Selâm Dergi Editörü Sayı:
104 -
2004 yılının Nisan/Haziran dönemine ait 44. Sayımızın sohbetini aşağıdaki cümlelerle bitirmişiz:
“İnsanlık her ne kadar peşine takıldığı dünyasıyla hızla bilinmeyene doğru ilerlese de, bu gidişin bir yerlerde duvara çarparcasına sekteye uğrayacağı ve insanlığın “ben ne yapıyorum” deyip, her türlü varlık emniyetinden mahrum kalacağı bir günde, dünyaya yine fikrin yön vereceğine inanan Kardelen’den bütün “düşünen adamlara” selâmlar…”
Aradan 16 sene geçmiş, 24.02.2020 tarihinde yorum kutumuza Batuhan isimli okuyucumuzun aşağıdaki cümleleri düşmüş:
“2004 yazısı bu yanlış görmüyorsam. Bugün neredeyse dediğiniz gibi bilinmeyene doğru ilerleyip duvara çarpacak noktasındayız. Fakat birçok şeyin varlığıyla da yokluğuyla da farklı değerlerde olduğunun farkında olmayarak. Toplumsal olarak resmen ahlâkî erozyon yaşıyoruz. Bir uyku ki herkes kendini uyanık sanıyor. Ve bir o kadar da bilgi sahibi. Asıllarını terk etmiş ve gerçeklerden kaçıp yalanlara sarılmış canlı bedenlerin ölü kalpleri dolaşıyor sokaklarda. İsteğimiz o kalplere can vermek elbette ki Allah Teâlâ bizleri muvaffak etsin lâkin zamanımız öyle bir kötü zaman ki geçmişte yaşamış olan ne kadar helâk edilmiş kavim topluluk varsa bugün günümüzde yaşıyorlar. Kendi imanımızı kurtarmanın peşine düşmek zorunda kalıyoruz. Allah yanlış kelâm ettirmesin. Lâfın kısası makbuldür, yazınızı beğendim bir de yorum ekleyim dedim Allah’a emanet olun. Selâmetle.”
16 yıl önce verdiğimiz selâm, bir “düşünen adam” tarafından alınmış, ne mutlu bize…
Affınıza sığınarak bir atasözümüze yer vermem gerekiyor; “ayının kırk hikâyesi (türküsü) var, kırkı da armut (ahlat) üstüne… Bu köşede kaleme alınan 104 sohbet yazısının pek çoğunda, belki de tamamında üstün fikre olan ihtiyacımız dile getirildi. Bazen bir şiir, bazen bir hikâye, bazen bir anı, ekmek gibi, su gibi, hava gibi, aziz fikrin de değerli olduğunu anlatmaya, dilimiz döndüğü, kalemimiz el verdiği ölçüde vesile edildi. Kardelen, dile kolay 30 yıl bu amaca hizmet etti, ediyor. Elbet bir gün göle çalınan maya tutacaktı, buna inandık. Çilesine yabancı olduğumuz Üstadların, şiirin bir gün anlaşılacağına dair müjdeleri ümidimizi taze tuttu. İşte şimdi bugün aziz fikrin güneşi, karanlık bulutların arasından sevimli yüzünü gösteriyor. Hamd olsun…
Şu satırlar bütün dünyayı saran virüsün daha fazla yayılmasını engellemek için evlerimize kapandığımız ve cemiyeti etkisi altına alan karamsarlığın zirve yaptığı bir zamanda kaleme alındı. Komplo teorilerine inansın inanmasın az buçuk düşünen bütün kesimlerin genel kanaati, salgın sonrası döneceğimiz dünyanın eskisinden farklı olacağı. Birilerinin kapalı kapılar ardında yeni bir dünya kurduğunda herkes hemfikir.
Askıda abonelik kampanyamıza tahminimizin çok üzerinde iltifat eden, destek veren, üç, beş, on aboneliği üstlenen, ibadet şevkiyle ücretini yatıran, derginin bir fazla öğrenci tarafından okunmasını arzulayan gönüldaşları görünce, kapalı kapılar ardındaki hesapların gözümüzde zerre kadar değeri kalmadı. 96. sayımızda tefekkür ettiğimiz Kudüs’ün, 101. sayımızda Aliya’nın şahsında ele aldığımız Bosna’nın, bu sayımızda çektiği zulmü duyurma gayretinde olduğumuz Doğu Türkistan’ın ve dünyanın dört bir yanında haksızlığa uğrayan, zulüm gören bütün mazlumların mükellefiyeti omuzlarımızda fikr ediyoruz.
Yayın hayatına başlarken kaleme aldığımız beyannamemizde, “Kökü kazınmak istense de, "Oku!" ve "Düşün!" diyen bir kültürün içinde "düşünen adam" nesli tükenmiş dinozor olamaz. Küsüp köşesine çekilmiş bu "yalnız gezen yıldızlar" bulunabilirse onlarla "bir maya tutturulabilir." demiştik. Anadolu’nun dört bir yanından eser gönderenlere son sayılarımızda Azerbaycanlı kalemler de eklenmişti. Bu sayımızda Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz de kervana katıldı. Yine bu sayımızda yeni bir ses olarak İlkay Coşkun Bey’in eserlerini okuyacaksınız. İlkay Bey, eser sahibi bir düşünen adam. Dördü şiir, biri deneme olmak üzere yayınlanmış beş kitabı olan ve aramıza katılmasından mesut olduğumuz Coşkun, halen pek çok dergide yazıyor.
Dünyaya fikrin yön vereceği günlere az kaldı... Bu nasıl olur? Velî’ye soruyorlar; “Allah, deveyi iğne deliğinden geçirir mi?”, hiç tereddütsüz cevap veriliyor; “evet!”. Peki diyorlar, deveyi mi küçültür, iğnenin deliğini mi büyültür?”. O murad ederse diyor velî, ne deveyi küçültür ne de deliği büyütür, yine de geçirir…
Düşünen adama selâm…
|