BA?syzlyk Ekrem Yılmaz Sayı:
51 - Ocak / Mart 2006
Ortada yapayalnızız… Minarenin tepesinden düşünce serilmiş bir vücut gibi, yere uzanmış, yatıyoruz. Gençlik olarak, insanlık olarak başsız ve sahipsiziz.
Bir zamanlar, ardına çil çil kubbeler serpen kültürün mirasçısıyken başsız ve sahipsizlik… Nasıl mümkün olmuş?
Neleri yitirince bu hale düştük? Bu soruya cevabı verenler vermiş: Olanlar tersinden mucizedir. Ondan mahrum kalınca, ne hale düşüleceğin cevabıdır, bütün bu olanlar.
Ne hanede dirliğimiz ve ne ümmette birliğimiz kaldı. Ümmet halifesiz, yol üstadsız, sanatlar ustasız kaldı. İcazet bilinmez kelime oldu. Bu toplumda sanayi ustaları bile tükeniyor ve kendisine çırak bulamıyorlar. Söylemeye dilimiz varmasa da olan olmuş, yitirilmemesi gereken yitirilmiş.
Türkler’in elinden bu Kitaplarını almadıkça, onların hakkından gelemeyiz diyenler muratlarına ermişler. Bizim hakkımızdan gelmişler, bizi ve gençliğimizi bu hale getirmişler. Elimizden nelerin alındığını hesap edelim! Minareden düşünce yere çakılmanın ne demek olduğunu anlayalım.
Bu gidiş nereye varır? Ümidimizi kime, hangi lidere, hangi partiye bağlayalım? Her yer umut taciri kaynıyor.
Mezardansa bu hayatta kalmayı tercih ettirecek neyimiz kaldı?
Denize düştük… Hangi ufka bakalım?
l
“Kâinatın Efendisi’nden mahrum olunca ne olurmuş onu yaşıyoruz.” Tersinden mucize buymuş!
O –Selâm O’na olsun- ise buyuruyor: “Hepiniz çobansınız ve emriniz altındakilerden mesulsünüz!”
Şimdi… Biz neyi kaybettik?
Başsız mı kaldık, yoksa çırak mı olamadık?
Üstad ise şöyle demişti:
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çıkar utansın!
Utanıyor muyuz? Hiç olmazsa utanabiliyor muyuz?
Öyleyse bir başlangıç yaptık demektir.
|