Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     1171 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Şimdi vaktidir!..
Ali Erdal

  Sayı: 109 -

“Müslümanlık temizlik üzerine kurulmuştur.”

“Cennete ancak temiz olanlar girer.”

(Hadis)

Tanrılık iddiasındaki ahmağa haddi, bir küçük sinekle bildirilmişti... Bugün de –ne şekilde ortaya çıkmış olursa olsun– küçük bir virüsle temizliğin İslâm’ın şiarı, müslümanın vasfı olduğu gösteriliyor.

Bir küçücük virüsle... Bütün dünyaya gösterildi, gösteriliyor temizliğin ehemmiyeti... Bütün dünya, temizliğin önemini gördü!.. Kimsenin itiraz edemeyeceği şekilde, aynelyakîn...

Temizlik deyince de ister istemez dikkatler, önce elleri yıkamanın faydası, hattâ zarureti sebebiyle abdeste, karantina emrine ve ardından “Temizlik imandandır” prensibinin madde kalıbına döktüğü câmilere çevrildi... “Allah’ın evinin” pırıl pırıl şubelerine... 

Câmiler!.. Dünyanın en temiz mekânları... Temiz ve sağlıklı olmanın bütün şartlarını hâvi; cemaati, temiz ve sıhhatli olmanın bütün icaplarına sahip...

Nerelere bastıkları belirsiz ayakların dolaştığı sokaktan doğrudan doğruya selâmsız sabahsız, pat diye dalamazsınız câmiye... Denizde araştırma yapmak için nasıl dalgıç elbisesi giymek zorundaysanız câmiye girmek için de ona lâyık hale yükselmeniz, tertemiz olmanız gerekir. Kimin huzuruna çıkmak için girilecek câmiye, bir düşünün!.. Câmi, binalardan bir bina değil. 

En az üç kapıdan geçeceksiniz… İlk olarak... Etrafı çevrili bahçesine gireceksiniz... Birinci kapı... İstikamet, gece gündüz “Temizlik imandandır!” zikri yapan şadırvan... Bugün bütün dünyanın korktuğu hastalığa karşı tedbir olarak, yine bütün dünyanın ittifak ettiği temizliğin âlâsı yerine getirilmeli; abdest alınmalı... Dirseklere kadar eller; alında saç bitiminden boğaza kadar en geniş şekliyle yüz ve bileklere kadar ayaklar yıkanmalı... Hem de üçer defa... Ağız ve diş temizliğine, hele abdest alırken, daha çok ehemmiyet verilmeli. Baş, kulaklar ve ense meshedilecek... İşte şimdi câmiye yönelebilirsiniz… İstikamet ikinci kapı... Ayakkabılar çıkarıldıktan sonra üçüncü kapı!.. Maddede ve mânâda tertemizsiniz; zira bu yıkama işine, niyetle başlamıştınız... Maddî, mânevî temizlik mezcolmuş. Huzur içinde câmiye girilebilirsiniz... 

İçerde bütün bedenini yıkamış, yani gusül abdesti de almış olanlar mutlaka vardır. Her vesileyle gusül abdesti alınmalı, bütün beden, maddî ve mânevî kirlerden arındırılmalı; hiç olmazsa cuma namazına öyle gelinmeli... Eller; tuvalete girmeden ve çıkınca, yemeklerden önce ve sonra; hattâ her vesileyle iyice yıkanmalı. İçerisi, bu tavsiyeleri defalarca dinleyen ve onlara riayet eden insanlarla dolu... Bugün insanlığın, başta eller olmak üzere anlar gibi olduğu temizlik, müslümanın –ilk günden itibaren– her günkü hali… Hayatı!.. Dert başa düşünce mecburen katlanılan tedbir değil.

