Şeklî Müslümanlık ve Allah için buğz Kubilây Ertekin Sayı:
85 - Temmuz / Eylül 2015
Yüce dînimizin emrettiği gerçek Müslümanlık; sâde şekil ve zâhirden ibâret değil. Şeklen, olduğu kadar; kavlen, fiilen, itikâden, îmânen, özellikle ferâset ve basiretle zulme, zâlime, fâsık ve fâcire rızâ göstermeyen bir inanç manzûmesidir. Zâhiren Müslüman; fikren, bâtınen, siyâseten ve ideolojik olarak bunun tam aksi olanlar; aslın taklidi ve müsveddesidir. Bu tipler; İslâm’ın yüz karası, insanlığın maskarası ve gerçek Müslüman’ın yürek yarasıdır. Şu görüşlerin peşinden giden ama Müslüman görünenler bunlara örnektir: “Din bir afyon ve zehirdir. İnsanlığı imhâ, edip, işkence, açlık, sefâlet ve hastalık gibi felâketlere sürükleyen sebeplerin kaynağıdır.”(s.39)“Hıristiyanlık, Mûsevîlik ve Zerdüştlük, Muhammed’in düşüncesinden doğan bir ideolojidir.” (s.192) “Aslında insanlığın asıl atası maymundur. On milyon yıl önce Doğu Afrika da yaşarken, iklim şartları gereği evrime uğrayıp bu günkü hâle gelmiştir. Kürt toplumunu ve diğer halkları köle yapan İslâmiyet’tir. Halkların kurtuluşu Muhammed’in getirdiği dinde değil, Marksist sistemdedir.”(s.17) (Abdulah Öcalan; “Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine doğru”) “Zulme rıza zulüm, dinsize rıza gösteren, dinsizdir!.”hükmüne göre bu adamın ve benzerlerinin peşine takılıp, sapık ideolojilerini bir DİN gibi benimseyenler onlardandır. “Kişi, sevdiği ile haşrolur” Nebevî gerçeği bunu göstermektedir.
O tür dinsizlerin peşinde sürüklenenler, günümüzün Müseylemetülkezzâplarını putlaştıran figüranlardır.Zamanın İbn-i Sebeleri, Ebû Lehepleri ve Firavunlarıdır. Aslında şekilcilik bir hastalık ve aşağılık duygusunun tezâhürüdür. Üstelik bu sâde zâhirî yönüyle de kalmaz. Ahlâk, âdet, duygu ve düşünceye de yansır.
Şeklen Müslüman görünenler, Ebû Cehil karpuzu gibidirler. Dışından kavun gibi kokarlar ama içi ise zehir gibi acıdır. İslâm’ın ve Müslümanların başına gelen belâlar, onların derdi değildir. Onlar vitrinliktir. Yerli “Charlie Hobdo”ların işlerini kolaylaştırırlar. Efendimiz (sav) “Kim başka bir kavme ve onların özellikleri ne benzeme gayreti içinde ise o kavimden, millettendir.” buyurmuşlar. Ayrıca; “Allah(cc) sizin sûretinize, şeklinize, görüntünüze değil, kalbinize ve amellerinize bakar” buyurmuştur. Gerçek bir Müslüman için kıstas budur. Kişi kime tâbi oluyor, kimin peşinden gidiyorsa ondandır. Müslüman’ın şekline, tavrına ve duruşuna inancı yansımalı. Dinine âit bir tavrı, vakârı, ciddiyeti ve duruşu olmalı.
Her şeyin taklidi, sahtesi ve kopyası olur. Hazin ve esef verici olan, bu illetin Müslümanlar arasında görülmesidir. Sahteciliğin, taklidin, kompleksin sınırı yok. Üzücü olan, başkalarına benzemenin moda olması... Bunlar, göründükleri mensûbiyetin ezikliği içindedir. Oysa insan, “yâ, olduğu gibi görünmeli, ya görün düğü gibi olmalı”. Ayrıca “çok insan vardır ki, üstünde elbise yoktur, yine çok elbise de var ki, içinde insan yok”sözü bunlar için 'cûk’oturmaktadır. Merhum Mehmet Âkif’in dediği gibi:
“Bir neyiz? Seyreyle artık, bir de fikret, neymişiz?..
Din de kürkün aynı olmuş; ters çevirmiş, giymişiz!” (Safahat, 222)
Dine çatan gazeteleri yaşatanlar, bu şeklen Müslüman görünenler değil midir?
Burada gerçek Müslümanlara çok büyük bir görev düşmektedir. O da; “Emr-i bil mârûf, nehy-i anil münker” / İyiliği emir, kötülüğü men”dir. Her şuurlu mü’min bu inanç düşmanlığına ve saldırganlığına engel olmakla görevlidir. Bunu bizzat yapamıyorsa, inançlarımızı savunan bir yayın organına abone ve destek olmalıdır... Şer cephesinin medya saldırılarına cevâp aynı yoldan olmalı.
Todays Zaman yazarı (tivıtır)dan “ABDÜLHAMİT DÜŞERKEN” diye bir cümle ile hem tarihe hem bugünkü iktidara sataşabilmekte, devlete düşmanlık kusabilmekte.İkinci Abdülhamid’i devirip Osmanlı Devleti’ni parçalamak SİYON idealiydi ve yardımcıları da içteki ihânet odağı olan Jön Türklerdi. Bu durumda Zamancı yazar, Siyonistler’le aynı çizgide oluyor. 8O-9O yıl sonra ülke düşmanlığında buluşmuş olmaları ibret vericidir.
Amerikan zırhlısı “MİSSÛRİ”yi minârelerin mahyâsı ile; “WEL COME” diye karşılayan zihniyet, ummadıkları medenî cesâret ve dirâyet karşısında şoka girer. Millî diriliş ve dik duruşları hazmedemezler. Hattâ yalan ve iftiralara tevessül etme zelilliğinde bulunurlar. Her insaf sahibi şu soruyu kendisine sorsun... Kuruluşundan bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir devlet adamının Birleşmiş Milletler'de ve değişik Avrupa ülkelerindeki toplantılarda, İslâm ülkelerini ve sömürülen milletlerin haklarını savunarak “DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR!”şeklinde bir meydan okuyuş ve dik duruş görmüş ve duymuş mudur? Aslında bundan ülkesini düşünen her haysiyetli insan gurur duymalıdır. Bundan ancak hasut ve aşağılık duygusuna sahip olanlar rahatsız olur.
(Devam gelecek sayıda)
|