Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3421 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Çivi
Fatma Pekşen

  Sayı: 74 - Ekim / Aralık 2012

Güneş, hafta sonu mahmurluğunu yaşayan mahallenin üstüne gittikçe artan bir şiddetle hararetini boca ederken, yamru yumru evlerin kıpırtısız sükûnetini, dut ağacının gölgesindeki küçük bir çocuk bozuyordu.

Sekiz on yaşlarındaki bu nahif vücutta ilk dikkat çeken şey baş olup, kuluçkadan yeni çıkmış uçuk sarı, -hatta beyaz denebilecek nitelikteki- civcivlerin tüylerini andıran ipeklerin mevcudiyetiyle, ciddi bir şey düşünmekte olan alnını gölgeleyerek, çocuk yüzüne şirinlik veriyordu.

Önce, alnını kaşlarına kadar kapatan kâkülünü sarsarak, dut ağacının bir kısmını yola taşıran yüksek duvara baktı, sonra da sabahtan beri sık sık gözünün takıldığı kırmızı taksiye... Buna benzemeliydi elindeki de. Az bir şey kalmıştı. Kaç gündür hayâlini kurduğu tel arabasını birazdan bitirecekti.

“Bizim bağlar buradır

Gülü sıra sıradır

Gelen murat almasın

Gözüm ardım sıradır”

Sabahın ilk saatlerinden beri güneşin sarı boya vurduğu kapı önünde, duvar gerisinden anasının mânilerini dinleyerek ciddiyetle uğraşıyordu.

Kapı önüne mahsus çıkmıştı. Kırmızı taksinin sahibi Bıyıksız Ömer Efendi görsün, “afferin len, ne güzel yapmışsın” desindi. Bir kere olsun bindirmemişti onu arabasına. Geçen yaz ayağını köpek ısırdığında bastığı yaygarasını duymazlıktan gelip başını çevirmiş, “ben kan görmeye dayanamam. Taksi çağırın” demişti. Niye böyle insanlardan kaçıyor, Fırıncı Adil Amca gibi, Müezzin Halit Hoca gibi, mahallenin çocuklarıyla konuşmuyordu, anlamış değildi.

Nüfustan emekli koskoca Hayri Bey bile, kapı önünde kendisine tesadüf edince, büyük adamlara hitap ettiği gibi, “Selâmün Aleyküm Turhan. Ben görmeyeli bayağı büyümüşsün. Ne işler yapıyorsun? Derslerin nasıl? Anneannenin romatizması nasıl oldu? Annenin işlerine yardım ediyor musun?” gibisinden sözler söylüyordu da Bıyıksız Ömer Efendi niye böyle somurtup duruyordu?

“Bağa girdim üzümsün

Yârim iki gözümsün

 Zannetme ki unuttum

 Gece gündüz sözümsün”

Oğlan elindeki penseyi yere bırakıp, duvar gerisinden gelen sesi dinledi tekrar. Bir seferinde anası, “rahmetli babanla evlenmeden evvel Ömer Ağabey beni çok istemişti. Ne ben istedim onu,  ne de anamgil... onun için kin güdüyor” demişti ama olsun. Kendisinin suçu neydi ki? Hem Bıyıksız Ömer Efendinin kendi yaşlarında çocukları vardı; hâlâ niye eski meseleyi deşsindi ki? Kırmızı yüzlü, güleç karısı ne kadar iyiydi. Çocuklar sokağa ellerinde bir yiyecekle çıkacak olsa onları paylar, bir parça da kendi eline tutuştururdu. Sahi, ona niye Bıyıksız Ömer Efendi demişlerdi ki?

“Kerpiç kerpiç üstüne

Çıkmam kerpiç üstüne

Kırk yıl kocasız kalsam

Varmam kuma üstüne”

Çocuk gururla baktı arabasına. Kalın telden bin bir güçlükle kıvırarak yaptığı arabasının tekerlerinin birbirine uyması için ne kadar gayret sarfetmişti. O kadar uğraşmasına rağmen, tekerler birazcık farklı ebatlarda olsa da önemli değildi.

Bir iki sızlanıp, tel almak için anasının eteğine yapışıp Tamirci Hüseyin Amcanın dükkânına götürdüğü gibi, bir de Marangoz Hasip Amcanın oğlunu tavlayıp, arabanın üstüne kasa kondurdu muydu, değme keyfine... Kurmalı arabasına el sürdürtmeyen Cenk'in bile ağzı açık kalırdı.

Suluboyayla kasasını kamyon karoserleri gibi boyar, nakışlar, hattâ adını yazardı. Anneannesi ara sıra öteki sokağa pideye gönderdiği zaman, eskisi gibi nazlanmaz, uçarak, koşarak gider gelirdi ki kimse zaptedemezdi. Sıcak pideyi gazeteye sarıp kasaya yerleştirdiği gibi, arabasını beşinci vitese takıp, köşeleri hızla dönerek eve gelir, o çok sevdiği fırın, ekşi hamur kokusu doldurduğu ciğerlerini, evlerinin kapısında boşaltırdı.

Kâküllerini sarsarak tekrar ağaca baktı. Kaç gündür güzel melodilerini dinlediği bülbül yoktu yerinde. Anneannesinin, “dut yemiş bülbül gibi suskun” sözü geldi aklına. Sahi, bülbül dut yediği için mi suskundu bu aralar? Ama dutlar daha olgunlaşmamışlardı ki?

