maya... Bir damlası güzel kokular yayan esans... İçine “şiiriyet” katılabilen yüceliyor, değerleniyor... “Mensur şiir” bunun itiraz edilemez belgesi... Nesrin şiire yaklaşması, yani şiiriyet taşıması makbul, şiirin nesre yaklaşması eksiklik...

Bütün sanat dalları, şiir güneşinin etrafında birer gezeğen... Değerleri güneşten nasiplenmeye bağlı. Hattâ sadece güzel sanatların değil, her sahanın merkezi...

Bütün sanat dalları şiire takviye; müsbet ilimler, şiiri anlamaya zemin...

*

Şiir kalite ile o kadar özdeş ki, bütün yollar Roma'ya çıkar misali kim hangi sahada kaliteli bir iş yapsa, şiire yaklaşıyor, şiiri idrak seviyesi yükseliyor.

Dar ufuklarına bakmayıp şair görünme heveskârları ile “şair” diye alay edilmesi, haddini bilmemekle alay olduğu kadar, gerçek şair hasretinin de ifadesi. Bir şeyin hakikati ne kadar yüceyse, sahtesi o kadar yerin dibinde...

Ab-ı hayat evet, ab-ı hayat... Düşünen kafa ve hisseden kalp için...

*

Şu muhteşem manzaraya bakın...

Dünyanın en yüce ordusu, en kutsal şehri fethe gidiyor... Keremli Mekke'yi!.. İlk insandan beri Allah'ın evi olan Kâbe'nin bulunduğu beldeyi, karanlıktan kurtarıp hakikatine kavuşturmaya gidiyor! Dünyanın en üstün kadrosu, muhteşem bir resmigeçit halinde şehre yürüyor... Âlemlerin Efendisi, Başbuğlar Başbuğu (sa) atının üzerinde... Mübarek başlarını eğmişler, mübarek alnı neredeyse eğere değecek... Atını bir şair yediyor... Üstelik şiirler okuyor... Her biri bir orduya bedel nice kılıç ehli kahraman varken, görünüşe göre kılıçların konuşma vakti gelmiş iken, söz kahramanına bu şeref lâyık görülmüş. Şiirin fevkinde konuşan, kendisine vahiy gelenin önünde şiir okumak... Şiir ne ki, O (sav) varken... Şair sahabeye bu durumu daha fazla uzatmaması gerektiği söylenince, şiire devam edilmesi emrediliyor. Mekke'nin insanlığa açılışı şiirle...

İnsanlığın Ufku, insanın hakka giden yoluna kelimelerden örülü dikenler koyan bir şairin öldürülmesini emir buyuruyor. Bir müddet sonra o şair, yüce huzura geliyor; yazdığı meşhur kasidesini (bir sahabi olarak) okuyor. Mübarek sırttan çıkarılan mübarek hırka, mübarek ellerle şaire hediye ediliyor... Zaman gelecek bu mübarek hırka, şair bir milletin övüncü olarak “Mukaddes Emanetleri” arasında yer alacak...

Sahabi, harp meydanına bile şiir okuyarak atılıyor...

Ve bir mısra... Bir mısra hadis içinde, evet hadis içinde yer alıyor: “Söz Lebid'in sözü: (Allah'tan başka her şey batıl!)” Şairin ismi mübarek dudaklardan dökülüyor...

Her dilde münacatlar, naatlar, kasideler, gazeller, divanlar vs... Hükümdardan çobana şiiri yazmak bir yana okumak, ezberlemek, hattâ dinlemek bile ayrıca değer olduğuna göre bütün İslâm dünyası şair... Her halde dünyada yazılmış bütün şiirlerin yarıdan çok fazlası İslâm'ındır. Say say bitmeyecek şiir kahramanları...

İnsan için gelmiş dinin, insan fıtratına uygun sanatın hakkını vermesinden ve aykırı olana haddini bildirmesinden tabiî ne olabilir?..

*

Nemrutlardan, Firavunlardan bir tek mısra olsun var mı? Zamanımıza gelme zorluğu mu diyecekler.. Öyleyse, son yüzyıl diktatörlerinden, zalimlerinden, tiranlarından birer mısra okusunlar... Hiç olmazsa çevresindekilerden okusunlar. Zalimlerin yalakaları, yardakçıları, sihirbazları, büyücüleri, kâhinleri, falcıları, şakşakçıları çoktu ama şairleri yoktu.

Zulmün şiiri yazılamaz... Zulme şiir yazılamaz...

