H’algoritma veya Dünyanın Sonundaki Ev Mev Sinan Ayhan Sayı:
91 - Ocak / Mart 2017
Gün bir çıtırtıysa, havadan ne zaman sökülür… Ucu sivri ve küt görüntüler, haznede, birbirine girmiştir… Bir kalem sağa kayar, bir kalem sola; “skopein” çalılar bir şehrin saçları gibidir… Havanın ön yüzünde sabah, arka yüzünde kılçık biçkisi bir gece vardır… Bu döküm, şehrin üzerinde duran, yine de, bir tören kıyafetidir…
Yaz olsun, kış olsun “pişmek” fiili yaşatılır; görmekten önemli bir şey vardır, gördüğü tarafından görülür olmak da mevsimler örüntüsünün miğfer kodlu bir parçasıdır; ritm ve algoritm., gün ağarmasının insan üzerindeki şartları ortaya koyar…
Şartlar:
● Küçük büyük herkesin gürültü yüzü “kayıp altında“dır…
● Bir uykunun devamı ancak, işlenmemiş, ciltleri yerinden sökülmüş, boş sayfalardır…
● Güneş, bir değirmen sesi çıkarmadan hiç bir azayı gün dökümünde yakalamaz; literatürde buna zaten “gün dökümü” denir…
● Gün üzerine nakış güzel bir gelenektir; bu anlamda nakkaşlara hürmet esastır…
● Ahşap ve buğday kokusu birbirine karışmadan kollara saat işareti bırakmak yasaktır…
● Bir terbiye gereği, asla son sözlerin bir cesedi çiğnemesi mümkün kılınmaz; söz, bir ayak yerine geçmekten azadedir… Başka bir ihtimal varsa da, o artık, geçerli değildir…
Nefes almak için bir erbaplıktır, bulunduğu yerin kıymetini bilmek, bulunduğu yerdeyken dünyanın etrafını adım adım dolaşmak, dünyanın etrafını dolaşırken mil cetvellerine bölmek, bıldırcın ve turna menzillerini başka menzillerle karıştırmadan ölçebilmek, günü havadan sökerken silahşör alışkanlıklarını ortaya koymak, attığını vurmak ve kılı kırk yarmak, hayatı biçimsizlikten sıyırıp bir sanat yapmak…
Nefes almak için bir erbaplıktır; bulunduğu yeri bir ev olarak kışlamak, yazlamak ve kuşanmak… O sebeple, gün nihayetsiz bir şükürdür, gören, görülen, görünür olan için… (gerisi burada yeri olmayan, kapalı devre bir yalnızlıktır…)
|