Yüz Site Editörü Sayı:
100 -
Bir önceki sayımız için röportaj hazırlıkları hemen hemen tamamdı. Sorular hazırlandı, kayıt cihazının pili değiştirildi, çalışıp çalışmadığı test edildi. Son olarak, röportajı yapacağım kişiye takdim edilmek üzere birkaç sayımızı yanıma almam gerekiyordu. Doğal olarak son çıkan birkaç sayıyı yanıma almaya niyetlendim. Her zaman dergileri koyduğum yerde son sayıları göremeyince hanıma nerede olabileceklerini sordum, hemen söyledi. Tarif ettiği yerde tahminimden çok daha fazlası vardı.
Son birkaç sayıyı ararken birden karşıma eski sayılar çıkmıştı. Eski dediysem birkaç yıllık değil, ilk yılların sayıları… Dergi ekibi arasında sayılarının azlığından hattâ yokluğundan yakınılan sayılardan bazılarıydı bulduklarım. Oturduğum yerde uzun süre dergileri inceledim, kapaklarının ve bazı iç sayfalarının fotoğraflarını çekip dergi kadrosundaki arkadaşlarla paylaştım.
Yeni aldığı kitaplarının sayfalarını hızlı hızlı çevirip belki de o kitaplarla ilgili en keyifli anını yaşayan bir okur gibi dergileri inceledim. O sırada ilk farkettiğim şey kapaklardı. Kapak kompozisyonlarının Kardelen’e özgü, başka dergilerde çok karşımıza çıkmayan türde olduğunu bir kez daha gördüm. Büyük Doğu’nun kapak stratejisinden esinlendiğini bildiğim için, içimden, bunda gayet başarılı olunmuş, düşünceleri geçti. Tüm kapaklar bir “şey” anlatıyordu.
Ve elbette, heyecanla ve merakla en eski sayıdan itibaren yazıların içine daldım. Merakımı cezbeden şey ilk yazılarda nelerden bahsedildiğinin yanında, bendenizin ne zaman kadroya girdiğimi hatırlamaktı. Burada bir başka sürpriz beni bekliyordu, kendi adımı ararken ablamın ismi ile karşılaştım. İlk sayılarda ablamın yazıları hattâ bir röportajı vardı. İlk sayılarda Altan Öymen, Kamran İnan, Doğu Perinçek gibi isimlerle yapılan röportajların olması diğer bir dikkat çekici noktaydı benim için. Hikâyeler, şiirler, yazılar için kullanılan kompozisyonlar… Tüm bu içeriklerle kendine ait bir tarzın daha ilk sayılarda oluştuğunu gördüm. Kimler geldi kimler geçti dedirten yazar isimleri yanında farkettim ki şu andaki kadronun birçoğunun isimleri o ilk sayılarda da vardı.
Şimdi nasip oldu, yüzüncü sayıya ulaştık. O zamanlarda henüz lisede okuyan veya bitirmek üzere olan yazarların şimdi liseye giden çocukları var. Demek ki Kardelen, yayın hayatına devam etmekle kalmamış, yetiştirdiği kadronun da sabırla ve azimle meşakkatli sayılabilecek dergicilik ve yazarlık işi ile uğraşmaları için sağlam bir liman olmuş.
Bendeniz korsan kitaplar konusunda çok hassasımdır. Bunun arkasındaki tek neden hak hukuk meselesi değil, bir şeyler yazmanın zorluğunu naçizane bilmemdendir. Hoş, kişi herkesi kendi gibi bilirmiş derler, belki daha çok benim çektiğim bir ızdıraptır, ayrı mesele. Ama korsan kitaplara karşı tahammüllü olan arkadaşlara hep şunu derim; “İKİ SAYFA BİR ŞEY YAZMAYA ÇALIŞIN BAKALIM, NE HİSSEDECEKSİN”. Evet, yazmak kolay değildir. Hele yazan bir kadro teşekkül ettirip kısıtlı imkânlar ile bir dergiyi yıllarca ayakta tutmak hiç değildir. Kardelen bu zorluklara rağmen Allah’ın inayeti ile yüzüncü sayıya ulaştı. Çok şükür. Yazmak gibi zorlu bir konuda bize yol gösteren ve yazmamıza vesile olan, dergimizin berhayat olmasını sağlayan başta Ali Hocamız’dan, diğer kadro arkadaşlarımızdan Allah razı olsun. Allah emeklerini zayi etmeyiversin, sonuçlara göre değil niyetlerine göre ecir veriversin inşallah.
|
Eklenen Yorumlar
Ekleyen : Sinan AYHAN 17.04.2019 Yorum : Sevgili Site Editör'üm, yazma konusunda çok haklısın, dünyanın belki de en ter döktürücü işi, kalemle kâğıdı bir araya getirmek işi, her kalemi oynatışında soğuk soğuk terler döktüğün anlar çok oluyor... İçine sinmeyen satırları, kelimleri, cümleleri ,onlar yerine oturana kadar durmadan didikleyip duruyorsun... Fikir çilesinin yaşandığı önemli bir arena, yazmak... Peygamberimiz (s.a.v), “Fasih ve beliğ olan sözde sihir vardır” buyurmuş; burada söz söylemenin, yazı kaleme almanın bir vebali olduğunu görüyoruz... Allah ön açan, bizi Allah'a kavuşturan sözler söylemeyi nasip etsin bizlere inşallah...
|