Bir hasret türküsü Halis Arlıoğlu Sayı:
89 - Temmuz / Eylül 2016
Bir hasret türküsü, tutturmuş yine.
Makâmı güftesi, yakmış bu sabah.
Bulur mu bilinmez, gitse peşine?
Kendini boş yere, yormuş bu sabah.
Hayâlinden geçmiş, o mutlu yıllar.
Hazâna dönüşmüş, diktiği güller.
Ötmezmiş şakıyan, şeydâ bülbüller.
Hicrânlar rûhumu, yakmış bu sabah.
Sevgisini bir sır gibi saklamış…
Gece gündüz onu, hep sayıklamış…
Ayrılık acısı, bir kor ateşmiş.
Anıyor ismini, her gün bu sabah
Yârin o sözleri, incitmiş onu.
Elemler dilhûn, (*) etmiş rûhunu.
Belki de ararken, bulur yolunu…
Hicranlı yüreği, yanmış bu sabah…
Ne sarp imiş, şu dağların yamacı…
İçine bırakmış, bir buruk acı.
Dinmiyor gönlünde, sızlayan sancı.
Nerdedir derdinin, bilinmez ilâcı?
Beyni zonklamakta, vücûdu hasta.
Her zaman mâtem, her mevsim yasta…
Tutmamış güfteler, yapmamış beste…
İnliyor çâresiz, yine bu sabah.
Sel olmuş gözünden, akan o yaşlar.
Yüreğini yakmış, atılan taşlar.
Belki günâhını, bir gün bağışlar.
Ümitsiz bekliyor, yine bu sabah…
Şimdi duyulanlar, derin hıçkırık.
Ayrılık şarkısı, söylenir buruk…
Virâne her taraf, kalbi çok kırık.
Yine de yollara, bakmış bu sabah.
Başı dizlerinde, ağlayamamış.
Siyâh zülüfleri, bağlayamamış…
Hatırında sâde, hayâller kalmış…
Şimdi uzaklardan, bakmış bu sabah.
Onun için, ne hayâller kurarmış.
Gelir diye, her yolcuya sorarmış.
Hicranları, derdim diye ararmış...
Gönül sırçasını, kırmış bu sabah…
Bulur mu bilinmez, o nazlı yâri?
Çok incitmiş belli, ağlıyor zâri…
Uzaktan uzağa, bakıyor gayri.
Gelmemiş vefâsız, yine bu sabah...
O yıllar ne çabuk, geçmiş bilmemiş.
Bu hicran ateşi, hiç de dinmemiş.
Akan gözyaşını, kimse silmemiş.
Yoluna ümitsiz, bakmış her sabah…
Açmış pencereyi, camdan bakıyor.
Düştüğü elemler, onu yakıyor…
Hâlini arz etmiş, yüce Mevlâ’ya,
Firkat ateşiyle, yanmış her sabah…
(*) (içi kan ağlayan)
|