Pusat Menderes Çınaroğlu Sayı:
73 - Temmuz / Eylül 2012
Korkak bir yaraya sürülecek merhemler taşımadım yanımda.
Hiçbir acıyı başına kakmadım kalbimin.
Devşirilmiş sevgilerde tükürükten umutlar arayan
Ecnebi hayallerin peşinde her defasında yeniden kurmadım gönlümün inşasını.
Yandım, çok büyük ateşlerin ortasında,
Ateşlerin yanışına şahit tuttum kendimi.
Ölüm, avuçlarımda yeşerdi benim.
Görsen, nasıl da yürürdüm kılıçtan keskin bir sıratın üzerinde,
Alevler su dökerdi ardımdan;
"Köroğlu işte!" diyordu ardımdan bir söz,
Yaraşmazdı elbet, bir Çınara kar dururken korda tutuşmak!..
Mermerden bir göğün altında
Suları kovaladım ilkin
Küheylânlar kuşandım cenk meydanlarında
Pusatları bilenmiş ordular karşısında
Gözlerime korkusuzluğu çizdim mavi bir ölümün arefesinde
“pusat” diyecektim kendime,
Kılıçlara kabza olsun adım
Sakalları yeni bitmiş civan bir gençlik bıraktım
Buğulu sabahlarda
Şerh düştüm bu şehre
Şer düştüm hayrı dokunmayan şiire
Keskin kayaları bakışlarıyla parçalayan
Süvarilerin üzerine sürdüm kendimi
Koptum, ansızın bastıran yıldırımların içinde
Yedi düvele aşk düşürdüm bulut bulut
Sağ elimde Zülfikârları tuttum geçtiğim her çağda
Her bir sırrımı, biten her bir teline emanet ettim sakallarımın
Kime bir sevda yüklenmişsem,
Sevdamın kendisi yaptım çilemi
Gecesinden şavkını esirgeyen illeri yurt edinmedim kendime
Kalbimin geri kalmış iklimlerinden
Göçebe iki damla kan düşürdüm yerleşik huylarıma
Köklerinden ulular bitiren,
Fidanlar diktim gönlümün çöllerine
Ben pusat,
Beni anlama kayıp zamanlarda
Kendini boğazlayan şehirler gördüm
Sokaklarında geniz yakan adam kokuları taşıyan her biri
Kördüğüm oluşuna şahit oldum denizlerin
Bıçak gibi kesen dalgalarla boğuşuyordu Nuh
Koştu, nerde bir tufan varsa yeryüzünün bütün gemilerine
Şehirler yıkılıyordu göklerin üstüne
Demirden dağları eriten destanlar çalınırken kulağıma
“Zülkarneyn!” dedim:
Ben, Pusat Üzerlerine güneşin batmadığı bir kavmin çocuğuyum!
|