Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     5826 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Melezleme: ?Hurufat ?ehresinde A?lamayy ve Bir Bilici gibi ?yk? Yazmayy Kafka?dan ??rendim? Demek
Sinan Ayhan

  Sayı: 57 - Temmuz / Eylül 2007

KafkaKurgu, bir dildir; “kurmaca”yla tat alan bir dil… Bir olayı anlatmaya başladığınızda bir dil kurmaya başladınız demektir; o zaman olayı nasıl söylediğiniz, söze döktüğünüz öne çıkar; olayı anlatmanızın nedeni varoluş nedenini bir bedahet ölçüsünde bilmek gibi tüm hikâyenin sonu geldiğinde anlaşılacaktır, dolayısıyla “anlatmak”, kurguya, yani üslûba doğru tekâmül eden, “çok-eklemli” bir fiildir. Üslûp kuvveti çünkü, kurmaca dilin içinde saklı bir cevherdir…
“Acayip bir hayvanım var, yarı kedi, yarı kuzu. Öbür eşyalarla babamdan miras kaldı. Ama gelişip seğrilmesi benim zamanımda oldu. Eskiden kediden çok kuzuya benziyordu, şimdi her ikisini de eşit ölçüde andırıyor…”
Kafka Kalıtı-1, “Melezleme” adlı öyküsünden…
Bir metin, böyle tuhaf ve sırlı cümle dökümlerinden ses, doku, iz ve görüntüler alarak farklı bir dil kuşamına doğru ilerliyorsa; orada bir tufan dilinin hükümranlık kuracığı aşikârdır…
Söz ve üslûp, kişiye ait bir keyfiyettir, yani o kişinin muhakeme, sezgi ve idrâk kimliği… Kafka işte, böyle sıra-dışı bir idrâkin “söz-yontucusu” olmuştur; onun cümleleri, bildik-görünür dünya içinde bilinmedik bir görünürlüğün kimliğidir; genetik kodları anlamın kolay anlatılabilir ve kolay anlatılamaz bileşenlerinden oluşan melez bir kimliktir… Kafka baştan ayağa üslûptur ve üslûbuyla köşe bucak sıradanı öteler…
Sartre,  Dostoyevski’nin dil-kimliğini kurcalarken benzer bir tavır içinde; Dostoyevski’nin Ölüler Evinden Anılar kitabındaki “kalın, yağlı urgan”, “köpek kürkünden ayakkabı”, kasvet, pus, kir ve benzeri kelime ve durum seçimlerinin özellikli bir ifade giyimi olduğunu tarif eder… Mesele kelime ve durum seçimi olduğunda bizim Kafka üzerinde tahlilimizin dil çözümlemesi de aynı miras üzerinden kavram çatısını kurar…
“Pencere pervazında güneş altında kıvrılıp mırmıra başlıyor, çayır çimende ise çılgıncasına koşup duruyor; öyle ki, yakalayabilene aşk olsun! Kediden kaçıyor, kuzu gördü mü de saldırmaya kalkıyor. Mehtaplı gecelerde çatıların yağmur oluklarında gezsin, can atıyor. Miyavlayamıyor ve farelerden tiksinti duyuyor. Tavuk kümesinin başında pusuya yatıp saatlerce bekliyor; gelgelelim, önüne çıkan fırsatlardan yararlanarak hakladığı bir tavuk da olmadı şimdiye kadar.”
Kafka Kalıtı-2, “Melezleme” adlı öyküsünden…
Gırtlak ne kadar düğüm taşır; insan kendi ölüsünü taşıyabilirse sırtında o düğümlük olay kadar gırtlak çeşitli boy ve ebatta düğüm taşır… Çehov’un kıssadan hisse bir öyküsünde anlattığı gırtlağına patates kaçmış tenorun başına gelenler ve ses kabiliyeti nasıl gırtlağa kaçmış patatese bağlanıyorsa, Kafka’nın kelimelerinde hissedilen “içine ağlama pozu” durumu da benzer bir ilişkide ifade edilebilir; ama gerçekte en acıklı hikâye insanın bilinmezlik ve anlatılmazlık karşısındaki varoluş durumudur; insan anlatamadığını daha önceden yaşamış olur, insan kendisi var oluşun üzerine düşen bir kalem gibidir ve bir türlü yazılanlardan ayıklanamaz; gırtlağı paralayan düğüm yükü de bu bulmacamsı yumaktan gelir… Yoksa “patates” unsurunun göze batmak” fiilinden başka bir hükmü yoktur.
Üslup işte bu yumağın her insanda ortak olan anlamı, fakat farklı olan kurgusu bakımından, bir insan için olağanüstü yaşanmış olanı ortaya koymada başat bir kanıt olma rolünü üstlenir.
“Kucağımda ne korku biliyor hayvan, ne onu bunu izleme hevesine kapılıyor. İyice bana sokulup, her yerdekinden rahat hissediyor kendini. Onu bakıp büyütmüş aileye bağlı. Bu da sanırım olağanüstü bir sadakat değil, dünyada dünürlük yoluyla sayısız akrabaları bulunmasına karşın, kan yoluyla belki tek akrabası olmayan, dolayısıyla bizim yanımızda kavuştuğu sevecenliğe kutsal gözüyle bakan bir hayvanın şaşmaz içgüdüsü.”
Kafka Kalıt-3, “Melezleme” adlı öyküsünden
Üslûp olarak yalnız bırakılmak, dünyanın en yüklü yalnızlıklarındandır… Üslup olarak kimseye benzemek gerekmez; Üslûptan anlamak da, üslup sahibinin yanında olmaktır. Kimseden tenekeye altın demesi beklenemez elbette; ama altına da kimsenin ışıltıları sebebiyle “gözüme toz kaçtı” tavrıyla yaklaşması affedilemez. Bir cevher sahibiyseniz hassas olursunuz, hassaslığınız sizin batıllara karşı bağışıklık sisteminizdir. Hassas bir bünye altına teneke denilmesi kırılmaz, onu kıran yalnız “nerdesin ey okuyucu” dedirtecek kadar ona sırt dönen bir tavır içinde yalnız bırakılması olur. O hem olağandan, hem “olağan -olmayan”dan tenler taşıyan münzevi bir melezdir; karakteri daha büyüktür ve baş-edilemeyenle baş eder, çünkü baş edilmeze karşı elinde kurmaca dil vardır; ama yazarak saklanmaktan başka bir çaresi de yoktur.
Üslûp, “odunla kemanı birbirinden ayırt eder”… Üslûp, çağlar ve kentler kuran bir büyüdür… İngilizler, “Şekspir”in miras yedisidir”; almanlar bir “Faust” devletidir; fransızlarsa gal horozunun tefsircisi sayılır…
Üslup, bir meydan okumadır…
“Bir gün, herkesin başına gelebileceği gibi, işlerim buna bağlı her şey ters gitmiş, bir çıkar yol bulamaz olmuştum; neyim varsa elimden çıkıp gitmesine aldırmamak istiyor ve böyle bir ruh durumu içinde evde, kucağımda hayvan, salıncaklı sandalyede oturuyordum ki, nasılsa bir ara gözüm ona ilişti; baktım, hayvanın o kocaman bıyıklarından yere yaşlar damlıyor. -Benim mi, yoksa onun gözyaşları mıydı acaba?- Kuzu ruhlu bu kedide bir de insan duyguları mı vardı ne? Babamdan bana çok bir şey kalmadı, ama bu kalıta da diyecek yok doğrusu.”


Kafka Kalıtı-4, “Melezleme” adlı öyküsünden… 


Kişilik bölünür bölünmesine; herkesin yüklendiği bir “suç ve ceza” vardır; bir tek üslubu olanda bölünen kişiliğin kalemi iyi durur; hiç yazmamış olsa bile onun adı “yazar”dır. Başka bir kanıt, başka bir kalıt arama; üslubun soluğuna düşen görüntülerde yol alır.


“Bazen sıçrayıp yanımdaki koltuğa çıkıyor, ön ayaklarını omuzlarıma dayayıp ağzını kulağıma yaklaştırıyor, bana bir şeyler söylüyor sanki. Ve gerçekten öne doğru eğiliyor ardından, sözlerimin üzerimdeki etkisini gözlemek ister gibi yüzüme bakıyor. Hatırı hoş olsun diye söylediklerini anlamışım gibi yapıyor, başımı sallıyorum. Bunun üzerine sıçrayıp yere atlıyor, orası senin burası benim hoplayıp zıplayarak dolaşmaya başlıyor. Belki bu hayvan için kasabın bıçağı bir kurtuluş sayılırdı; ama bir miras işte, böyle bir kurtuluşu ondan esirgemek zorundayım.”
Kafka Kalıtı-5, “Melezleme” adlı öyküsünden…


Bir deney bu, daha kalıtsal bir durum değil yani… Üslûp diye kasabın bıçağını alıyorum elime, hiçbir şey kurtulmuyor… Dolayısıyla melezleme usulleri açısından her şey anlaşılana kadar, beklememiz gerekiyor… Beklememiz gerekiyor…


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Kalem, O Kalemdir... - Sayı 114
Oluşmuş ve Oluşmamış Âzâl... - Sayı 114
Hakikatin Önsezisinden Ye... - Sayı 113
Liyakatin Kökleri ve Köke... - Sayı 112
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Devekuşunun kafasını kuma gömmesi misali kafasını toprağa gömen Avrupa bilmez mi ki, nefesi kesilince kafasını (soktuğu yerden) çıkarmak zorunda kalacak ve pişman olacaktır(pişmanlık duyacaktır).
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14592235
 Bugün : 2776
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 630967
 Bugün : 613
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim