Nevzuhur müçtehitler, mürşitler (!) Halis Arlıoğlu Sayı:
102 -
Son yıllarda gerçek Müslümanları rahatsız ve dilhûn eden, Ehli sünnete ve hadîs-i şeriflere muhâlif, muârız olan, içimizden çıkıp bizden görünen ve halkın arasına fitne-fesat sokanlarda çok garip haller görülmekte. Müslüman (!) tesmiye edilen o tür ekran gülü bir kısım din adamlarının (!) İHL kökenli, anlı-şanlı, diplomalı kimselerin hiç yoktan “Mealci” kesilip, dînî konuları kendi tasarruflarında gören bir takım müçtehit taslakları “din tahripçileri” ve bezirgânlar türemiştir. İyi de; hac, kurban, bayram, cuma ve vakit namazlarının nasıl edâ edilip ne zaman kılınacağı ve kaç rekat olduğu, nelerin, ne kadar okunacağı hadîs-i şerifler ve peygamberimizin (sa) hayâtından fıkıh ve (ilmihal) kitaplarından başka hangi meallerde vardır?
Ayrıca ülkede bir hayli ‘tarîk’ gurupları ve onların sayısız mürşidi, mürîdi, efendilerinin olduğu bir vâkıadır. Her gün medyada reklâmı yapılan onca sapkın, soysuz ve hayâsızları kimlerin ikâz edip, irşât ettikleri merak konusu. Bunların yaygın ve salgın hâle gelen bu tür akımları ret ettikleri görülmüş değil. Hak’ka, Şeriat ve tarikata aykırı olan, millî ve dînî konulara savaş açan o habislere, mülhit ve müfsitlere ânında cevap vermeleri gerekmez mi? Bunların hizmet (!) anlayışı ve lügatlarında aslâ “cihat” kelimesi ve fiili görülmüyor. Aslında dinin ve dindarlığın yaşaması için “cihat”ın farz olduğu bir gerçektir. Ama hazretlerin öyle bir dertleri olmadığı bir yana, asıl kendileri bir derttirler. Şu an iç dış ihânet odaklarının saldırıya geçtiği, ülkenin ve İslâm âleminin keşmekeşine çâre ve çözüm bulmaları gerekenler, özellikle kendilerini o işlerin uzmanı sayan onca mürşit ve müçtehitler nerde ve ne işlerle meşguller!? Merhum M. Âkif yıllar evvel bu tipler için şöyle demiştir:
“Bakın ne günlere kaldık; yâ beş, yâ altı kopuk.
Yamaklarıyla berâber ki, hepsi de kılkuyruk…
Utanmadan çıkıyor, İCTİHÂDA kalkışıyor… (Şimdi mealci)
Bu hâle karşı tahammül, hakikaten pek zor.
Harîmi Dîn-i Mübînin ahır değil… Oradan
Çekil de kendine bir sâha bul, be hey nâdân!” (Safahat S. 277)
Bir ülke savaş hâlinde iken vatana, millete ihânet eden hâin ve alçaklardan, onların sivil ve siyâsî ayağını teşkil eden ihânet cephesinden ve şerirlerden medet umarak, oy devşirip işbirliğinde bulunma iffetsizliği de aynı düşmanlık olmuyor mu? Bu nasıl bir çelişki, aymazlık ve hayâsızlıktır!? Her gün gelen bunca şehit cenâzeleri ve onların garip yuva larına, evlerine düşen ateşlerin, bir gün mutlakâ sizleri de yakacağını neden düşünme erdemi, insâfı ve izzetinde bulunmuyor ve onların hazin durumlarını anlamak istemiyorsunuz!? Aslında bu şehitlerin asıl kâtilleri; PKK ve her tür bozguncu hâinlere açık, gizli destek verip; “Biz PKK’yı terörist olarak görmüyor ve onlardan rahatsız da olmuyoruz!” diyen seviyesizle; “Eğer Türkiye İran’la bir savaşa girerse ben İran’ın yanındayım” deme iffetsizliğinde bulunan mâhut siyâsî yapı, zihniyet ve iç ihânet cephesindeki gâfil, hâin ve gözlerini siyâsî kin, ihtiras ve nefret kaplamış olan Tayyip düşmanı zebûnküş müptezellerdir.
