Ana dilimiz Türkçe Site Editörü Sayı:
94 - Ekim / Aralık 2017
“Ana dil” ne güzel isim… Teknik olarak, “kendisinden yeni lehçeler ve diller türeyen dil” olarak tanımlansa da, başındaki “ana” sözcüğü “dile” hakettiği değeri katan, çok anlamlı bir önek. Efendimiz’in “Cennet annelerin ayakları altındadır” sözü de aklımda olarak söylüyorum bunları.
Bir kimsenin ana dili, o kimsenin kimliğidir. Dağlarca’nın dediği gibi, dilimiz bizim ses bayrağımız. Nasıl bayrağımız, marşımız millet olduğumuzun bir “şiarı” ise dilimiz de öyle. Bugün Türkler’in yaşadıkları yerler dendiğinde, Türkçe’nin konuşulduğu yerler kastedilir. Eğer bir yerde soy olarak Türkler var ancak bu topluluk dillerini unutmuşlarsa bu durum sadece dillerini unuttular diye nitelenmez, “Türklüklerini” kaybetmişler diye nitelenir.
Dil, bir toplumun “millet” olabilmesi için olmazsa olmazlardan. Söz gelimi Amerika’yı ele alalım. Birçok milletten insanın bir araya geldiği bir ülke Amerika ancak “millet” olabildiler mi? Millî bir dilleri yok, çoğunlukla İngilizce olmak üzere İspanyolca, Fransızca konuşulan yerler var. Amerika’nın bu durumu biraz İstanbul’a benziyor, herkes bir yerlerden gelmiş.
Bugün Türkiye dışında, özellikle Almanya’da birçok Türk yaşıyor. Her geçen nesil de bu vatandaşlarımızdaki kültür değişimi dikkati çekiyor. Bu değişimin nedeni de dil ve millet kültüründen uzak kalınması. “Bir iki nesile kalmaz Alman gibi olurlar” yorumlarını bu nedenle çok duyuyoruz. Ancak gurbetteki Türkler’den kimileri de “evde özellikle Türkçe konuşmaya dikkat ediyoruz” diyorlar, sadece Türkçe konuşarak “millî” kimliklerini korumada çok önemli bir adım atıyorlar, ses bayraklarını dalgalandırmaya gayret ediyorlar.
“Türk Milleti” kimliğimizi korumamız için öncelikli olarak korumamız gerekenlerin başında dilimiz geliyor. Bu konuda ne durumda olduğumuzu herkes kendi etrafındaki duruma bakarak az çok anlayabilir. Kendi adıma işimle ilgili dokümanlarda veya e-posta yazışmalarında kullanılan dile baktığımda çok iyi bir yerde olmadığımızı görüyorum. Buradaki sorun dilin güzel kullanılmasından çok bu konuda hassas olunmaması ve rahatsızlık hissedilmemesi. Allah hayırlı uzun ömürler versin, herkesten Yavuz Bülent Bakiler hassasiyeti beklemiyoruz elbette ama bazen bu kadar da olmaz dediğimiz örneklerle karşılaşıyoruz. Doğru şekilde cümle kuramayanlar, okuduğunu anlayamayanlar… Dahi anlamındaki “de”, “da” eklerinin kelimelerinin ayrı yazılmasını söylemiyorum bile…
Dil sorunlarının altında yatan önemli sebeplerden biri dilimizi okumamamız. Öğrencilerimizin önemli bir kısmı sınavlarda Türkçe paragraf sorularını okumadan geçiyorlar. Halbuki Türkçe’yi o kadar güzel kullanan yazarlarımız var, o yazarlarımızın birkaç kitabı okunsa durum inanın değişir. Birlikte çalıştığımız ve Türkçelerindeki sorunları sürekli gündeme taşıdığım arkadaşlarıma soruyorum, kitap okuyor musunuz diye, beklediğim cevabı alıyorum; hayır…
Türkçemiz, çok güzel bir dil. Güzelliğin ortaya çıkması için onu kullanmamız gerekli. O dilde okuyarak, belki yazarak, -hattâ ince işçilik de yapacağım derseniz- şiirini yazarak...
|