Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3313 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Kışın ortasından
Fatma Pekşen

  Sayı: 75 - Ocak / Mart 2013

Bakmayın siz kışın ortasından diye başlık attığıma; mevsim olarak tam ortasındayız ama durum öyle anlı şanlı, eski zaman kışlarından gibi de görünmüyor. Hava durumu raporlarına göre, kar yağışlı denilen günlerimizde bile, uzun süre, güneşle bulut, harmandalı oynayarak dolandı tepemizde. Sanki böyle yaparak işinin uzmanı hava tahmincilerinin yalanını çıkaracak.

Mucidi kimdir bilemiyorum ama kış için, nicedir dikkatimi çeken bir ifade dolaşmaya başladı medya dünyamızda: Beyaz kâbus. Kar'a kâbus. Beyaz zulüm. Olumsuz hava şartları. Memleket kara teslim oldu, vs.

Sormak istiyorum bu ibareyi uyduranlara: Allah aşkına ocak ayında, şubat ayında şeftali çiçekleri mi açmalı, güller tomurcuğa mı durmalı? Ekin mi derilmeli, denize mi girilmeli?

Öteden beri denilmez mi, kış kışlığını, kuş kuşluğunu yapar diye. Dört mevsim niye var olmuş? Dünya var olalı beri şaşmaz bir nizamda süren baharlar, güzler, yazlar, kışlar, döneminin getirdiği doğal halleri ortaya koymayacak da ne yapacak?

Bir başka deyişle, olumsuz hava şartları tabirinin doğru olması için bunun tam tersinin olması gerekmez mi? Harmana kar yağar, ilkbaharda ayva yetişir, sonbaharda çiğdemler çiçeğe durur, zemheride de gül şurubu kaynatılırsa işte o zaman durumda tuhaflık olur.

Ekranlarımızdan izliyoruz. Daha kar dört parmak kalınlığında olmadan üstteki anlattığım gibi yaygaralar ortalığı kaplıyor. Beyaz kâbus, olumsuz hava şartları, kara teslim ve benzerleri.

Dünyaya yaşamak için gelmiş cümle canlının ihtiyacı için lazım gelen suyun kış hali değil de nedir kar? Yağmur da dolu da kar da suyun halleridir sonuçta. Dönemine, mevsimine göre biçim biçim yeryüzünü öpecektir. İnsana da hayvana da nebatata da cansuyu olacaktır. Sorarım, barajlarımızın, ekinlerimizin, kış uykusuna yatanlarımızın yüzleri başka türlü nasıl gülecektir ki?

Evet, öteden beri kış memleketinde yaşayanlar, altı ay karı buzu kalkmayanlar için durum pek kolay değildi ama bu hiç de kâbus haline getirilmezdi.

Odunun kurusunu, etin/bulgurun irisini de kışa saklamayı bilirdi insanımız, kış ortasında kardan tünellerle mektebine çarşısına gitmeyi de.

Pekmezin en hasıyla kar helvası yapmayı da becerirdi, karın üstüne oturttuğu leğenler dolusu tel helvasını çekip çoluk çocuğunun, eşinin dostunun yüzünü güldürmeyi, ağzını tatlandırmayı da.

Köklü bir kış hazırlığı yapan insanımız için artık geleneksel hale gelmiştir kilerlerin, odunlukların, kömürlüklerin -icap ettiğinden de fazla- doldurulması. Korkmaz öyle adam kapan soğuklardan; otur otur bitmeyen, “tükendi söz, karardı köz, kalkın gidin siz, yatacağız biz”li gecelerden. Tuzundan gazına, kemikli kıymasından çırasına her bir şeyini gücünün yettiğince kış için saklamayı becermiştir.

Beyaz kâbus, kara kâbus ve benzerleri... Kenesinden domuzuna, kuş gribinden fare virüsüne envai tür kâbusun (!) türetildiği, evhamlı insanlar yığınağı haline getirildiğimiz bir zaman diliminde, canım kışa, canım kara dil uzatanları anlamakta zorlanıyorum.

Geniş ailelerin tarihe karışması, dededen, nineden toruna intikal eden sözlü kültürün dumura uğramasıyla, iki adımlık okullara bile servis araçlarıyla gidilir hale gelinmişse, çocuklarımızın geleceği açısından durup düşünmeli diyorum.

Ekran karşısına kilitlenip, sanal aileler, sanal dostlarla hemhal olalı, yirmilik oğlumuzun bahtiyarlığından, seksenlik ninemizin telli duvaklı izdivacını görmeye değin uzanan çizgideki çöpçatanlığımızın boyutlarını şöyle bir ele almalı diyorum.

N'oldu bize? Daha düne kadar rahmet yağıyor diye yere göğe sığdıramadığımız, bereket diye bağrımıza bastığımız kara, yağmura nasıl dil uzatır olduk? Nasıl böylesine şikâyetçi bir toplum haline geldik. Şükrümüz sabrımız hangi kovuğa saklandı?

Kara kâbus derken, masallarla, manilerle, bilmecelerle, şaşırtmacalarla bezeli sözlü kültürün birebir yaşandığı soba/ocak başı sohbetlerini mi gözardı etmeli, tam anlamıyla doğal ürün olan kavurgaların, çirlerin, pestillerin resmigeçit yaptığı kış çerezlerini mi?

Kartopu oyunlarını, özellikle de erkek çocukların üstünden inmediği kızakları, kardanadamları, eldivenleri, bereleri, atkıları, çilli yünle örülmüş hırkaları, su çekmiş botları, kar tatillerinde bile içeride oturamayıp karla güreş tutanları nereye oturtmalı ki?

Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Mustafa... - Sayı 123
Pehlivan dayının elmaları... - Sayı 120
Armudun Son Çiçeği... - Sayı 115
Cılga... - Sayı 112
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


Türkçe’nin kırpıla kırpıla ne hale getirildiğine bakmadan kalkmışız, “eser vermeli, eser vermeli” diyoruz.
Halbuki “Güneş Dil Teorileri”nin temel yapılmak istendiği bir dili kullanarak karşımızdakilerle konuşup, anlaşabildiğimize şükretmeliyiz.
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Ana baş tacı olmalıdır
Analar baş tacımızdır
Hayatın merkezi anneler
Şaşırmadık
En sıcak sözcüktür anne!


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15430753
 Bugün : 4354
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 652362
 Bugün : 400
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 329
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim