Millî irade düşmanı müfsit ve mürtetler Halis Arlıoğlu Sayı:
88 - Nisan / Haziran 2016
Bilindiği üzere mürtet; İslâm’ı ret edendir. Irkçılık da ona yakın bir fesâdın parçasıdır. Elbette bunun bir siyâsî ve ideolojik yönü, bir de toplumsal ve ferdî yönü vardır. Siyâsî ve ideolojik olanların arkasında uluslar arası güçler, içtekilerin arkasında ise onlara hâmîlik yapan ve aynı ideolojiyi savunan müfsitler vardır. Bu ülkenin kimliğini taşıdığı halde halkımızı ve emniyet güçlerimizi katleden terörist ve canlı bombaların yaptığı onca vahşeti sâhiplenerek TBMM’de; “Biz Çiğdem Yakşi ve BERNÂ YILMAZ’LARIN HER ZAMAN ARKASINDAYIZ!” diyerek çemkiren yerli (!) siyâsi haydutlar ve milletvekili (bozuntuları) vardır. Sonra da bu vahşi ve barbarca cinâyetlerin bizzat ve bil vâsıta sorumlusu ve suç ortakları kendileri değilmiş gibi, halka dönerek; “Ülke yangın yerine döndü. Analar gözyaşı döküyor. Gençlerimiz ölüyor-öldürülüyor. Biz bunlara lâyık değiliz. Hâlâ bu iktidâra destek verecek misiniz!?” diyerek sanki bu vahşetleri iktidar yaptırıyormuş gibi çok iğrenç ve seviyesiz bir şekilde kışkırtıcılık yaparak, nifak tohumları atan iffetsizlerdir. Günümüzde sadizmin, vahşetin ve barbarlığın asıl kaynağı; materyalizm ve ateizmin dinsizleştirdiği sapkınların kışkırtılarak, canavarlaştırdığı ve hiç bir mukaddes duyguya sığmayan vahşi bir şekilde kendini ve binlerce mâsum insanı parçalayan intihar bombacılarla, PKK ve diğer şer odaklarıdır. Olayın dînî boyutu bir tarafa, mâkul ve mantıklı insanlar için bile bu tutumlar toplumun birliği adına yıkıcı bir hayâsızlık ve bozgunculuktur. Buna hoş bir sitem ve isyân ile şöyle diyor merhum M. Âkif;
“Cânî geziyor dip diri... Can vermede mâsûm!
Mâdem suç başkasının da, niçin başkası mahkûm?
En büyük düşmanıdır, rûhu nebî tefrikanın.
Adı batsın onu, islâm’a sokan kaltabanın!”
Çünkü bu anlayış zamanla insanları ve sapık ideolojileri putlaştırıp ilahlaştırarak ona tapınmaya kadar götüren bir totemcilik inancına dönüşmektedir. Nitekim insanlık tarihi bunun örnekleriyle doludur. Geçmişte ve günümüzde bu ideolojiyi DİN yerine bina edenler ve etmek isteyen bir sürü siyâsi ve sosyal kurumlar olmuştur. O zihniyettekilerin habis arzularını körükleyen, onlardan şahsî ve siyâsî bir menfaat uman bir sürü kurumlar vardır ve olacaktır. Genelde bunlar kafatasçı ırkçılar ve ilâhi dinleri ret ve inkâr edenler arasından çıkmaktadır. Bir de bu zihniyette olan kimseler, kendilerini basit, âciz ve zavallı sayan, hiç bir beceri gücü ve kâbiliyetlerinin olmadığına inanan ve hayâl ettikleri her şeyi liderlerinde görüp, ondan bekleyen kimselerdir. Her alanda gördüğümüz gibi, bu durumlar genelde psikolojik bozukluğun ve maneviyatsızlığın verdiği sonuçlardır. Zîrâ mâneviyâtı olmayan materyalist zihniyete sâhip kimseler (fıtrî bir ihtiyâcın gereği olarak) maddi varlığa ve bir güce inanmak, sığınmak ve korunmak ihtiyâcını hissederler. Bunun en belirgin örneği; Apo’nun Lenin ve Staline, Apocuların da ona tapınmalarıdır. Nitekim bunların örnek aldığı Nâzım Hikmet de “Beni Stalin yarattı” diyerek tapındığı nesneyi târif ve itiraf etmişti. Buna kısmen ve başka bir örnek de CHP zihniyetinin M. Kemâl’i normal bir insan olmaktan çıkartıp, ona bir “ulûhıyet” izâfe ederek yıllarca onun üzerinden millete korku ve dehşet salmış olmalarıdır…
