Nasihat Mehmet Hasret Sayı:
104 -
İğneyi deliğinden tutanla çıngırağı sesinden tutan acaba aynı kişi mi; aslanağızları büyüyor gür, bir avuç kendi köşemde; bir sahaftan öğreniyorum tedrîci raf terbiyesini, biçimi sevmiyorum; uyumsa noktasını kaybetmiş başka başka icrâlarda gümrah; benden uzak dağların, göz değmemişliğine çoban olmak, en benden razı olunan şey de bu olurdu belki, o zaman sebeptense doğrunun grameridir ölçü; doğurdumsa doğurdum, doğurdum ağzımla bir kaç ev, bir kaç (sentaks)lı süs, bir kaç berzâhta şehir, ben ben olduğum için değil; onlar her yerde hakikât olduklarından çoğaldılar; doğdumsa zaten doğudaydım; doğmaktan yana, diri olmaktan yanaydı kurtuluşum benim; sözü kademe kademe iptalim, sadece derin bir sükût değil, sadece doğru değil, aynı zamanda tetiği olan bir gerçek; kovamazlar bunca minâreyle bizi; sesimiz “Allah, Allah, Allah…” diye ünledi zamanı; bunca dualı silüet ve kutlu olmanın bilgisiyle, tarihte bir taslak olarak kalamayız, başattır zalime karşı bu kutluluğun geçmişi, yeryüzü ölü derilerini attı çoktan, kir, pas ve kubur devletidir okyanusun öbür yüzü; burnu ari çöplüğünde öten horozun da duru bilgeliği kirletmeye gücü yetmeyecek, bir gümüşlük kıvılcım kül ediyor bize uzanan eli, şirretliği, garâbetliği; kerahet vaktine revâsız girdi dünya, ama hala bir tas çorbayla paylaşılan kuru bir ekmek dilimi örtüsüdür el değmemişliğin, her şeye rağmen kulakları olan iğne deliklerinden geçti işte, Bekke’nin develeri ve kızıl deve… “Ah sinemde bir kuş var, kanadında bir iş var”; ürktüm, ama çekilmedim, işvebaz gagaların sahip olduğu sabahların kanına girmedim… Matem deminde değil, cemre kuvveli, has bir Afrika düşlüyorum ve izinsiz gösteri sayıyorlar bunu, kuşun kanadındaki sarraflık bir radyo duyurusu gibi, cızırtılı ve kuru samandan… Madem başı dik yürüyen bir nasîhattır (hay)at, nasîhatim ben; bütün nazarlar ve sükûnet ateş bağladı kökten, kimse irkilmesin; Türk’üm, milliyim diyen safını terk etmesin…
|