Burada Tayyip Erdoğan’ın şahsında, millî irâde ve inanç düşmanlığı yaparak; PKK, iç ve dış şer odakları ve batı ile işbirliği içinde olan müfsit ve müptezellerin; “Bu seçimi Atatürk’ün çocukları kazandı” (!) (27/06/2019 basından) herzesinin muhâlif mânâsı; (Biz M. Kemâl’in silueti ve maskesi altında onu siyâsî emellerimiz için pazarlayıp; Allah, din, îman, hayâ, millî irâde ve inanç düşmanlığı şeklinde nefretimizi kusuyoruz itirâfıdır…)
Şâyet bunlar sözlerinde samîmi, nâmuslu ve şerefli kimseler olsalardı, mevcut iktidâra ve benzerlerine değil, asıl onun hâtırâsına, ideallerine ihânet ederek M. Kemâl’in resimlerini paralardan, devlet dâirelerinden, heykellerini şehirlerden kaldıranlara o zihniyete, onu siyâsî emelleri için kullananlara saldırırlardı. Ama adamlar müfteri ve iffetsizdirler. O yüzden böylesi bir nefret ve düşmanlık duygusu içinde olanlara, bu âdî ve aşağılık zihniyetteki devrimbaza ve hempâlarına şu husûsu özellikle hatırlatmak isterim… Eğer o hengâmede devletin başında Tayyip Erdoğan değil de başkası olsaydı; parti kapatmak için “Laisizmin odak nokta olması” ile, iğrenç bir şekilde sömürüsünü ve ticâretini yapıp baskı aracı olarak kullandığınız, Vural Savaş mûcidi; “Lâik ve Kemâlist olmayan insan değildir” safsatası olan ideolojiniz, çoktan mezbeleye gider ve tıpkı Humeyni gibi FETO hâini ve alçağı da gelip sistemin başına oturur, necis hayâtınız, lâşeleriniz ‘esfeli sâfilini’ boylar, ademe mahkûm olurdunuz. O yüzden şu anki habis varlığınızı, uğursuz hayâtınızı sayın Cumhurbaşkanına, 15 Temmuzdaki gâzi ve 250 aziz şehitlerimize borçlu olduğunuzu sakın unutmayın! Ayrıca bir ilim yuvasında profesör olan (!) biri; “Lâiklik, ilimden de önde gelir” deme herzesinde bulunmuştu... İşte o dönemlerde lâikperest bir albayın hizmet eri, komutanın silâh ve tüm kıymetli eşyâlarını çalıp götürdüğü; din gibi tapınılan, uğruna zulüm edilen laisizmin, hâinlik, gasp ve hırsızlık gibi nice haramzâdelerin âdî ve iğrenç suçların ülkede tavan yaptığını anlatmak için; “Lâiklik bu ülkeye dinsizliği getirdi./ Jandarma nöbetinde, silâhları götürdü… Komutan Hüseyinler, bu mağdurun en sonu./Lâik-dinsizlerden, korusun” denmişti... Ayrıca karşı tarafın düşmanlıkları sâdece bunlardan ibâret değildir. Şu hezeyanlar da onların inanç ve millî irâdeye olan kin ve nefretlerini göstermektedir. “Kim şehit olmak istiyorsa gitsin olsun! Aptalca bir hareket yüzünden ölen insanlara “şehit” diyerek ölümü kutsama gafletinden vazgeçin” (C. K. Tüm basından) “Sizin de, inandığınız o Allâh’ınızın da belâsını versin!” (Aynı müfside ve müptezelin hezeyanları.) “Hayatta hiç bir şeyden tiksinmedim şehitler ölmez, vatan bölünmez lâfından tiksinip iğrendiğim kadar. O yüzden okunan bu salâ ve ezanlardan boğulacak gibi oluyorum, üstelikte adım başı câmi yapılıyor.” şeklindeki hezeyanlar, Müslüman bir ülkenin ve Müslüman geçinen onca iffetsizlerin din ve dindarlar hakkındaki rezillikleri, bu âdîce saldırı ve tahkirleridir. 80-90 yıl evvel bu ve benzeri inanç düşmanı “devrimin çakıl taşları” için merhum M. Âkif şöyle demiştir:
“Kaynasa çifte kazan aksa da çamçak çamçak…
Bu Allah düşmanlarını hangi imam paklayacak?” (Safahat S. 396)