Oturduğu duvar dibinden seyrettiği, koca gövdeli dut ağacının haşin yeşil saçlarının uzandığı gök ona, kocaman mavi suratlı bir adammış gibi geldi. Kör jiletle tıraş olmuş şişko suratlı, mavi tenli adamın kesiklerine sanki buluttan pamuklar yapıştırılmıştı. İçinden güldü.

Gözü kaldırım taşına takıldı. Kırmızı taksi kendi tel arabasını merakla süzüyor gibiydi. Uzunca bir parçaya direksiyon telini kıvırıp dört tekerin uygun yerine monte etti miydi daha hiçbir sorunu kalmayacaktı. Herkesin işine koşacaktı. Bıyıksız'ın karısı bile istese, koşarak ekmek getirecekti bununla.

O da ne! Kırmızı taksinin arka tekeri yere mi inmişti ne? Ömer Amcaya haber vermeliydi bunu! Bugün cumartesiydi. Belki geç kalkmış, kahvaltısını ediyor olabilirdi ama olsun. Güneş iyice kızdırmadan lâstiği değiştirirdi hiç değilse... Belki de haber verdiği için sevinir, teşekkür eder, hatta tamirden sonra arabasına bindirip küçük bir tur attırırdı.

Elindeki malzemeleri oracığa bırakıp taksiye doğru ilerledi, eğilip lâstiğine doğru baktı. Evet, yanılmamıştı. Çiviye, tele benzer bir şey batmıştı. Bu haberi çabucak yetiştirmeliydi sahibine. Başını kaldırıp eve doğru gitmeye niyetlenirken, daha bir adım atmamıştı ki... Evin kapısından çıkan adamı gördü ve zınk diye olduğu yerde kaldı. Adam da onu görmüştü.

Ömer Amca arabanın arka lâstiği patlamış! Çivi girmiş galiba...

Adam kayıtsız tavırlarla yaklaştı, eğildi alta doğru baktı; elini beline dayayıp sokağı kolaçan etti. Gözü karşı kaldırımdaki, çocuğun tel arabasına, malzemelerine takıldı. Bir iki yutkundu, gözünü merakla kendisine dikmiş olan çocuğa, kaşlarını çatarak:

Bugüne kadar niye çivi batmamıştı hiç? Sen etmiş olmayasın sakın?

Çocuk, kâkülünün altına minik boncuklar dizen güneşin varlığına rağmen, buz gibi olduğunu farketti.

Tebrik, teşekkür, tamir ve minik bir tur... Sonra, sonra da kocaman bir hayâl kırıklığı... İçi burkuldu.

Yerine geri oturup, direksiyonunu kıvırarak eklediği son parçayla arabasını bitirdiğinde, kırmızı taksinin hasetle kendi tel arabasını süzdüğünü hissetti. Arabanın sahibi ise sırtını kendisine dönmüş, homurdanarak patlak lâstiği yedeğiyle değiştiriyordu.

Dut ağacının üstünden bülbül ötüşünü işitince minik yüreği sevinçle hopladı. O da ne! Yüzü kesiklerle dolu mavi suratlı adama bir de pala bıyık mı eklenmişti ne? Hem de ne biçim bir bıyıktı bu. Gözünü dikip seyretmeye başladı. Pala bıyık gittikçe genişledi... Ablak suratta kocaman bir gülücük haline geldi.

Bülbül, “boşver be Turhan, üzülme” diye şakırken, pala bıyıklı, kesiklerle dolu surat, “senin arabanın tekerine hiçbir zaman çivi batmayacak” diye fısıldadı.

Anası, duvar gerisinden çamaşırları silkeleyerek asarken, yeni bir mâniye daha başlamıştı. Gülümsedi oğlan. İçi kıpır kıpırdı. Öyle ya; onun arabasının lâstiğine hiçbir zaman çivi batmayacaktı.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Mustafa... - Sayı 123
Pehlivan dayının elmaları... - Sayı 120
Armudun Son Çiçeği... - Sayı 115
Cılga... - Sayı 112
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


ACIYORUM

Millet, Meclis’i seçiyor...

Meclis, millet namına kanun yapıyor...

Anayasa Mahkemesi de bu kanunları bozabiliyor...

 

Şimdi söyleyin:

Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla mı milletin?

Hâkimiyet kayıtsız şartsız Anayasa Mahkemesi’nin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla Anayasa Mahkemesi’nin mi?..

(Kardelen; 13; Mart 1997)

 

ACIYORUM

Bir takım kimselerin, yetkilerini aşarak, kanun dışı teşkilâtlar kurduğu ve kanun dışı faaliyetlerde bulunduğu artık kimsenin yok diyemeyeceği bir gerçek halinde ortaya çıktı.

Bunlar, başlangıçta en azından, kanunların kötülerle ve kötülükle mücadelede yetersiz kaldığını düşünüyor.

Böyle örgütlere karşı çıkanlar da, gizli ve kanun dışı teşkilât kurulacağına falan falan kanunlara ve filân filân mekanizmalara dayanarak şöyle şöyle mücadele mümkündür, demiyorlar...

 

Öyleyse...

Ya bu ülkede kanunlar ve işleyen mekanizma yetersizdir... Ya devleti idare edenler...

Bu işin (ya)sı, (ma)sı yok... Hem kanunlar ve işleyen mekanizma, hem idareciler yetersiz...

(Kardelen; 13; Mart 1997)
66
Ana baş tacı olmalıdır
Analar baş tacımızdır
Hayatın merkezi anneler
Şaşırmadık
En sıcak sözcüktür anne!


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15430698
 Bugün : 4298
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 652362
 Bugün : 400
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 329
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim