Kurtuluş Kubilây Ertekin Sayı:
92 -
Bâzı kimseler yazılarımda “karamsar ve kötümser bir havanın” hâkim olduğu şeklinde eleştirilerde bulunuyor. Onlara hak vermekle birlikte, buna politik bir cevap vermek isterim. Merhum Osman Bölükbaşı’ya sormuşlar: “Efendim iktidârı sürekli eleştiriyor, her şeyin çok kötü ve yanlış olduğunu söylüyorsunuz. Bunların hiç bir iyiliği ve hizmeti yok mu, onu neden söylemiyorsunuz?” Şöyle cevap vermiş. “Onu da Menderes söylüyor.” Her ikisine de Allah (CC) rahmet eylesin. Evet bendeniz karamsar olabilirim. Çünkü bizler çok zor şartlardan, hayâl bile edilmeyen bu güzel günlere geldik. O yüzden bu günlerin kâdir ve kıymetinin çok iyi bilinmesini ve bir mirâsyedi gibi harcanmasına aslâ gönlümüz râzı değildir. ‘Çekmeyen bilmez!’ atasözünü unutmayın! Her şeyin böyle gideceğini ve artık hiç bir sıkıntı ve zorluğun olmayacağını sananlar; “Cennette arsa satanlarla, cenneti ucuzlatan” softa ve şaklabanları, mürit ve müfsitlerine bol keseden makam ve mansıp dağıtan FETO denen nâmussuzu dinlesinler. (Bu ifâdeyi, onun tüm Müslümanların hayır ve iyilik duygularını iğrenç bir şekilde sömürdüğü istismar ettiği ve milleti aldattığı için kullandım.)
Ayrıca her şeye rağmen hâlâ eski düzenin özlemi içinde olan ve “Karargâh rahatsız!” (24/2/2017 basından) deme alçaklığında bulunmanın, 28 Şubat öncesi “Genç subaylar rahatsız!” ve “Ordu göreve!” demekle aynı şey olduğunun farkında olmayanlar şunu iyi bilsinler ki, pişmanlıklar; genelde böyle iyi ve mutlu günlerin, bu demlerin aynen sürüp gideceğini sananlar tarafından yaşanır. Peki kurtuluş!? Elbette herkesin bir kurtuluş reçetesi vardır. Ama Müslüman için asıl kurtuluş; yaşanan olayları unutmayarak “Kad eflehal mü’minûn” Âyet-i kerimesinde mündemiçtir. Şimdi, günlük haberlere bakınız.. Anasına, babasına şefkat ve merhamet göstermeyip onları sokağa atan ve insanlara hayvan gibi saldıranların “hayvan severlik” gösterisinde bulunmaları, tam bir şaklabanlık, sahtekârlık ve ikiyüzlülüktür. Halk dilinde bâzı insanlar için ‘köpekleşmek’ tâbiri kullanılır. Lugatlara göre bu; şirretlik ve edepsizlikte bulunmak ona buna saldırıp, çevreyi rahatsız etmek ve gerekli gereksiz yerde havlayarak, basitlik ve korkaklığını gizlemek olarak târif edilmektedir. Diğer bir târife göre ise; güçlü kimselere yaltaklık ve yalakalık yapmak, kuyruk sallayarak ‘Senin emrinde hizmetindeyim’ deyip zâlim ve âdî kimselerin zulmüne ortak olmak, onlara uşaklık yapmak ve onlardan geçinmekte bu işin başka bir şekli olduğu söylenmektedir. Bu mânâda sanırım Nâmık Kemâl’in bir sözü vardı… “Köpektir zevk alan seyyâd-ı bî insâfa hizmetten”… Günümüzde köpekleşmenin çok daha değişik boyutları ortaya çıkmıştır. Allâh’a, kitâba, peygambere saldırmak, dîne, dindarlığa, ezana, Kur’â’na, câmiye ve her tür mukaddese düşman olmak ve Batıya uşaklığı bir mârifet ve meziyet sanıp, milletin ve millî irâdenin her alanda, her yerde düşmanlığını yapmak gibi çok değişik boyutları vardır. Bugün o tür yerlerde yaşanan olaylar bunlardan sâdece biridir. Daha bunun ekonomik, siyâsi ve sosyal yönü, ahlâkî boyutu gibi sayısız veçheleri vardır. Nitekim bu konuda uzmanlar bunun çok değişik şekillerini aklı ve beyni olanlara anlatıp durmaktadır. Yapılması gereken şey; beyinlerini o türlü hastalıklı zihniyete ve sapık ideolojiye kaptıranların kendine gelmesini sağlamak, ülke için zararlı ve ihânet içinde olanların peşinde giden gürûhu uyarıp onlara insânî, İslâmî şuur ve basiret aşılamak ve gerçeği göstermektir. Kısaca bu milletin değerleriyle barışık, aslını, neslini bilen, taklitçilikten ve başka ideolojilerin köpeği, uşağı, kuklası olmaktan kurtarmaktır… Biliyor musunuz!? İzmir’in Bayraklı semtinde, kan merkezinin hemen yanındaki trafoya Fidel Kastro’nun resmini yapıştırıp “İnsanlık seni minnetle anıyor, yaptığın tüm hizmetler (!) unutulmuyor.” denilmiş. Şimdi. (Ülkede hürriyet yok, baskı var, tek adam ve dikta var, kaçak saray var! Rejim değişiyor, ülke bölünüyor.) diye çemkiren sefiller reziller gürûhu, sâde insanlık için değil, komünizm için bile zül ve yüz karasıdır. Cumhûriyet, Demokrasi ve rejim için en büyük tehlike gördükleri Marksist sistemin lideri sokaklarda alenen teşhir ediliyor. Ama bu demokrasi havâriliği yapan bozguncu ve çığırtkanlardan çıt yok. Onlar kendi ideoloji ve sistemleri, inançları için mücâdele vermiş, kendi değerleri adına çalışmış ve çalışmaktadırlar. Peki onlara özenen, sözde Türk ve Müslüman (!) geçinen bunca hergele ve çapulcu sürüsü ne için ve hangi değerler uğruna ve kiminle mücâdele ediyor!? M. Âkif diyor ki:
“Ne Müslümanlığıdır anlamam ki, yaptığınız?
Çıkar yol olmayacak, korkarım bu saptığınız!”
Bu insanlık müsveddelerinin yabanın Marksist’ine, azılı diktatörlerine imrenme ve öykünme sebebi nedir? Dînî, millî âidiyetini inkâr eden bu tipler niçin ve neden bu köpekliği, uşaklığı göstermektedirler? Dünyânın en zâlim ve iğrenç bir sistemi olan ideolojiye özenmek; sıradan vatandaşlarının bir bisikleti bile olmayan ve en yüksek memurlarının aylığının sâdece 30-40 avro olan bir ülkeye ve sisteme öykünmenin sebebi ne olabilir? İşte asıl dert budur. Bunları cezbeden şeyin, orada katı bir dinsizlik rejiminin hüküm sürmekte olmasıdır. Görüldüğü üzere adamlar düşmanları içimize sokmuş ve kaleyi içten fethe çalışıyorlar… Diyeceksiniz ki; olay bugün değil, 80-90 yıl evvel “lâisizm, Kemâlizm ve Cumhuriyet” kılıfı ve maskesi altında ülkeye sokulmuş, Bolşevik baykuş sesleri duyulmaya başlamış. İşte bu korkunç ve iğrenç durum karşısında aklı başında olan herkesin artık laga lugayı bırakıp, bu dehşet verici gerçeği görmelidir. Ülkede sayısız kanallarda sürekli tefsir, hadîs okumak, ilâhi söylemek ve tutulmayan, dinlenmeyen fetvâlar vermek, beş