Birbirine dokunmadan, rahat giriş çıkışa imkân veren büyük kapılar; kâfi ışık girişi sağlayan pencereler... Yüksek kubbe, geniş alan... Haliyle, loş ve kasvetli değil; aydınlık, ferah ve havadar... Örümcek hiç bir zaman hiç bir câmide “türbedar” olmamıştır. Yağ ve mumla aydınlatıldığı zamanlarda bile câmilerin havası kirli olmamıştır... İsin, zararından kurtulmaktan öte nasıl faydaya çevrilip mürekkep yapıldığını ve örümceklere karşı neyin kullanıldığını bilirsiniz. Doğru iman, icatlar yaptırıyor. Câmi, “Temizlik imandandır” emrinin meyvesi.

Kalın duvarlarda iç içe çift pencereler... Biri dışarıya, biri içeriye bakıyor. İki pencere arasında bir iki kişinin namaz kılacağı kadar genişlik... Pencerelerin ikisi de açık olsa bile, soğuk o boşlukta kırılır; toz, o boşlukta kalır. Câmiye girişte, dış kapı ile iç kapı arasındaki mekân da, ayakkabıları koymaktan başka aynı faydaları sağlar; soğuk kırılır, dışarının son izleri de orada kalır.

Geniş alan sayesinde kişiler birbirine mesafeli olarak namaz kılar. Bu sayede, câmiye sonradan gelen ibadetin hangi safhasında olunduğunu anlar. Harika akustik sistem, sesi her yere ulaştırır. Kalın duvarlar yalıtım vazifesi gördüğü için yazın serin, kışın ılık olur câmi. Câminin her yeri aynı vasıfta olduğu için insanlar, belli yerlerde öbekleşmezler. Hastalıak ve sair sebeplerle yer seçimi yapmak gerekmez. Cami ikliminde gaşyolursunuz.  Nizamı ve intizamı görüyor musunuz?

Tertemiz girmeyi sağlayan abdest, câmide kalındığı sürece insandan sâdır olacak kerih şeyleri önleyecektir. Bu güzelliğe, yenen gıdalar sebebiyle ağızlarda istenmeyen kokular olmayacağını da ekleyin. İbadet; yorucu, zorlu ve hızlı olmadığı için de kimse terlemeyecektir... Tertemiz gelenler, tertemiz ve huzur içinde duracaklar ve öyle çıkıp gidecekler. Yani câmi, her zaman temiz... Boşken de, dolunca da… Temiz olmayanın câmide işi yok.

Câmiye giriş, tek istikamet üzere... “Tek istikamet, Kâbe”... Niyet ve beden olarak istikamet Kâbe... Sağa sola koşuşmaya, karşılaşmaya, çarpışmaya, bakınmaya, uzaktakilere lâf atmaya ve işaret yapmaya, etrafı tecessüse, çevresindekilere bir şeyler sormaya, karşı karşıya durmaya ihtiyaç yok; bulunan ilk müsait yere sükûnetle oturulacaktır. Kürsü, mihrap, minber; sağa sola dönmeden görülebilir; nasihatler aynı şekilde sükûnetle ve huzur içinde dinlenir. Tıkır tıkır işleyen organizasyonu görüyor musunuz? Yüce huzurda olmanın itminanı…

Kimse değil temas, bakış olarak bile yüz yüze değil. Yakınlaşmanın en fazla olduğu farz namazda bile, kimse kimsenin nefesinden rahatsız olmaz. Her fert, kendisinin duyacağı, yanındakinin işitemeyeceği bir sesle okuyacağı için nefesler etrafa yayılmayacaktır. Sesi duyulacak iki kişiden imam önde, müezzin de arkada cemaate mesafeli. Zaten tilâvet ve kâmet, bağırmadan yumuşaklıkla icra edilecektir; yani etrafa tükürük saçılmadan... Bütün ihtimalleri yaratan ve bilen Kudret’e tâbi olmanın neticesini görüyor musunuz?

Câmi kadar öksürüğün, tıksırığın ve esnemenin en az olduğu, lüzumsuz sesin olmadığı ve kötü kokulardan korunmuş bir mekân yoktur. Kalabalıkları bir araya cem ettikten sonra, bundan meydana gelecek zararların önlendiği tek mekândır câmi... Hem fert yalnızlığının, hem topluluk bütünlüğünün en güzel şekilde yaşandığı ve kaynaştığı yerdir câmi...

