Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     477 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Kafasında Duman Tüten Adam
Ayşe Yaz

  Sayı: 116 -

“Yaş kaç delikanlı.”

“Beş.”

Çocuk güneşin alev oklarının delip geçtiği sarı kirpiklerini kısarak adama baktı. Fötr şapkanın gölgelediği yuvarlak suratın ortasında parlayan gözlükleri tutan iri bir burun, dikkatini çekti. Siyah gür bıyıkların çevrelediği dudakların aralanmasıyla görülen beyaz dişlere şaşırarak baktı. Etrafında kimsenin dişi bu kadar beyaz değildi hele nenesinin ağzındakiler…

“Adı nedir bu delikanlının Çavuş?”

“Murat’tır Abidin Beyim. Büyük kızımdan torunumdur. Dünya muradımdır.” Adam Çavuşun sırtını sıvazladıktan sonra çocuğun sarı kafasını okşadı.

“Biliriz biliriz Çavuş dünya muradın nedir biliriz.”

Duyduğu söz Çavuşun hoşuna gitmedi. Sıcak bir ter sırtından beline doğru aktı. Eli, dört ucunu bağlayıp ıslakken kafasına geçirdiği mendile gitti. Adam çocuğa döndü;

“Bu sıcakta yanmaz mısın?”

“Yok yanmam. Güneş yakmaz. Güneş ısıtır. Hem dedem ağaç dalı kesmiştir, gölgelik ederim.”

Abidin Bey, çocuğun arkasına doğru saklarcasına tutuğu minik yapraklı zeytin dalını o zaman gördü. Güler yüzlü ve konuşkan biri değildi ama bugün ne çok konuşası vardı.

“Akıllı adamdır senin deden.”

“Hee… Öyledir. Öyle olmasa çavuş olur mu ırgat başına.”

Abidin Bey’in yüzüne yayılan tebessüm beyaz dişlerini biraz daha ortaya çıkardı.

“Çavuş, senin bu torunda iş var.”

“Hee... İnşallah Beyim”

Adam gözünün önünde uzayıp giden tütün tarlasına, ilerisindeki derme çatma kulübelerin önünde tütün dizen kalabalığa baktıktan sonra Çavuşa döndü.

“Çavuş, lafa daldık hele söyle kaç gün daha çalışır bu ırgat?”

“Üç sabahı neyim vardır Beyim. Tütün nemli hava ister, gün yükselince kırılmaz bilirsin.”

“Bilirim bilirim. Hadi eyvallah…”

Abidin Beyin arabası gök gürültüsünü andıran egzozuyla, toprak yolu toza dumana boğarak ardında sarı bir toz bulutu bırakırken Çavuş söyleniyordu;

“Eee… Abidin Beyim, benim derdim on bir kızsa, senin derdin kuruyan soy. Malın çok emme, elde yok bir evlat. Vallah bu dert adamı kavurur.”

Sarı toz, toprak üzerinde havalandığı günden beri ne hikmetse hiç yerine oturmadı. Soğuk bir şubat günü, ağaçlar çıplak, bahçeler tarumar, dağlar bembeyazken, tütün tarlalarının üzerinde hem ses hem de sarsıntı ile ölümün borazanı çalmaya başladı. Tek tek kırılan tütün yaprakları gibi birbirinin üzerine binen binalar, eğilmiş bükülmüş sokaklar, tozu ciğerlerinden dışarıya püskürterek üflüyordu.

Eli yüzü toza bulanmış bir adam, kaçıncıya toz yığınlarının arasına daldığını bilmiyordu. Elindeki matkap destelenmiş tütün yapraklarını dizen iğne gibi, geçiyordu katlar arasından. Bazen iğne ucu sert bir damara takılınca demir kesme makasları devreye giriyordu. Sonra bilmem kaçıncı yaprağın altındaki cana ulaşmak için tekrar başlıyordu hengâme.

Tuzla buz olmuş yapının etrafa dağılmış beton ve cam parçalarının arasında sürünerek ilerlerken, iniltili sesler kulaklarını değil hücrelerini dolduruyordu. Karanlığın içinde kaskından yansıyan zayıf ışıkta yıkanan yığıntıların içinde atan bir kalple arasındaki son engeli; modern dünyanın rahatlık harikası uyku mekânını tütün yaprağını oyar gibi itinayla oydu. Sonra;

“Aşağıya sarkıtmak için bir lamba yollayın” diye seslendi geriye. Yılan gibi siyah bir kablonun uçunda tel örgüde hapsedilmiş bir lamba karanlık dehlizde ardında hayaletler bırakarak ilerledi. Ta ki aşağıda içine sarkıtıldığı kuyunun dibini güneş gibi aydınlatana denk… Kuyunun dibinde beş bilemedin altı yaşında bir oğlan mışıl mışıl uyumakta Yusuf misali. Sanki dışarıda kıyamet kopmamış da o ana kucağının huzurunda... Arkasındaki askere dönüyor;

“Ayaklarımdan sıkı tut aşağı sarkacağım.”

Canını dişine takarak biraz daha aşağıya sarkıyor adam. İnsanoğlu tez canlı, sabırsız, olacak hemen olsun istiyor. Uyuyan yavruya usulca dokunuyor.

Çocuk, gözlerine hücum eden acı ışıkta önce hiçbir şey göremiyor. Zorlukla açtığı kirpiklerinin önünde gördüğü yüzden ürküyor. Dehlizin içinde küçük bir çığlık yankılanıyor. Sonra hafifliyor korkular…

Adam yüzünü kaplayan tebessümle soruyor; “Merhaba delikanlı benim adım Murat senin adın ne?”

Fısıldıyor çocuk. “Abidin.”

“Tamam, Abidin korkma seni buradan çıkaracağız.”

“Korkmuyorum ki.”

“Aferin sana, kocaman adamsın sen. Üşüdün mü?”

“Yok, abi hiç üşümedim. İnsan anasının kucağında üşür mü?”

O vakit fark ediyor adam, çocuğun ardındaki karaltıyı. Devrilen dolaptan çocuğu koruyan engeli… Açık ağzında kırılmış dişlerinden sızan kanın yapıştırdığı bir tutam saçın gölgelediği esmer yüz, dolabın ardında kalmış bedeniyle hayal gibi duruyor. Oysa daha dün kanıyla canıyla gerçek değil miydi? 

Dışarıda dondurucu bir rüzgâr her yanı dövüyor. Şükür nidaları gözyaşına karışırken adamın kucağından başka kucaklara kayarak sıhhiyelere teslim ediliyor Abidin. Adam alnındaki teri siliyor. Pınarları kaynayan gözlerinden yaş sızarken gökyüzüne bakıyor. Yüreğinde iyiliği çoğaltmanın huzurunun önüne bir karaltı düştüğünü o sırada hissediyor.

Beli bükülmüş yaşlı bir amca ellerine sarılıyor. Zamanın eleği duvara asılmış olsa da çatallaşmış hırıltıda geçmişin tanıdık sesi adamın kulaklarını dolduruyor.

“O benim torunum… Torunum…”

Kederden sapsarı kesilmiş, avurtları çökmüş, gözden akan acı suyla yıkanmış yüzün sahibi; “Allah razı olsun. Sağ ol, sağ ol” derken Adam şaşkın. Yıllar öncesinin beyaz dişlerini çevreleyen dudaklar öpüyor ellerini.

Sonra biri; “Yol açın Abidin Bey torununu görsün” diyor.

Beyaza bürünen enkazın kıyısında ölümle hakikatin insanla yüzleşmesinde, buralara tütün ekildiği vakitlere kayıyor aklı. Para hırsının insan canının önüne geçtiği zamanlarda dünün beyleri toprağa tütün diktikleri vakitler kadar düşünmemiş olsalar gerekti evlerini. Zamanın sahibi yaratandı ama onu insanlar donatıyordu. Şimdi ne yatıştırırdı ruhlardaki sızıyı, ne dindirirdi bedenlerin acısını? 

Usulca baretini başından çıkarıyor. Sarı saçları rüzgârda dağılıyor. Herkesin garip bakışlarıyla irkiliyor. “Ne var?” dercesine gözünü diktiği eli yüzü kire bulanmış madenci; “kafanızdan dumanlar çıkıyor Mühendis Beyim” diyor. O zaman anlıyor içeride ter içinde kaldığını. Ama üşümüyor. Güneşte yanmadığı gibi ayazda da üşümüyor...


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Yağmur (Gazzenin çocuklar... - Sayı 119
Postacının Karısı... - Sayı 117
Kafasında Duman Tüten Ada... - Sayı 116
Zanaatkâr... - Sayı 115
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


ACI-YORUM nedir?
Bugün toplumumuzda, özellikle düşünce alanında aksayan yönler ve anlamsızlıklar var.
ACIYORUM, bu aksaklıkları ve anlamsızlıkları, sadece fikirle en can alıcı yerinden, en vurucu sözlerle, yanlışlıkların mantıksızlıklarını yakalamayı usul bilerek, en doğru yargıları, hiç itiraza yer vermeyecek şekilde ifade etmeyi ve daha sonra düzeltmeyi yapacak olanlar için fikri çözüm yolları açmak düşüncesinin ifadeye dökülmüş şeklidir.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14592736
 Bugün : 3277
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 631042
 Bugün : 688
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim