Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     51 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Kafasında Duman Tüten Adam
Ayşe Yaz

  Sayı: 116 -

“Yaş kaç delikanlı.”

“Beş.”

Çocuk güneşin alev oklarının delip geçtiği sarı kirpiklerini kısarak adama baktı. Fötr şapkanın gölgelediği yuvarlak suratın ortasında parlayan gözlükleri tutan iri bir burun, dikkatini çekti. Siyah gür bıyıkların çevrelediği dudakların aralanmasıyla görülen beyaz dişlere şaşırarak baktı. Etrafında kimsenin dişi bu kadar beyaz değildi hele nenesinin ağzındakiler…

“Adı nedir bu delikanlının Çavuş?”

“Murat’tır Abidin Beyim. Büyük kızımdan torunumdur. Dünya muradımdır.” Adam Çavuşun sırtını sıvazladıktan sonra çocuğun sarı kafasını okşadı.

“Biliriz biliriz Çavuş dünya muradın nedir biliriz.”

Duyduğu söz Çavuşun hoşuna gitmedi. Sıcak bir ter sırtından beline doğru aktı. Eli, dört ucunu bağlayıp ıslakken kafasına geçirdiği mendile gitti. Adam çocuğa döndü;

“Bu sıcakta yanmaz mısın?”

“Yok yanmam. Güneş yakmaz. Güneş ısıtır. Hem dedem ağaç dalı kesmiştir, gölgelik ederim.”

Abidin Bey, çocuğun arkasına doğru saklarcasına tutuğu minik yapraklı zeytin dalını o zaman gördü. Güler yüzlü ve konuşkan biri değildi ama bugün ne çok konuşası vardı.

“Akıllı adamdır senin deden.”

“Hee… Öyledir. Öyle olmasa çavuş olur mu ırgat başına.”

Abidin Bey’in yüzüne yayılan tebessüm beyaz dişlerini biraz daha ortaya çıkardı.

“Çavuş, senin bu torunda iş var.”

“Hee... İnşallah Beyim”

Adam gözünün önünde uzayıp giden tütün tarlasına, ilerisindeki derme çatma kulübelerin önünde tütün dizen kalabalığa baktıktan sonra Çavuşa döndü.

“Çavuş, lafa daldık hele söyle kaç gün daha çalışır bu ırgat?”

“Üç sabahı neyim vardır Beyim. Tütün nemli hava ister, gün yükselince kırılmaz bilirsin.”

“Bilirim bilirim. Hadi eyvallah…”

Abidin Beyin arabası gök gürültüsünü andıran egzozuyla, toprak yolu toza dumana boğarak ardında sarı bir toz bulutu bırakırken Çavuş söyleniyordu;

“Eee… Abidin Beyim, benim derdim on bir kızsa, senin derdin kuruyan soy. Malın çok emme, elde yok bir evlat. Vallah bu dert adamı kavurur.”

Sarı toz, toprak üzerinde havalandığı günden beri ne hikmetse hiç yerine oturmadı. Soğuk bir şubat günü, ağaçlar çıplak, bahçeler tarumar, dağlar bembeyazken, tütün tarlalarının üzerinde hem ses hem de sarsıntı ile ölümün borazanı çalmaya başladı. Tek tek kırılan tütün yaprakları gibi birbirinin üzerine binen binalar, eğilmiş bükülmüş sokaklar, tozu ciğerlerinden dışarıya püskürterek üflüyordu.

Eli yüzü toza bulanmış bir adam, kaçıncıya toz yığınlarının arasına daldığını bilmiyordu. Elindeki matkap destelenmiş tütün yapraklarını dizen iğne gibi, geçiyordu katlar arasından. Bazen iğne ucu sert bir damara takılınca demir kesme makasları devreye giriyordu. Sonra bilmem kaçıncı yaprağın altındaki cana ulaşmak için tekrar başlıyordu hengâme.

Tuzla buz olmuş yapının etrafa dağılmış beton ve cam parçalarının arasında sürünerek ilerlerken, iniltili sesler kulaklarını değil hücrelerini dolduruyordu. Karanlığın içinde kaskından yansıyan zayıf ışıkta yıkanan yığıntıların içinde atan bir kalple arasındaki son engeli; modern dünyanın rahatlık harikası uyku mekânını tütün yaprağını oyar gibi itinayla oydu. Sonra;

“Aşağıya sarkıtmak için bir lamba yollayın” diye seslendi geriye. Yılan gibi siyah bir kablonun uçunda tel örgüde hapsedilmiş bir lamba karanlık dehlizde ardında hayaletler bırakarak ilerledi. Ta ki aşağıda içine sarkıtıldığı kuyunun dibini güneş gibi aydınlatana denk… Kuyunun dibinde beş bilemedin altı yaşında bir oğlan mışıl mışıl uyumakta Yusuf misali. Sanki dışarıda kıyamet kopmamış da o ana kucağının huzurunda... Arkasındaki askere dönüyor;

“Ayaklarımdan sıkı tut aşağı sarkacağım.”

Canını dişine takarak biraz daha aşağıya sarkıyor adam. İnsanoğlu tez canlı, sabırsız, olacak hemen olsun istiyor. Uyuyan yavruya usulca dokunuyor.

Çocuk, gözlerine hücum eden acı ışıkta önce hiçbir şey göremiyor. Zorlukla açtığı kirpiklerinin önünde gördüğü yüzden ürküyor. Dehlizin içinde küçük bir çığlık yankılanıyor. Sonra hafifliyor korkular…

Adam yüzünü kaplayan tebessümle soruyor; “Merhaba delikanlı benim adım Murat senin adın ne?”

Fısıldıyor çocuk. “Abidin.”

“Tamam, Abidin korkma seni buradan çıkaracağız.”

“Korkmuyorum ki.”

“Aferin sana, kocaman adamsın sen. Üşüdün mü?”

“Yok, abi hiç üşümedim. İnsan anasının kucağında üşür mü?”

O vakit fark ediyor adam, çocuğun ardındaki karaltıyı. Devrilen dolaptan çocuğu koruyan engeli… Açık ağzında kırılmış dişlerinden sızan kanın yapıştırdığı bir tutam saçın gölgelediği esmer yüz, dolabın ardında kalmış bedeniyle hayal gibi duruyor. Oysa daha dün kanıyla canıyla gerçek değil miydi? 

Dışarıda dondurucu bir rüzgâr her yanı dövüyor. Şükür nidaları gözyaşına karışırken adamın kucağından başka kucaklara kayarak sıhhiyelere teslim ediliyor Abidin. Adam alnındaki teri siliyor. Pınarları kaynayan gözlerinden yaş sızarken gökyüzüne bakıyor. Yüreğinde iyiliği çoğaltmanın huzurunun önüne bir karaltı düştüğünü o sırada hissediyor.

Beli bükülmüş yaşlı bir amca ellerine sarılıyor. Zamanın eleği duvara asılmış olsa da çatallaşmış hırıltıda geçmişin tanıdık sesi adamın kulaklarını dolduruyor.

“O benim torunum… Torunum…”

Kederden sapsarı kesilmiş, avurtları çökmüş, gözden akan acı suyla yıkanmış yüzün sahibi; “Allah razı olsun. Sağ ol, sağ ol” derken Adam şaşkın. Yıllar öncesinin beyaz dişlerini çevreleyen dudaklar öpüyor ellerini.

Sonra biri; “Yol açın Abidin Bey torununu görsün” diyor.

Beyaza bürünen enkazın kıyısında ölümle hakikatin insanla yüzleşmesinde, buralara tütün ekildiği vakitlere kayıyor aklı. Para hırsının insan canının önüne geçtiği zamanlarda dünün beyleri toprağa tütün diktikleri vakitler kadar düşünmemiş olsalar gerekti evlerini. Zamanın sahibi yaratandı ama onu insanlar donatıyordu. Şimdi ne yatıştırırdı ruhlardaki sızıyı, ne dindirirdi bedenlerin acısını? 

Usulca baretini başından çıkarıyor. Sarı saçları rüzgârda dağılıyor. Herkesin garip bakışlarıyla irkiliyor. “Ne var?” dercesine gözünü diktiği eli yüzü kire bulanmış madenci; “kafanızdan dumanlar çıkıyor Mühendis Beyim” diyor. O zaman anlıyor içeride ter içinde kaldığını. Ama üşümüyor. Güneşte yanmadığı gibi ayazda da üşümüyor...


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Kafasında Duman Tüten Ada... - Sayı 116
Zanaatkâr... - Sayı 115
Yampirik... - Sayı 113
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (117):
Türk Musikîsi

Son Eklenen Yorumlardan
 Böylesi bir eser hiç yorum almamış hayret ki hayretttttttt nasıl olur anlamıyorum ....Etkili anlatım... yasemin olgaçay

 Mükemmel bir yazı. Yüreğinize sağlık. ... Beyza Şen

 Herkes bir çok hastalığa iyi gelen mai kibrit-i şerif ten bahsetmiş te nedir nasıl yapılır hiçbir bi... Ömer

 Elinize emeğinize sağlık sayın hocam. Sakın okuma yazınız harika olmuş. Maalesef biz ilk emri OKU ol... Ahmet Güney

 Kökümü arıyorum... Mikail


Sonsuz karanlıklarıma gömülüşümü anlamayıp bilmeden kendi karanlıklarına denk sayanlar tarihin karanlığında boğulmaya mahkûmdurlar.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Beşik Miydi Sallanan
Neye Muhtacız?
Elbistan Hüzünleri
Yeniden Soruyoruz: Bir Dergi Ne İşe Yara
Yer Kabuğu İle Birlikte Gönlümüzün De Fa


Ali Erdal - Neye Muhtacız?
Kadir Bayrak - Üretememek
Necip Fazıl Kısakürek - Dünyayı İmar
Bedran Yoldaş - İstenmeyen Fiil: Yar...
Bedran Yoldaş - Eylül
Ekrem Yılmaz - Liyakat - Taşın Altı...
Ekrem Yılmaz - Bahar
Ekrem Yılmaz - Sınırsız Sevgim
Ekrem Yılmaz - Şarkımızdan Dinledik
Ekrem Yılmaz - Gâzi Çınar
Dergi Editörü - Yeniden Soruyoruz: B...
Site Editörü - Asıl Kahramanlık Âfe...
Necdet Uçak - Çalışana Verir Mevlâ...
Necdet Uçak - Tövbe Et
Necdet Uçak - İmân
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Kardelen Dergisi - Dergilere bir darbe ...
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
Kardelen Dergisi - Acıyorum - Çalışmak
Kardelen Dergisi - Gelecek Sayı Konusu
M. Nihat Malkoç - Elbistan Hüzünleri
M. Nihat Malkoç - Yer Kabuğu İle Birli...
Hızır İrfan Önder - Kork İçimdeki Cehenn...
Mehmet Balcı - Kardeş Olalım
Mehmet Balcı - Bozgun
Ahmet Çelebi - Neredesin Ey Merhame...
Hikmet Öztürk - Sorumlu Kim?
Muhsin Hamdi Alkış - Deprem Felâketi: Âye...
Halis Arlıoğlu - Oy Namustur
Ahmet Değirmenci - Ninni
Ahmet Değirmenci - Aşkın Mezarı
Osman Akyol - Çiğ Tanem
Erdem Özçelik - Hepimiz Biraz Issızı...
Remzi Kokargül - Bir Şehrin Gözyaşlar...
Murat Yaramaz - Yanıt
Murat Yaramaz - Kolay Gelsin
Mahmut Topbaşlı - Altı Şubat Gecesi
Mahmut Topbaşlı - Kor Ateşler İçinde
Erkan Karakaya - Ölümüm
Cemal Karsavan - Ya Duygular Öldürür ...
İlkay Coşkun - Türk Kimliği
Özkan Aydoğan - Beşik Miydi Sallanan
İlknur Eskioğlu - Âyet Gâyet Açık
Selahaddin Yıldız - Ha!
Ayşe Yaz - Kafasında Duman Tüte...
Yahya Daban - Sağlam Zemin
İrfan Aydın - Umudumun Gonca Gülle...
İrfan Aydın - Baş Rolde Sen Varsın
Ahmet Cihan Acar - Ölüm
Ahmet Cihan Acar - Hiç
Ahmet Rıfat İlhan - Ses
Mehmet Baş - Çattılar Seni
Hamid Ahmedzade - Çanakkale Şehitlerin...
Emine Öztürk - Sarsıntı
Servane DAĞTUMAS - Azerbaycanlı yazar F...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 11709828
 Bugün : 218
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 581191
 Bugün : 4
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 58
 116. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
Son Güncelleme: 21 Mayıs 2023
Künye | Abonelik | İletişim