Budizm ve benzer batıllardan doğmuş şiirler, o bölgeye gönderilmiş peygamberlerden kalmış hikmet çakıntıları sayesinde...

Komünizm, sosyalizm, faşizm ve benzerleri sadece istismarcı... Davaları için, şiir adını verdikleri manzumeleri kullandılar... Hiç olmazsa şiirin bir değer olduğunu olsun idrak ettiler.

Gelelim Kapitalizm'e...

Her türlü imkânla kahramanlığın enayilik, sadece kendini düşünmenin akıllılık olduğunu halka telkin etseniz... Emniyet kuvvetleri başta olmak üzere herkesin elinden silâhları toplasanız; çocuklarda bile mantar tabancası bırakmasanız... Başta emniyet kuvvetleri olmak üzere bütün teşkilâtları lâğvetseniz... Herkesin gemisini kurtaran kaptan olduğundan emin olunca kafesinde zor zapt ettiğiniz azgın iri canavarı salıverseniz... Ne olur şehrin hali?.. Kapitalizm işte bu... Kendileri bile vahşetle birlikte anıyor: “Vahşi kapitalizm”... “Fertlerin serbest rekabeti toplumu da kalkındırır” denilerek insandaki şeytan, insandaki canavar, insandaki hayvan serbest bırakılıyor. Ne şekilde olursa olsun kazan ve ne pahasına olursa olsun başar... Kapitalizm (1) canavarı değil, bütün insanlardaki canavarları meydana saldı. Dünya böyle bir arena, bütün insanlar gladyatör... Dünya imparatoru başparmağını yukarı kaldırıyor...

Elektrik, ateş, su, rüzgâr vs disiplin ve kontrol altına alınırsa faydalı, alınmazsa zararlı... Nefs öyle korkunç bir enerji ki... Kötü yanını ifade için canavar dedik... Canavar değil enerji... Hayvandan aşağı da düşürebilir, melekten yukarı da çıkarabilir... Hiçbir sınırlama, kontrol tanımadan her nefse “istediğini yap” demek, insan sayısı kadar canavarı meydana salmak değil de nedir? Gücü gücü yetene... Maddeye hâkim olanın, her şeye hakkı var, fakirin yaşamaya hakkı yok... “Fakir misin, akşamdan öl!”... Hak yok, kuvvet var... “Hayat bir mücadeledir”... Enayi misin sen, sen mi kurtaracaksın?..

Kapitalizm... Taşları bağlayıp, köpekleri salıvermek misali kötülük yollarını açan ve iyilik yollarını tıkayan ve bunu sistemleştiren ve sömürüyü meşrulaştıran hattâ teşkilâtlandıran ve ekolleştiren; zorla almayı, mecbur edilmedikçe vermemeyi marifet gören; alkolü medeniyet, uyuşturucuyu mahkûmiyet, cinayeti zekâ sporu, hattâ mistik ürperti haline getiren; hiçbir sınır ve kontrol tanımayan sistem...

En basit tarifle şiir (ben)in üstünde bir değere hayranlık, o değer için fedakârlık ve o değer için tefekkür ise; (ben)liği, bencilliği aşmak ise... Nefs denen canavarı disiplin ve kontrol altına almayan bir sistemde şiire yer olabilir mi? Serbest rekabet dışında hiçbir şeye, inkâr ve reddedecek kadar olsun yer yok... İdeolojisiz, tanrısız, ibadetsiz, kitapsız fertler, kalabalıklar... Ve ruhsuz... Yiyip içip posasını atan, cinselliği sınır tanımadan yaşayan bir yaratık... Hayvan bile bu tarifin dışında kaldığı için (hayvan) demedim, (yaratık) dedim. Bu sistemde şiire yer olamaz... “Yok” demiyorum... Yok demek, olma ihtimalini varsayar. En azından bugün değilse yarın için bir ümit vardır. Bu sistemin fikriyatında, repertuvarında şiir idraki bile yok.

*

Şiiri idraki; insanla hayvan arasındaki çizgidir...


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Arabeske Methiye... - Sayı 117
Molla Kasım şiiri üzerine... - Sayı 110
Türk birliği... - Sayı 107
İşte bu!..... - Sayı 104
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Bir özel TV kanalı “yılın politikacısı”nı seçtirdi.
Seçilemeyenler üzülmesinler. Çünkü hepsi ayrı ayrı yılın politik acısı olduklarını ispatladılar.
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14591649
 Bugün : 2190
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 630826
 Bugün : 472
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim