Korku ve Sevgi Kürsü Nizam Sayı:
56 - Nisan / Haziran 2007
Müslümanda korku, sevgiyle karışıktır. Hiçbir garaz ve riyaya bağlı değil, sâf ve hasbî... "Allahım, ben sana cehennem korkusuyla tapıyorsam beni cehennemden çıkarma; ve eğer cennet tamahiyle tapıyorsam cennete alma!" diye dua eden velî meseleyi çözmüştür. Vahşi bir nefs emniyeti içinde sonunda hiçbir kaygısı olmayan ferdin hali (emn) nasıl küfürse, ezici bir korku altında âkıbetinden ümit kesenin hali de (ye's) yine küfür... Her şey dönüp dolaşıp çifte kanatlar muvazenesinde karar kılıyor. Allah, kullarını cehennem azabı için yaratmış olsa (hâşâ) onu yine seveceksin!.. Cennet nimeti için yaratmış kabul etsen, yine korkacaksın!.. İslâm'da "beynel havf verreca" tabir edilen (korku ile ümit arası) bu hal ahlâkımızın müdir noktalarını belirtir ve Allah'ı, şan ve azameti icabı, hem korkuların, hem de sevgilerin en büyüğüne lâyık gösterir. Kaldı ki, "rahmetim gazabımı geçti" buyuran Allah, azabının rahmet olduğunu belirtmiştir. İmam-ı Rabbanî "Allah bana kahriyle tecelli etti; kahırdan başka bir şey göremedim; rahmetiyle tecelli etti, rahmetten başka bir şey göremedim." buyuruyor. MERHAMET Hristiyan Batılılar İslâm'da merhamet duygusunun eksikliğinden dem vururlar. Bu görüş, fotoğraf camında bütün siyahların beyaz ve beyazların siyah görünmesi çapında bir ters tecelli... Hazret-i Ebu Bekr'in duası: "Yârabbi, benim vücudumu Cehennem'de o kadar büyüt ki, başka kullarına orada yer kalmasın!" Bu mu İslâm'da merhamet eksikliği?.. Bazı illetlilerin hastalıklarını üzerlerine cezp edip yatağa düşen ve can veren velilere ait menkıbelerle dolu tasavvuf kahramanlarının, her damlasında kâinatın kurban olduğu göz yaşları... Bu mu İslâm'da merhamet eksikliği?.. Bütün bunlara karşılık merhameti de, sırrîliği de sun'î Hristiyanlığın, yine İslâm'ı yavan, açık ve sırrîlikten yoksun olmakla suçlamalarına şöyle mukabele edebilirsiniz: "Yine akı kara göstermekte ısrar ediyorsunuz. İslâm'da sırrîlik, gizlilik, o kadar kesafettedir ki, ışığı gözü kör etmekte ve her tarafı kapkara göstermektedir. İslâm'da gizlilik, gizliliği bile gizleme mertebesindedir. Sizdeyse sun'î gizlilik açıktadır. İslâm'da her şeyin açık ve yavan görünmesi de, kapalı ve cevherli olmanın peçesidir. Tıpkı gıdanın baş unsuru olan yavan ekmek gibi... İslâm pastanın kendisidir ve üzerinde ziynet nakışlarına ihtiyacı yoktur." Çölde bir ateş yakıp yanı başında emekleyen yavrusuna çorba pişirmekte bir kadın... Allah'ın Resulü oradan geçmektedir: "Ey Allah'ın Resulü ben bu çocuğu ateşe atabilir miyim?"... "Atamazsın!", "Ya Allah kulunu nasıl cehenneme atar!"... Ve Allah Resulü'nün mukaddes gözlerinde bir çift damla... İşte sır idraki!.. "İslâm'ın Yayılışı Tarihi"nden bir sahne: Papaz, darağacının dibinde sırasını bekleyen bir mümine der: "Asılmak üzeresin! Birkaç dakika sonra senin için ne gün ışığı var, ne de gökyüzünde tek bir yıldız. Bari hak dine gel de kurtulmuş olarak git!" Müslüman neş'e içinde cevap verir: "Bana bu fırsatı verdiğin için sana minnet borçluyum; asıl ben sana hak dini telkin edeyim de sen kurtulmuş olarak kal ve ben kurtulmuş olarak gideyim!"... İslâm'da dâva ahlâkı, gayr için fedakârlık ve imanına sadakat mertebesi... FÂRİKALAR Frenklerin (nüans) dediği; iki benzer renk arasındaki incelik gaamıza, ton farklarını mefhumlaştırıcı bir kelime var. Bu kelimelerin "gaamıza" tabirinde bulduğu nihaî anlamiyle, incelikler dini İslâm'da kıl payı fark içinde mahiyet değiştirici ve kötüden iyiye geçirici ahlâkî ölçülerden misaller veriyoruz: İyi ve kötü, çirkin ve güzel yan yana... İlki çirkin, ikincisi güzel... İnat – Sebat... Gurur – Vakur... Taazzum – Heybet... Hasislik – Hesabîlik... İsraf – İbzal... Haset – Gıpta... Nefse güven – İrade... Acele – Gayret... İntikam – Hak aramak... Cür'et – Şecaat... Zillet – Mahviyet... Falcılık – Hayra yormak... Tereddüt – Teenni... Lâfazanlık – Hikmetli söz... Tecessüs – Tahkik... Saklanmak – Örtünmek... Yılışmak – Halleşmek... Zoraki katlanmak – Sabır... Taklit – Tedkik... Yılgınlık – Teslimiyet... Yüzgöz olmak – Ünsiyet... Ham heyecan – Hassasiyet... Cehalet – Meçhule hürmet... Özenti – Zerafet... Dalkavukluk – Hakkı tasdik... Oburluk – Nimete hamd... Kasavet – Hüzün... Meskenet – Tevekkül... Gıybet – Tenkit... Kavga – Mücadele... Kahkaha – Tebessüm... Kızmak – Hak için hiddet... Şımarmak – Hamdetmek... Böbürlenmek – Nimeti dillendirmek... Peltelik – Yumuşaklık... Süspüs – Temizlik... Şatafat – Sadelik... Taşkın hürmet – Yerinde saygı... Yobazlık – Hakka bağlılık... Göz yummak – Affetmek...
İşte sevimli bir rakam olan 40 adediyle birinin altında şeytan öbürünün üstünde de Rahman tecelli eden ve sahte bir andırış içinde aykırılık belirten, karşılıklı iki sıra ahlâk verisi... Her şey hududu kıvamı içinde... Fârikaları ayıklayabilecek göz de kalpte... Hadis meali: "Müminin ferasetinden kaçınınız; o Allah'ın nuriyle nazar eder!" Ahlâk da kalpte, fikirle iç içe İlâhî bir nur... (Ahlâk bölümü bitti)
HASTA
Hayretler içindeyim! Biri yolda düşüp bayılsa, koşarlar, kaldırırlar, eczaneye, hastaneye, bir yere, bir tarafa götürürler. Körün, sağırın, çolağın, topalın, şunun, bunun, teker teker bir hastalık teşhisi ve devâ merkezi var... Böyleyken küfür hastalığının dispanseri yok... Çünkü kâfir iki ayağı üzerinde durabilmektedir; gözlerinin gördüğü, kulaklarının işittiği, aklının işlediği sanılmaktadır. Ah o göz ki, görmeye, o kulak ki, işitmeye, o akıl ki, düşünmeye perdedir; ve bunların sahibi sıhhatte bilinmekte... Öbür hastalar da kim oluyor? Yok mu hastaları, bu öldükten sonra ölmeye gidecek çaresizleri kurtarmaya bir çare?.. Nerede bunlara mahsus sıhhî imdat otomobilleriyle garajları dolu büyük cemiyet (agora)sı?..
|