Sinsi ve pasif siyâset Kubilay Ertekin Sayı:
104 -
Kâbede atılan o taşlar sembolik ve temsîlîdir. Şeytanların ete kemiğe bürünerek ülkeler dolaşanları var. Ülkemiz için en tehlikeli olanlar ise; kökü ve beyni dışarıda, kendisi içeride olan tüm şerirlerle; FETO, PKK, GEZİ olayları ve onlara destek veren, yardım-yataklık yapan darbe, cunta benzeri şeklindeki hâinâne kalkışmalar ile ülkemizi boğmaya çalışan din kisvesi altındakilerle, sözde siyâsî olarak muhâlif görünüp inanç ve millî irâde düşmanlığı yapan iffetsizlerdir...
Düşmanlık duygusunu ve ülkemize karşı siyâsi bir kin ve nefret faaliyetlerini en ileri seviyeye götürenlerden birisi de Suud devletiyle BAE denilen uydu ve Batının kuklası olanlardır.
Elbette bunun iktisâdî, hukûkî, ekonomik, siyâsi ve sosyal durumda olanlar da var. Bir takım Müslümanların(!) oraya gidip birkaç taş atarak işin bittiğini sanmaları, tam bir gaflet ve hâdisenin özünü, esprisini anlamamak demektir. Özellikle Kâbeyi tavaftan ders alıp bunu hayâta tatbik etmemek, o muazzam ve muhteşem birliğin, gücün ideale ve hayâta yansıtılmaması, en azından bu gayreti göstermemek gaflet ve dalâletin en büyüğüdür.
Müslümanlar bu zilletten ve içinde bulundukları durumdan kurtulmak istiyorlarsa, oradaki sembolik hareketleri canlı ve aktif hâle getirerek bölgelerine ve devletler arası münâsebetlere yansıtıp, içte ve dışta İslâm düşmanlarına karşı Kâbe’de birleştiklerinden daha fazla birleşmek ve oradaki attıkları taşlardan daha güçlü ve etkili olanlarını buradaki iblislere, inanç düşmanlarına atmak zorundadırlar. Pekiyi bu nasıl olur? “Müslümanlar, kâfirlere karşı şedît ve tâvizsiz, kendi aralarında ise çok merhametli ve yumuşak davranırlar. Ve onlar rukû eder, secdede bulunurlar.” (Fetih S. 29) Olay çok açık ve nettir. Kurtuluş, bu ilâhî emirde mündemiçtir. Eğer Müslümanlar bu özelliklerden yoksun, secdeden uzak, kâfire, fâcire, fâsıka yakın ve riyâkarlık içinde iseler durum hâlen yaşandığı gibi gider ve değişen bir şey olmaz.
Evet günümüzde şeytan, ete kemiğe bürünmüş fert, âile, toplum ve devlet-millet şeklinde, politikacı, siyâsetçi tarzında, gazeteci, diplomat kılığında ve her alanda cirit atmaktadır. Eğer Müslümanlar bu habislerin peşinde gitmez ve her birine lâyık olduğu taşı atmaz- boykot gibi, tel’in, târiz ve takbih etmek şeklindeki pasif ve aktif hareketlerde bulunmaz ve maddî, mânevî onlardan yana olur ve üstelik o müfsitleri destekleme gaflet ve dalâletinde bulunurlarsa, mevcut durumdaki zillet, meskenet ve zulümlerin, mahrûmiyetlerin devam etmesi kaçınılmazdır. Kâfirler, fâsıklar ve bozguncular bellidir. Onlarla kavlî, fikrî, fiilî maddî, mânevî her tür mücâdelede bulunmak ve o konuda atılan her taş, (karşı tavır ve duruş) büyük bir erdemdir ve yapılacak en büyük cihattır. Ayrıca onların dış ayağı ile ilgili olan milletler ve devletler seviyesindeki siyâsi ve politik münâsebetler, savaşlardır. Fakat asıl içteki düşmanların şom ağızlarının kapanması, uğursuz seslerinin kısılması ve zararsız hâle getirilmesi gerekir. Bunun için gerçek Müslümanların çok uyanık ve şuurlu olmaları şarttır. Düşmanı iyi tanıyıp, onların kirli ve habis yönlerini bilmeleri gerekir. Buna bir örnek olarak şu rezîlâne hezeyanlar sanırım yeterlidir… “Diyânet, Kur’an kursları ile yetinmedi, şimdi de okullara el attı ve laik sistemi delerek imamlar kanalıyla orada ümmetçi, sünnetçi ve dinci bir kuşak hazırlığı içindedir” İşte bu gazete ve ona destek veren sözde Müslümanların yaşatmaya çalıştığı Türkiye’nin Pravdasıdır. Ve ”Danıştay’dan çocukları türbana sokan karar” (basından) şeklinde sürekli din düşmanlığı yapan bu ‘dinsizci’ müfsitlerin gazetelerini okuma zilletinde ve aymazlığında bulunan öylesi Müslümanlar bir tarafa, aslında o tür varakpârenin-paçavraların itham edilen ve suçlanan kesimler tarafından okunması ve siyâsetçilerinin peşinden gidilmesi en büyük zillet ve mezellettir.
Özellikle doğrudan veya dolaylı Allah (CC), din ve Peygamber (SA) düşmanlığı yapanların ve benzerlerinin seslerinin bu ve başka yollarla, etkili yasalar ile kesilmesi ve kısılması lâzımdır. Bunu da yapacak olanlar gerçek Müslümanlar ve zikredilen âyeti kerîmede geçen özellikleri taşıyanlardır. Bu konuda o hâinler, mütecâviz ve alçaklar ne kadar mel’un ve rezil iseler; bilerek, bilmeyerek öylesi inanç düşmanlarına destek verenlerde aklen, dînen, vicdânen ve ahlâken aynı durum içindedirler…
Bu kutlu ve şuurlu hareketlerin; inanç düşmanları ile yapılan ve yapılmakta olan bütün mücâdelelerin fert, âile, cemiyet ve millet bazında, seviyesinde yapıldığını düşünün… O takdirde bunların etki alanları sıfırlanır ve beyinlerini yıkamak için hiçbir yardakçı bulamazlar. Nitekim son günlerde millî konularda yayın yapan birkaç basın organının kapanmak üzere olduğu söylenmektedir. (28.12.2019 basından) Bu durum müslüman(!) geçinenlerin okumadığını ve dâvâlarına sâhip çıkmadıklarının en hazin ve en açık bir göstergesidir. Aynı şeyler onlar içinde geçerlidir… Çünkü okuyucusu tarafından okunmayan, desteklenmeyen her basın kapanmaya mahkûm ve mecburdur. Bu acı gerçeği kimse değiştiremez…
Bugün Batı, sözde İslâm ülkelerini paramparça etmiş durumdadır. En hazin olan da bu devletçiklerin bâzılarının kefereye yardım ve yataklık yapma zilletidir. Yâni kaleyi içten fethetmektedirler. Zerre kadar vicdânı, irfânı ve iz’ânı olanların bu durumlardan elem ve ıstırap duymamaları imkânsızdır.
Sonuç olarak Şeytanın asıl görevi nedir!? Allâh’a (CC) isyân ve insanları hak yoldan ve tüm hakîkatlerden saptırıp, azdırarak kendine kul ve köle etmek, onun uşağı olanların şeytânî plan ve projeleriyle isyan ve tuğyanlarını artırmaktır. O yüzden şeytanlaşmış olan günümüzün sözde insanlarının ve ona bağlı olan ideolojilerinin, müntesiplerine payanda olan bir kısım Müslümanların (!) yaptıkları da aynı şeylerdir…
|