O yüzden yarın bunların cenazeleri câmiye geldiğinde orasının ‘yıkama yağlama’ yeri olmadığını gösterecek yürekli bir imam bekliyoruz!. Tüm bunlar insan geçinen o tür yaratıkların, ülkeye, millete ve onların kutsallarına nasıl bir kin ve nefret beslediklerini açıkça göstermektedir. Ayrıca muhâlefet maskesi altındaki seviyesizlerin şu hezeyânına, “ucûbe” zihniyetine, Erdoğan ve millî irâde düşmanlığına bakar mısınız!? “S-400’ler sarayın korunması için alınıyor”(!) M. A. (18/8/2019 basın) İşte ülkedeki terör-anarşi, FETO, PKK ve Batı hayranlığı gibi her tür düşmanlıklar bu hezeyanların içinde mündemiçtir. Ayrıca bir zamanlar sol kesimin tahkir ve terzil edip dışladığı, M. Kemâl’in köşküne lâyık görmediği çevrelerin, inanç ve millî irâde düşmanı bozguncularla hem fikir olup, PKK’lı belediye başkanlarını savunan esbak Cumhurbaşkanı A. Gül ile mâzul Başbakan A. Dâvutoğlu’nun, şimdi müfrit bir muhâlif olarak inanç ve âile yapılarına hakâret edenlerle aynı safta olmaları utanç vericidir. Siyâsî ve şahsî ihtirasları yüzünden böyle bir günde bile bunu sürdürmekten hayâ etmeyenler, bâri şu an devletin yanında olan eski Maocu Doğu Perinçek’ten utanmalıdırlar…
O yüzden basiret ve ferâset sâhibi halkımızın asıl mücâdele etmesi gerekenler bu habis zihniyetteki müfsitlerdir. Onca halkın ve Mehmetçiğin kâtili olan, ülke ile savaş hâlinde ki câni ve hâinlere yardım ve yataklık yapan bozguncular ne yazık ki, bu ülkede siyâsî bir figür ve insan (!) olarak geçiniyorlar. İnsan bu aşağılık hezeyanları yazarken iğrenip- tiksiniyor ve insanlığından ikrah ediyor. Ama bütün bu ve benzeri galiz ifâdeler, onca rezillerin saldırı ve hakâretleri, kutsallarımıza yapılan tahkir ve tahriplere rağmen hiç kimseden bir nefret sesi ve isyan çığlığı duyulmuyor. Sanki % 90 Müslüman (!) olan bir ülkeye ölü toprağı saçılmış gibi derin bir sessizlik umursamazlık, ve gaflet içindedirler. Daha da beteri; her gün gelen sayısız şehitlerimize rağmen, öylesi bir oluşumu, siyâsî yapıyı destekleyen, aziz inançlarına küfredenlerin peşinde giden ve müslüman tesmiye edilen yığınlarca eblehler, sebük-mağzlar var.
Pek iyi bu konularda; mealci müçtehitlerimiz-mürşitlerimiz ve çağdaş muhaddislerimiz (!) ne işlerle meşguller? Onların çok daha hayâtî ve önemli (!) işleri var; Şu an için yerleşik inançları tahrip ve talanla iştigaldedirler… Çünkü onlar, ehl-i fezâil, merâtip, ihsan ve kerem sâhibi (!) kimselerdir. O yüzden öylesi basit (!) işlerle zaman kaybedecek halleri yoktur. Çünkü her birisi İmâm-ı Âzam’ı aşan bir dînî bilgi ve liyâkate, ehliyete, üne sâhipler. (!) Aslında (İmâm-ı Âzam da kimmiş, bu asırda mezhep ne demekmiş?) Onlar 3-5 fakül te bitirmiş, zamânın “kutbu” âzamlarıdır… (!) Üstelik hem “selefî” hem “gelenekçi” hem Sünnî (!) hem “mûtezile” hem “cebriyeci” hem “ibâhiyeci” hem “muvahhit” hem M. Abduhcu, hem Reşit Rızâcı, hem Yaşar Nûrici ve Z. Beyazcı olanlarla, katı bir lâikçi ve müfrit Kemâlist olanlar bile var. (İslâm ansiklopedisi Cilt. 5) Onun için bu çorbadan aslâ leziz bir yemek olmaz.! Çünkü (istisnâlar hâriç) hiç birisi kendisi değil, şucu-bu cudurlar… İşte bu yüzden içlerinden Zembilli, Ebussuut ve Ak Şemseddin benzeri bir ilim ve din adamı çıkmıyor. Öyle ki mezhepleri din sanan bağnazlar gibi nerdeyse bir din savaşı çıkartacaklar. Hazretler öylesi mühim (!) işlerle uğraşırken başta Tüsiad’çılar olmak üzere, CHP ve sol çevrelerin her gün dînimize ve İH’lilere hayâsızca saldırı ve ha kârette bulunmaları; Cumzûriyet, Közcü ve Zırgün denilen paçavra ve varakpârelerin yaptığı onca tecâvüz ve hakâretler, tahkir ve tezyifler dumûra uğramış olan dînî duygu ve hislerini harekete getirmiyor ve sonu gelmeyen bu iğrenç saldırılar onların aslâ umurlarında olmuyor. Onları, şu dizeler çok iyi anlatmaktadır;
“Cefâ çekmez idim bundan ziyâde.
