Tamamlığın şartları Necip Fazıl Kısakürek Sayı:
74 - Ekim / Aralık 2012
Tatbik ettiği kanuna inanan hâkim… Kendisini hâkime inandıran kanun… Aldığı dâvanın hak olmasına bağlı avukat… “Kanunun kestiği parmak acımaz” bilen mahkûm… Bunlar oldu mu adalet tamamdır.
Terazideki uygunsuzluğu Allah’ın gördüğünü bilen ve parmakları titreyen esnaf… Teraziye bakmayı kötü zan ve boş zahmet sayan müşteri…
Fazla kazancının kaç fakir lokmasından meydana gelme bir vâhid olduğuna dair ruh muhasebesinde hususî bir fasıl açan tüccar… Tüccarların vergi kaçakçılığını takip için bir hafiye ordusu beslemeyen ve bunu Allah’ın bilgisiyle müeyyide altına alan idare… Bunlar oldu mu, müeyyide tamamdır!
Sırtında tasarruf edilen emek artığını sanki kendisi biriktiriyor ve cemiyet hesabına yatırılıyormuş gibi bir huzur ve (mistik) zevk içinde çalışan amele…
Amelesinin diken batmış ayağını dizine koyup saran patron…
İşverenle iş gören arasındaki âhengi bir orkestra nizamıyla kıvamlandıran ölçü… Bunlar oldu mu, usul tamamdır!
En ileri, en zengin ve en kalabalık (Metropolis)in billûr sarayında; en geri, en fakir ve en tenha köyün cemiyet bütünü içindeki hak ve vazifesini kollayan ve bu kollayışın kafa hâkimiyetini temsil eden münevver…
En ileri (Metropolis)in en ileri ufkundaki ufuk münevverin teşekkülünü besleyici şartlara inanan ve kendisi için bu şartlardan daha üstün bir koruyucu olmayacağı idealine feda olan köylü…
En ileri münevverle en iptidaî köylü arasındaki oluş kavşağını açık tutan sistem… Bunlar oldu mu, nizam tamamdır!
Bacaklarına bakılıp memuriyete kayırılacağını ummayan daktilo kız…
Günahını idarî ve içtimaî selâhiyetlerinden hiçbirine ortak etmeyen ve mide kanseri gibi ferdiyeti içinde hapseden âmir…
Cemiyete sâri günahı en büyük felâket sayan toplum havası… Bunlar oldu mu, ahlâk tamamdır!
Mikroplara karşı muvazalı bir muhalefet tavrı takınmayan doktor…
Nefsi hastalığına razı olsa bile cemiyetin buna razı olmayacağını ve nereye saklansa kendisini arayıp bulacağını bilen hasta…
Bir hastahanedeki ilim ve hakikat otoritesi önünde, fert hakkı, hürriyet, demokrasi gibi laflara yer bulunmayacağına inanmış ve bu inanışla beslenmiş, gönül… Bunlar oldu mu, hakikat tamamdır!
Öğrenmemenin vatana ihanet olduğunu en başta öğrenen öğrenci…
Hatır için numara vermeyi, vatan ihanetine müsavi bilen öğretmen…
Bütün haklarını okul ve öğretmene devretmiş aile ve cemiyet… Bunlar oldu mu, terbiye tamamdır!
Saadetini, ne yapıp yapıp kötüyü bulmakta değil, ne yapıp yapıp kötünün bulunmadığını bulmakta arayan polis…
Polisi, kendi mesleğinin tesadüfen aksini temsil etmeye memur bir yoldaş sanmayan hırsız…
Polisle korkuttukların karşılık, polisi korkutmak ceberrutu yerine, ona hak takipçiliğini telkin eden hükûmet… Bunlar oldu mu, emniyet tamamdır!
Namazda, akşama indireceği hatimden kaç para alacağını düşünmeyen imam…
Her ferdi öbürüyle dirsek teması halindeyken, yine her ferdi Allah’la yapayalnız ve aynı içtimaî dayanışmaya her sahada mâlik, milyonluk safları çerçeveleyen cemaat…
Dini, kör ve sağır nefslerin karanlık bodrumuna indirmeyen, asliyet ve saffetinden zerre feda etmeksizin koruyan bilgi… İman tamamdır!
“Hâkimiyet halkın değil Hakkındır!” düsturunu mahyalaştıran telâkki…
Hâkimiyet kendisinin değil, ancak Hakkın olursa kendisinin de hâkim olacağını şuurlaştıran halk…
Halka “Sen kendi hayrını bilemezsin; onu Hak bilir ve gösterir! Gerçek hürriyet de bu teslimiyettir!” diyen hükûmet… Bunlar oldu mu, demokrasya tamamdır!
Büyüklerin keyfi için tarihi ve gerçekleri değiştirmeyen bilgin… Düşünce tamamdır!
Sanatın, sanatla beraber her şey için, her şeyden evvel mutlak hakikat ve cemiyet için olduğu sırrına eren şair… Duygu tamamdır!
Herkesi ve herkesten ziyade kendisini aşan prensipler heyûlasının gölgesiyle heybet ve haşyet saldıktan sonra, hak ve vicdan adına kendi gölgesinden ödü patlayan politikacı… Devlet tamamdır!
Yangın kulesinden Sarıçizmeli Mehmet Ağayı arar gibi boş yere ismi haykırılmayan, daha ilk seslenişte ilk ferdiyle “buradayım!” diye meydana çıkıveren yığın… Cemiyet tamamdır!
Beyin, kalb, yumruk ve taban arasındaki ilâhî vazife bölümünü ve rütbe dağıtımını, her uzvu kendi faaliyeti içinde mesut ve öbürüne riayetkâr, cemiyet bünyesi…
Allah’ın, meleklerine bile mahrem tuttuğu hakikat yuvası kalblerle, hakikatin sesi diller arasında mesafe bırakmayan samimiyet… Bunlar da oldu mu, baştan beri saydıklarımızın hepsi ve her şey tamamdır!..
|