Üstad ve poetik duruş Sinan Ayhan Sayı:
92 -
Oluş bir damla olsaydı içinde bir canlılık belirtisine dâir nasıl bir omurga çatısı teşkil ederdi veya içindeki salgısal dokusunu nasıl bir dantel süslerdi…
Damlayı öz hüviyetinden alıp bir başka forma oturtan şiir alegorisi sahih bir üfürüşle canlılığa delil bir varlık hikmeti ve bu hikmette şâirin kıstırıldığı anlam, kütüğüne ve nakışına kavuşturulmuş his ve düşünce estetiği bakımından bir katre kana endişe iskeleti geçiren oluş tekâmülü mesâbesinde…
Oluş bir damla olsaydı da içine ateşler, kıvılcımlar, depremler, fırtınalar katmak ve onu öyle yoğuşturmak, biçimlemek gerekse idi her türlü algılayış cephesinde bu deruniliğin biricik temsilcisi bizce Üstad olurdu elbette.
Dolayısıyla onun şiiri, her bakımdan câzibe merkezi ve her rey parmağının işâret ettiği noktada…
● Onun şiiri; sezerek yapmak, düşünerek bulmak…
● Onun şiiri; bir poetika âlemine doğmuş olmanın ve bu cevher kütlenin metafizik salgılarını örgüleştirmenin külliyatı…
● Onun şiiri has ve vâkur iman dili…
● Onun şiiri; tek çarpıntı hâlinde “Allah’ı aramak…”
O halde onun hayâtı şiirinden, şiiri hayâtından farklı düşünülemez.
Bu bakımdan o, yeri geldiğinde Allah’ın ölçüleri dışında, hikmeti zedeleyici şiirlerini tek kalemde silecek ve çöpe atacak kadar keskin duruş sâhibi…
Ve ona göre poetik ufkun çekirdeğinde Kâinâtın İncisi…
Ona göre eşya ve hâdiselere dağılmış sır eşikleri, onun hükme bağladığı tavırla ancak bir nizama kavuşturulmuş…
Şiir bizzat o tavrın hizmetçiliğiyle mücevherleşen bir keyfiyet olmuş…
Bu hizmetçilikte de en başta gelen bütün dünyâyı kendi karşısına almayı göze almak…
Üstâd’ın has kâbiliyeti aslında, bir güneş damlasında, bir âlem tablosunu eritmek ve bunu bütün keşifler panoraması boyunca iman sâhiplerinin akıl ve ruh levhasına kazımaktan ibâret…
Dolayısıyla bize göre saf hakikati, bütün maktalarıyla bu kadar estetik ve keskin ifâde edebilen başkaca bir şâir de yok…
(Kardelen yıl 11, sayı 34;Temmuz/Eylül 2002)
|