Eğer bir hâr ve kav-öküz olaydım.
Yaşardım ben de mes’ud, müreffeh.
Bunaklar hizbine saylâv olaydım.”
Resmen bozgunculuk ve dînî konularda anarşi çıkartıyorlar. Bundan da hayır ve iyilik (!) umuyorlar. Adamlar mevzû hadîslerle, siyer ve fıkıh kitapları ile cedelleştikleri kadar dinsizlerle ve inançlarımıza saldıran haşere ve hâinlerle uğraşmıyorlar. Kimbilir bunların çoğu ve özellikle tilmizleri; “Edille-i şer’i yeden ve ef’âli mükellef” ten bile bî behredirler...
İşin aslı ve en üzücü yanı ise; halkın ruh köküne yabancı olan mâneviyât düşmanı siyâsî ve ideolojik sistemler müslümanların genleriyle oynamış olduğundan dînî hisleri, hamiyet ve gayret duyguları akamete uğramış kimsenin o fezâhat ehli-inanç düşmanı müfsit ve mülhitlerle, Ateist-Marksistlerle uğraşacak zamânı ve imkânı yoktur. İşte tüm yaşanan müessif olayların özü ve aslı budur. Oysa 60-70 yıl evvel Müslümanlar bugünkü imkânlara sâhip değillerdi ama daha şuurlu ve daha duyarlı, mukaddeslerine karşı çok daha hassas idiler. Modern hayat ve maddî imkânlar insanları azdırıp özenti ve aşağılık kompleksine, kötülüğe ve hayâsızlığa meylettiriyor. Nasreddin Hoca’nın dediği gibi, artık o tip kimseler hiçbir engel tanımıyorlar ve “Ho dedikçe bostana gidiyorlar” Bunun acı örneği; hıyânetin, uyuşturucu ve benzeri illetlerin, sefâhatin, rezâletin gasp ve hırsızlığın normal sayılıp millî bir felâket hâline gelmesi, yasaların yetersizliği ve inanç zafiyetidir. AKP’ye ve temsil ettiği halka yapılan onca tahkir ve istiskaller onları ne zaman uyarıp kendine getirecek bilmiyorum. Özellikle tutuklu PKK militanlarına ve sözcülerine cezâ evlerinden sözlü-mektuplu siyâset yaptırma durumu, iktidârın aczini ve kurumlarına hâkim olamadığını gösteriyor. Bir de son seçimler de ki televizyon konuşmasında muhâtap edilen adama ve yıllarca CHP’nin borazanı, AKP’nin düşmanlığını yapan militana bir bakın. O, Binali beyin kâbında ve seviyesinde bir kimse mi ki ona bu pâyeler verilerek onurlandırılıyor? Öylesi bir programı yapmak ve yönetmek için koskoca TRT kurumunun uzman ve ehil bir spikerleri yok muydu?.. Gerçekten bu ve benzeri durumlar karşısında insanın nutku tutuluyor. Allah (cc) basîret ve ferâset versin. Atalar boş yere; “kendi düşen ağlamaz” dememişler…
|