Can feda... Sinan Ayhan Sayı:
96 -
Hayata; hiç bir şeyi savdırmayan, aksine azdıran bu hayata ne kadar öfkelensek yeri…
Doğruluğun ve hikmetin yanında olmak… Doğrusu bir zamanlar bu ölçü ve bu ölçüye bağlı değerler uğruna can verilirdi; şimdi bunların yanında durmak, bizzat insan eliyle, neden bu kadar zor hale getirildi acaba…
İnsanlar hangi seviyeden anlayacak olurlarsa olsunlar; ben, bendeki doğruluk ifadesini kendi estetiğime göre dünyaya ve nesnelere yansıtmaya cehdettim; her halükârda, soyut perdeye düşürülmüş görünmez olandaki gördüğüm şeyi-o şey her neyse-onu söyleyeceğim. Sadece “Doğu Gözü”yle ıskalanmış, ama buna rağmen tamama erdirilmeye çalışılmışı değil, “Karşı Göz”le ıskalanmış ve tamama erdirilmeye çalışılanı da… Bundan ötesini veya berisini-o şey her neyse-mantıkçı olan düzeltsin. Ben, mantığı değil, bilenmiş bir hınç ve şevk gözünü çalıştırmış, oradaki melekeyi yerinden oynatmaya yeltenmiş, sade bir tavrı tercih ediyorum… Sıradan kalana asla, yüz ve mesai vermiyorum…
Yattığım yerden, kabuğunu kaldırabilirim bütün yaraların…
Valery, soylu akrabalık diyor ortak aklın köpürttüğü yapılara; edebiyat metinleri için bir yazı kardeşliği olarak ifade etmiş meseleyi… Yani tek bir kafa gibi yazılan şeyler…
Borges, edebiyat konusunda bir analiz yaparken diyor ki, sanki hep birbirine eklenen tek bir metin, tek bir kitap yazıyor bu kardeşliğin yazarları… Ben de diyorum ki, aslında kim yazıyorsa bu “üst-ufka” pençesini ve (kale’m)ini atmış olarak yazmalı zaten…
Kötülükten yana taraf olunmaz; kötülükle mutlu sona da kavuşulmaz; insan yörüngesinde, “kötülük mesleği” diye bir hayat icat ediliyor artık; kötülüğün mayasını her mekânda tutturmaya yeltenen bir güruh iş başında, yazık; hepsinin soyuna kibrit suyu, ama olan büyük insanlık estetiğine oluyor; “benim dışımda herkesin canına, canım feda”, işte bir evrensel insanlık hakkı varsa, bir duru akıl, o da yalnız bu, o da yalnız burada…
|