kere, on kere umre yapmak bu tehlikeyi, ihâneti ve düşmanlığı önlemiyor. Eğer aksini iddia eden varsa, bu günde ve bu asırda, bütün anlatılanlara rağmen, niçin bu sapkınlıklar azalmayıp, artıyor ve en geri, en iğrenç, en rezil ideolojiler sanki bir matahmış gibi, Müslüman bir ülkede (!) gittikçe yaygınlaşıyor, siyâsî ve sosyal alanda zemin buluyor?. Özellikle siyâs bir kurum bunları niçin sâhiple niyor?... Adamlar din iman tanımıyor ki onlara bunu anlatasın. Yanlış anlaşılmasın, biz bunlar yapılmasın, anlatılmasın demiyoruz. Dîni ve dindarlığı anlatanların en az onlar kadar etkili olan dinsizliği, felsefî ve siyâsî doktrinleri, tıpkı bir din gibi tapınılan sapık ideolojileri, Marksizm ve lâisizmin niçin anlatılmadığını söylemek istiyoruz. Bugün lâisizm maskesi altında bal gibi dinsizlik yapılmakta ve yaşatılmak istenmektedir… (Örneğini verdik.) O yüzden inanç karşıtı bir siyâsî kurumu destekleyen, her Allâh’ın günü dîne ve dindar kesime küfreden, câmi ve cemaat düşmanlığında bulunarak, Allâh’a (CC) Peygambere (SA) kitâba-Kur’ân'a ve milletin mukaddeslerine savaş açan bir paçavrayı alıp câmiye gelen bir adamın ‘îtikâdî’ açıdan Müslümanlığının tartışılması gerekir. Eskiden din adamları bu konulara giremez ve halka anlatamazlardı. Ama çok şükür şimdi durum farklıdır. Müslümanların ve ilim adamlarının bu konuda mâzeret bulma hakları yoktur. Bütün bunları anlatmak ve bu rezâletleri dert edinmek sâdece Tayyip Erdoğan‘ın görevi midir?
Her gün yaşanan acı gerçek şudur. Adamlar kör ve sapık bir beyinle, pis bir ideolojinin kölesi ve köpeği olmuş, onun uğrunda habis hayatlarını bile patlatıyorlar. Yapılacak şey; O'nu bilmek ve aynı silâhla mücâdele etmektir. Sıradan insanları geçin, hangi cemaat ve tarikat mensubu Marksizm ve Leninizm ideolojisi hakkında bir fikir sâhibi ve bunların ne demek olduğunu biliyorlar? En hazin ve en iğrenç olan şey, ülkenin siyâsî bir kurumu olan o yapının yıllardan beri tıpkı bir haçlı zihniyetiyle inkâr ve isyân ideolojisinin bânisi ve hâmisi olmasıdır. Şu an mücâdelesi yapılan ve adı geçen kurumda şâhit olduğumuz müessif olaylar bunun en canlı örneğidir. Üstelik bir de o, mâhut siyâsî zihniyetin sâhip ve müntesipleri her alanda çok açık bir şekilde ve yıllardan beri din düşmanlığı yapmaktadırlar. Bu acı gerçeği görüp anlamamak ve bilmemek, buna karşı tedbir alıp çalışmamak ise sâde Müslümanlığa değil, insanlığa karşı da hakâret ve ihânettir. Ayrıca sâde namaz kılıp umre yapmak, câmiye gelmek, sonrada bozguncuların peşinden gidip onlara mâlî, fikrî ve siyâsî destekte bulunmakla gerçek bir Müslüman olunmuyor. Eğer öyle olaydı en sağlam, en iyi, en ihlâslı ve en muttakî Müslüman (!) FETOŞ’çular olurdu. Ama görüldüğü üzere dine, dindara ve devlete, millete en büyük darbeyi onlar ve benzer müfsitlere müzâhir olanlar vuruyor, çünkü gerçek durum meydanda...
|