Nitekim son günlerde kendi mensuplarından “Aylin N.” adındaki kadının, onun resmini duvardan indirmesi çok vahim (!) bir hatâ ve büyük bir olaymış gibi görülmüş ve zavallı kadın linç edilerek partiden dışlanıp-kovulmuştur. (05.03.2016 basından) Ayrıca böyle kritik bir günde sanki ülkenin ondan başka hiçbir derdi, tasası yokmuş gibi, basit bir olayı gündeme taşıyıp yurt çapında çok önemli (!) bir konu hâline getirerek aylarca ülkemiz bununla meşgul edilmiştir. Bu olay aynı zamanda, trajikomik bir fıkrayı ve deyimi hatırlatıyor. “Bizim deli bir put yapar, kendi tapar, kendine satar”… İşin aslı, bu zihniyet ve ideolojiye sâhip olanlar; din dışı fikriyât ile İslâm birliğini dinamitleyip, yabancı hayranlığı ve müntesiplerini destekleyerek, kendi şahsî ve siyâsi emellerini bu yönde kullanmaktalar.
İşte uçak düşürme olayından sonra bu gerçek inkâr edilmez bir şekilde ortaya çıkmıştır. Nitekim son olaylarda Moskof yanlısı habislerin Marksizm ve Leninizme sığınarak onu bir çıkış yolu ve kurtuluş (!) olarak görmeleri, Putin’e yaltaklık yaparak kefereyi haklı, kendi ülkesini ise haksız göstermeleri bu ihânet ve denâatin en çarpıcı örneğidir. Çünkü uzun yıllar ülkedeki siyâsi yapı bu zemîne uygun olarak çalışmıştır. Yasalar ise genelde “sola” açık ama “sağa” kapalıydı. Hattâ merhum M. Âkif gibi ülkenin en değerli sîmâları bile “mürteci ve gerici” olarak görülüp yaftalanıyor, inançlı ve hayâlı bir gençlik yetiştirmek ise zamânın millî eğitim bakanı adına “Vedat N. Tör’ün yazılı emriyle” yasaklanıyordu. Çünkü o devir millî şef denen İ. İnönü ve CHP dönemiydi. İşte bu açıklık ve inanç boşluğundan, aynı zihniyettekilerin de teşvîk ve desteğiyle, bu günkü PKK ve benzeri bir sürü dinsiz, îmansız anarşistler oluşmuş, câmi, okul ve Kur’ân yakan; “Hattâ mukaddes kitâbımız olan Kur’ân-ı Kerîm’in üstüne basarak bunun resmini internete vererek teşhir eden iffetsizler bile çıkmıştır.” (Basından) Uzun yıllar ülkenin başına belâ edilen anarşistler, günümüzdeki haydut ve cânîler, gezici denen çapulcular, Moskof hayrânı ve uşaklığı böyle üretilmiştir. Üstelik bunların içinde daha düne kadar burunlarından kıl aldırmayan çok müfrit ve aşırı laik-Kemalist, Cumhûriyetçi (!) geçinenler ve yıllarca bu sloganlarla beyin yıkayan ve halka zulmeden bir sürü iffet düşkünü kimselerin olması ise ayrı bir takıyye ve ikiyüzlülüğün eseridir. Milletin ortak değerlerini sâhiplenip onu, şahsî ve siyâsî emelleri için bir tehdit ve baskı unsuru olarak kullanan zümreler, çok iğrenç bir hayâsızlık içindedirler. Nitekim işlerine geldiğinde M. Kemâl’e olağan üstü bir sıfat izâfe ederek;
“Yerde o, gökte o… Denizde o, her yerde o…
Varsın, teksin, yaratansın! Sana inanmayan utansın!”
(Rûşen Eşref) benzeri kişilerin bâzı kimseleri, ilah mertebesine çıkaran ve o ideolojide yetişenler bugün Sur'da ve CHP içinde kişiye âit resimleri çöpe atarak, başka güç odaklarına kapılanmakta, Putin ve benzerine tapınarak Moskof’un safında yer almaktadırlar. “Fikri hür, vicdânı hür” bir insan olarak bu garâbetleri anlamak gerçekten çok güçtür.
Ayrıca sanki bütün bunlar yetmezmiş gibi, bir de PKK’ya ve cinâyetlerine sâhip çıkıp, devleti kâtil gösteren devlet-millet düşmanı “akademisyen” denilen bir güruh çıkmıştır. Şimdi, bu güzel ülkede böylesi nankör ve devlet-millet düşmanı hâinlerin yetişmesi kimin ve hangi zihniyetin eseridir? Akıl, irfan ve iz’an sahibi kimselerin bu acı gerçeği düşünüp, kendine gelmesi gerekmiyor mu? Yıllarca bu ülkenin ekmeğini yiyip havasını teneffüs eden bu insanlar kimin eseridir? Hangi zihniyetin, hangi eğitim ve ideolojinin ürünüdür sanıyorsunuz?..
Şunu anlamak mümkün değildir. Milyonlarca insanın kâtili ve dünyânın en iğrenç sistemi olan Marksizm gibi dinsiz bir ideolojiyi hangi Müslüman Kürt ve Türk benimser ve böyle bir fesâdın, bozgunun, anarşinin içinde olabilir? Bu kokuşmuşluğu ve mürtetliği ancak kendi varlığını ve dînî-millî mensûbiyetini inkâr eden sefihler yapabilir. Düne kadar yüzlerine bile bakılmayan, insan olarak görülmeyen doğudaki ve ülkenin diğer yerlerindeki halkla birlikte tüm muhtarlar, bugün Cumhurbaşkanının dâvetlisi olarak köşkte buluşup, ağırlanıyor ve onunla birlikte yemek yiyerek, ülkenin dertlerini 21. kez konuşup çâreler arıyorlar.
Siz bozguncular gürûhu! Türkiye târihi boyunca böyle bir ilgi ve halkı ile kucaklaşma olayı gördünüz mü? Bu sözüm, kendi halkını dışlayıp “Kat sayı-kamusal alan” mûcidi CHP ile halkına zulmeden Kürtçü partinin Marksist müfsitlerinedir. Ayrıca Osmanlıdan ötesi bir tarafa... İmparatorluk ve Cumhûriyet döneminden beri sayısız Müslüman Kürt evlâdı bu devletin ve milletin bir ferdi olarak ülkenin her kademesinde milletin öz evlâdı gibi inanç birliği içinde görev yapmış ve yapmaktadır. Bugün başka sistem ve ideolojilerin çığırtkanlığını yapan müfsit ve bozguncular, büyük çoğunluğu Müslüman olan Kürt halkının tükürdüğü tükürük bile olamazlar! Onları ve Türkleri mevcut durumlarıyla birlikte bu günlere kadar getirip, koruyan en büyük değerler manzûmesi, inandıkları İslâm dinidir. Dinsizlerin ise hangi ideoloji bataklığında boğulup gittiklerini ve hangi ülkelerin militanı, piyonu oldukları bizzat görülmektedir. Bunların maksâdı, aslâ Kürt halkının huzûr ve sükûnu değildir. Asıl gâyeleri; inanç düşmanlığı ve Müslüman Kürtlerle, Türklerin inandığı dîn birliğini, kardeşlik duygularını dinamitlemektir. Onun yerine sapık ideolojileri ve dinsizliği ikâme etme çabalarıdır. Bu (savaşın) asıl gâyesi budur. Birleşik düşmanların varmak istedikleri ihânetin farkında olmayanlar ise ahmaklardır. Yâni;
“Beşeriyet, yeni bir din tanıyıp ilhâdı.
Beşerî hayâttan, silinmektir Hakkın adı.”
Gereğince, asıl maksatları dinsiz bir hayatı ön görüp, onu insanlığa dayatmak, zaman içinde dıştaki ve içteki dinsizler ve militarist bir zihniyetle bunları uygulama cihetine gitmektir. Millet olarak bu ihâneti, içerideki ve dışarıdaki inanç düşmanlarında çok gördük ve yaşadık. Milletimiz yüz yıla yakın bir zamandan beri bunları çok iyi biliyor ve onların iğrenç saldırılarına muhâtap oluyor. Nitekim o meşhur “163. madde, başörtü, kat sayı, irtica ile mücâdele ve kamusal alan” gibi hezeyanlar ve zulüm araçları ile sürekli olarak yapılan câmi ve inanç düşmanlıkları bu ihânet ve ideoloji müfsitlerinin en belirgin özellikleriydi. Bugün TBMM’de ve diğer alanlardaki saldırgan ve şirretliklerinin asıl sebebi, yıllardan beri oynadıkları bu kirli oyuncakların ellerinden alınmasının bir sonucudur. Ayrıca şimdiye kadar o ideolojiden yana olanların komünizmi ve Marksizm’i savunup, Müslümanlığı kötüleyerek, dindarlara saldırmaları ise bu düşmanlıklarının en belirgin örnekleridir.
Özellikle bunlardan hiç birisinin din ve dindarlıkla iftihar ettiği görülmemiştir. Aksine çok büyük bir kısmı Müslüman olan Kürt ve Türk halkına rağmen, “dîni ve dindarlığı en büyük tehdit ve tehlike” sayıp onu kötüleyerek dinsizliği, Marksizmi savunmuşlar, hâlen de aynı haltı yemektedirler. Bu açıdan onların dinsizlerine dînî gerekçeler göstermek fuzûlî bir gayrettir. Fakat Müslüman olanların bu ırkçılık ve kavmiyetçiliğin ne kadar kötü ve din dışı bir sapkınlık ve hayâsızlık olduğu gerçeğini bilmeleri gerekir. Onlar gibi çakma ve karışık değil, katıksız bir Kürt ve Müslüman olan sayısız ilim, fikir ve din adamlarının, bu konuda ciltlerce eserleri, irşatları ve kaynak gösterdikleri yüzlerce âyet ve hadisler vardır. Bilhassa çok yakın zamânda, Cumhûriyet döneminin bilinen âlimlerinden merhum Bedî-uzzamân'ın hayâtı ve eserleri bunun en açık örneğidir. Ama dinsiz Kürtler onu bile Kürt’ten saymıyorlar. Çünkü merhûm, gerçek bir Müslüman ve bütün ömrü ırkçılık aleyhine, kardeşlik lehine çalışmalarla geçmiş bir mücâdele adamı idi. Eğer sizler gerçekten Müslüman bir Kürt ve bu milletin birliğini, kardeşliğini ve huzûrunu istiyorsanız; Müslüman Kürt ve Türk halkının derin saygı duyduğu merhûmun hayâtı ve eserleri, bu konuda en büyük örnektir. Sağduyu sâhibi Müslüman Kürtlere ve onları Türklerin zulmünden (!) koruduklarını, sözde mutlu ve bağımsız bir devlet kuracaklarını (!) söyleyen Marksist-Leninistlere soruyorum! Şimdiye kadar böyle bir ilgi ve devletle kaynaşma olayı gördünüz mü? Aslında Kürt halkına en büyük zulmü, siyâsi ve ideoloji birliği içinde olduğunuz CHP yapmıştır. “Dersim-Koçkiri katliâmlarının” kimlerin eseri olduğunu bilmeyen zavallı bir kesimin ve bunu bildikleri halde saklayan iffetsizlerin Müslüman Kürt halkına yeni bir hayat vaat etmesi ve bu deli zırvasına inanmaları tam bir hamâkât ve aymazlıktır. Ayrıca bu konuda bilgi sâhibi olmak isteyenler merhum üstâdın eserlerine bakabilirler. Bu ülkede sâdece Kürt ve Alevi sorunu yoktur. Herkesin, özellikle büyük bir kesim olan Müslüman halkın onlardan daha çok ve büyük sorunları vardır. Ayrıca bu ülkede Kürt ve Alevî olarak yaşayanlar sâdece üç-beş Marksist-Leninist, inanç düşmanı çapulcu türedi ve gezici anarşistlerden ibâret olan hezele takımı ve polis kurşunlayan CHKP militanları değildir. Devlete ayak bağı olan ve uzun yıllar milleti meşgul eden bozguncu çetesine ve yabanın uşaklarına şu gerçeği bir kez daha merhum M. Âkif’in dilinden hatırlatmak isterim.
“Bir mübârek suyu var, kurumaz!;
Dîn-i mübîn.
Hâdiseler etmesin oğlum, seni aslâ bedbîn…
İki üç balta ayıramaz, bizi mâzîmizden.
Ağacın kökleri, mâdem ki derindir cidden. (Safahat; S. 431)
|