Tek istikamet üzere girilen câmiden yine tek istikamet üzere, yine kimsenin kimseyle teması olmadan çıkılacaktır. Hiçbir varlığa değil zarar vermek, en ufak bir tedirginlik vermeme ahlâkı, câmiden itibaren bütün hayata şâmil… İhramlının yapmaması gerekenleri hatırlayın. Herkes birbirinden emin… Canlı cansız her varlık, müslümandan her zaman emin.

Câmiden başka hiç bir mekân için, bunların hiç biri söylenemez. Câmi dışında hiç bir mekânda böyle bir nizam kurulamaz. İslâm dışında hiç bir inanış, mâbetlerini temiz tutmaya ve temizlemeye mükâfat vaat etmemiştir, edememiştir. Sadece İslâm; kendini, evini, sokağını, bulunduğun mekânları, şehrini ve hele mâbedini temiz tut demiştir ve riayet edene mükâfat vadetmiş, etmeyene akıbetini işaret etmiştir. Defalarca ve ısrarla... Temiz her yer, “secde mekânıdır”... Dünyayı temiz tut, o, secde mekânıdır. Temizlik, bir sıkımlık diş macunu değil. Marifet, karşısına bir belâ çıkınca, bir virüs tebelleş olunca can havliyle mecburen temizlik gayretkeşi olmak değil; marifet, temizliği hayat haline getirmek; hep temiz olmak; her yönden temiz hayat yaşamak... 

Yok yok!.. Böyle bir nizam insan icadı olamaz. Böyle bir nizamın kurulabildiği ve yaşanabildiği, hele hele binlerce yıldır –hattâ ilk insandan beri– yaşanageldiği tertemiz yerler; ilâhî emirlere istinat etmeden meydana gelemez, getirilemez. Nitekim dünyanın ilk gününden beri câmi dışında hiç bir mâbette ve mekânda meydana getirilememiştir. Hiç bir inanış, câmi hakikatinin, hayalini dahi kuramamıştır.

Muhibbî’nin, lâkabı gibi “muhteşem” bir gazelini hatırladım... Mest ediyor insanı… Hele şu mısra… Diyor ki Sultan:

“Aşk mıdır sinem içre gelip de cân eyleyen!”

“Cân eylemek” mekân tutmak, temelli yerleşmek... Hayat bulmak, hayat olmak... Yurt edimmek… Vatan yapmak… Sineme gelip de yerleşen, hayat olan, yaşamayı sağlayan sinemi vatan tutan can… Aşk mıdır? Evet ya, sinemi vatan tutan aşktır; aşktan başka ne mekân tutabilir sinemi!.. Aşkın mekânı, ancak benim sinem olabilir!.. Benim sinem, aşktan başka neyin mekânı olabilir ki… Aşk, sinemdeki can… 

Temizliğin de bir ahlâk olarak insanda sistemli bir şekilde “can eylemesi” ancak “Temizlik imandandır!” diyen bir iman manzumesi ile olur. Şimdi İslâm’ın, –ilk günden beri ayan olan– bu vasfını, –eser, söz, yazı ve fiil ile– pırıldatmanın, ifade etmenin, herkesi hayran etmenin vaktidir. 


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Deniz kabarıyor... - Sayı 119
Dünya kralı... - Sayı 118
Olayların akışı her şeyi ... - Sayı 118
Toplulukları idare etme h... - Sayı 118
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Hislerin hissizleştiği noktada, onlarda kalan aklın varlığını sürdürebilmek için o noktaya varışın yaratıcısını bile inkâr edebilecek kadar “bencil”leşmesine kılıflar uydurarak (bunu) üstünlükmüş gibi gösterenleri iyi tanımak gerekir.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Tas tarak
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13189270
 Bugün : 3285
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 606091
 Bugün : 88
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 100
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim