Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     28 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Olayların düşündürdüğü
Gözlemci

  Sayı: 123 -

“EL ATINA BİNMİŞ”

(05.11.2024) 

Başkalarına sığınarak ve başkalarının gücü ile yiğitlik taslayanı alaya alan türküyü bilirsiniz:

“El atına binmiş, çalım satıyor!”

Yurt dışındaki hainin, ölüm haberini duyunca bu hiciv aklıma geldi. Yıllar önce bu başlıkla bir yazı kaleme almıştım (20.09.2016). Şöyle demiştim:

“Düşman, içimizden kullanılmaya müsait haini keşfetti. Bizde palazlandırdıktan ve ismi yaygınlaştıktan sonra yurt dışına götürdü. Kasaba kadar bir alana yerleştirdi... Müstakil… Derebeyi… Şatoları, müştemilâtları, arazisi, ormanı, hizmetkârları askerleri vesairesi... Onu, dünya çapında isim haline getirdi... Mütevazı görünümlü vaizden, ‘Kâinat İmamı’ (ene)… Güçlendirdi… Ona, dünya çapında (şov) imkânı verdi… Topluluklarla, güçlü mevkilerle ve kişilerle diyalog, pazarlık, alış veriş… Papalık gibi, para imparatorluğu… Küfür hegemonyası altında, küfür emri ile “kâinat fatihliği”... Küfür desteği ile İslâm’ın ve müslümanların kurtarıcılığı… Güya ‘Mehdi’... ‘Seçilmiş salih zat’ (!)... Türkümüzün dediği gibi, ‘el atına binmiş, çalım satıyor’... Adı İslâm, tadı küfür bir sapıklığa sattı dünyasını da âhiretini de… Doğup büyüdüğü memleketi de… Doğup büyüdüğü cemiyeti de… Kendisine inananları da… İnsanlık önüne böyle çıkışı bile, düşünen adam için, onu tanımaya yeterdi…” 

Hesap âlemine giderken “el atına” bile binemedi. Son günlerinde güya “yakınları ve bağlıları” onu, dünya menfaati için, kendi yanlarında, kontrolleri altında ölsün diye oradan oraya taşıdılar. Bir ömür atına bindiği “el” (daha doğrusu sahibi), sevimsiz bir paket gibi taşınmaktan koruyamadı (belki de korumadı). Hz. Ali (ra) ne güzel buyurmuş: “Öyle insanlar vardır ki, mirasçıları kavga etsin diye mal biriktirmiştir.” Ne hazin bir son!

Güya ‘Seçilmiş salih zat’… Son nefesine kadar, rızasını ve ağzından dökülecek hikmetleri kazanmak, hürmetle hizmet edip bereketlenmek yerine, bir an önce ölsün de, (bazı devlet bütçelerinden daha zengin) “terekesi”ne konalım diyen bağlılarının (!) fikirden nasipsiz didişmeleri arasında can verdi. Ne acı bir son… Demek ki onun “Hocaefendi” olduğuna en yakınları bile inanmıyormuş. Toprağa gömülmek üzere götürülürken −bizden bir (at) nasip olmazdı− “el atına” bile binemedi. Tabutunun üzerine kelime-i tevhidin, son Peygamberi, Peygamberimizi (sav) ifade eden kısmı kaldırılmış yazı bulunan bez örtüldü ve İncil’den parçalar okundu. İddialarının yalan olduğunu gösteren ne ibretli bir son… ‘Her şeyi mânâ âleminde Peygamber’e danışır’ sahtekârlığından, ‘Lâilâheillallah demek yeter’ imansızlığına düşüş: Kör kuyudan, gayya kuyusuna… “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz!..” (Hadis)

İslâm’dan kopuk, Hristiyanları da memnun edemeyen bir tören... “Allah’la konuşma, Peygamber’le halleşme” iddiasının, “kâinat imamlığı” hezeyanının, küfre âlet olmanın (bize gösterilen) sonucu.

Heder edilmiş ömür, feci âkıbet! Ve kötülükleri yazılmaya devam edilecek bir defter…

Havsala almaz yüküyle, havsala almaz akıbetine gitti. 

CHP, MECBUR...

(22.11.2024) 

–CHP mecbur!

–CHP neye mecbur?

–Hırçın olmaya!

–Niçin mecbur?

–Hattâ, hırçın demek yetmez; saldırgan, kavgacı, muteriz, şirret demek lâzım…

–Niçin mecbur?

–Yüksek sesle bağırmaya, çekişmeye, el kol hareketleriyle, parmak sallayarak tehdit etmeye; gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi öfkelenmeye mecbur…

–Niçin?

–Güzel güzel meramını anlatmaya değil, protesto etmeye; rakibinin yolunu keserek konuşmasını engellemeye, konuşmasını engelleyemezse sesini bastırmaya… Görevlilere diklenmeye, hattâ onları tehdit etmeye…

–Birbirlerine karşı?

–Birbirlerine karşı da –dışarıya belli etmek istemeseler de– aynılar. Bunun için kavgalı gürültülü kongreler yapmaya –affedersiniz, kurultay diyecektim– kavgalı gürültülü kurultayları hem de sık sık yapmaya mecburlar?

–Niçin mecbur, söylemeyecek misin?

–Sık sık olağanüstü kongreler yapmak da kesmez; sık sık tüzük değişikliği de gerekli!

–Niçin?

–Genel başkanları; olağan kongrelerle zamanında değil de, tartışarak, öncekine isyan ederek, birtakım oyunlarla değiştirmek mecburi!

–Niçin?

–Birilerine çatmak da mecburi! En azından sitem etmek…

–?

–Fikir ve kültür faaliyetleri yerine, tesiri havai fişek gibi çakıp silinen konserler verdirmek ve fikri halka yaymak yerine, bir zihniyeti donduran heykeller yapmak iktiza eder!

–Niçin?

–Çünkü CHP tez olarak kurulmadı. Millî kültür ve irfana tepki olarak; itiraz için kuruldu. Üslûpları da, açıkça en yüksek perdeden söylendi: “Halka rağmen, halk için!” Yani tez değil, antitez… Halk ne derse, o istemese de tersini yapacağız bunu halka da kabul ettireceğiz. Tez sahibi, olgunlukla fikrini ifade eder, karşısında olan da asabiyetle karşı çıkar, sinirlenerek itiraz eder. İşte CHP, bunun için her şeye öfkelenen muteriz… 

“EY DOKTOR SIRA SENDE!”

(13.12.2024) 

Bir zalim daha devrildi... Yarım asrı aşan Esat ve 61 yıllık Baas (tek parti) diktatörlüğü yıkıldı…

Devleti gasp etmişlerdi; ikbal için her zulmü hak gördüler. Kendilerine “zalimlere” elbet karşı çıkılacaktı. Kurdukları istihbarat çetesi ile (Muhaberat) , insanlarını idam etti, hapislerde çürüttü, ülke dışına kaçmak mecburiyetinde bıraktı. Çıldıranlar, intihar edenler… Akıbet, fare gibi yurt dışına kaçmak... Sırtında say say bitmeyecek çalıntı dünyalıkla… Esat kelimesi; yücelik, yükseklik, ululuk demek…

Deniyor ki, “yarım asrı aşan diktatörlük 10 küsur günde sona erdi”. Hayır! İlk zulme karşı ilk karşı çıkışla başlayan direniş, birike birike bugünkü güce ulaştı. Çocuklar bile zulme isyan etti. 10 küsur yaşında bir öğrenci, okul duvarına “Ey doktor, sıra sende!” yazmıştı. İşkenceyle öldürüldü. Şehit!.. Her öldürdüğü erkek çocuk ile Firavun da saltanatını sağlama aldığını sanmıştı.  Böyle böyle biriken mazlumların gözyaşları ve şehitlerin kanları kıyam etti ve yendi zalimi. Zira “mühlet” dolmuştu.

Hiçbir zalim, bana kötülüğümü anlayacak ve tövbe edecek zaman verilmedi, diyemez. Hiçbir kimse…

Zalime, –‘sen devlet adamı denmeye lâyık değilsin’ mânâsına– mesleği ile hitap edilmesi bir ikazdı… Nice ikazlardan biri… Kalbi, yaptığı kötülüklerle her an biraz daha kararan mı anlayacak? “Sıra sende” denince başta Firavun ve Nemrut, bütün zalimlerin yıkıldığını düşünüp ibret almalıydı. Kim bilir kaç defa suratına, “Cihadın en faziletlisi, zâlim sultana karşı hakkı ve adaleti söylemektir” (Hadis) tokadı şakladı… O kendince, zindanında, “ukalâya haddini bildirdi”

Ve “Mühlet” doldu ki, o güne kadar birbirleri ile çarpışan “muhalifler”, bir araya geldi, getirildi; onlar da, bunu hep ümit eden halkla bütünleşmeyi bildi. “Mühlet”in dolmasının rüzgârıyla Şam, mübarek Şam; çatışmasız teslim alındı. Ve bütün dünya, Âyet’in doğruluğuna şahit oldu:

“Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.” (Nahl, 61) 

BOŞU BOŞUNA

(20.12.2024) 

Her yıl, aralık ayı geldi mi, asgarî ücret tartışmaları başlar. “Müzakereleri” demek varken, bilhassa “tartışmaları” dedim… Zira, geçinilebilecek miktarla memleketin ekonomik durumunun uyumuna göre ücretin tespit edileceği düşünülüyor ama öyle olmuyor.

Daha komisyonun toplanacağı haberi başlar başlamaz, piyasada zamlar başlıyor. Tartışmalar uzadıkça iktidar ile muhalefet arasında söz düellosu sertleşiyor. Yüksek rakamlar, ilgili ilgisiz herkesin ağzından cemiyete boca ediliyor, bir panik havası içinde yükselen rakamlara göre pahalılık artıyor.

Lüzumsuz tartışmalar, toplantılar, harcanan mesailer, boşa giden zamanlar, bunlar için harcanan emekler paralar da israf.

Yıllardır böyle… Piyasanın bu şekilde, normal akışının dışında suni olarak yükselmesine, yükseltilmesine bir çözüm bulmak gerekir.

Oruç kefareti, fakir doyurmak üzerine esaslandırılmıştır. Her zamana, her iklime, her mekâna, her topluma uygun bir uygulama. Hattâ her kişiye göre… Ve hiçbir zaman tartışma yok, israf yok. Asgarî ücret tespiti için de buna mümasil bir usul bulmak gerekir.

Asgarî ücret altın üzerinden tespit edilse… Yıl içinde olabilecek, altındaki küçük dalgalanmaları da hükümet geçen yılın ortalamasına göre hesaplayıp asgarî ücreti ilân etse… Piyasanın en azından suni olarak yükselmesi, dolayısıyla bu yönden meydana gelen pahalılık önlenmiş olur.

Aynı endeksleme işi ekmek üzerinden de yapılabilir.

“Güle gûş ettiremez yok yere bülbül inler, / Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler. (Bülbülün sesini işittiremeyip gül için boşuna feryat etmesi gibi, dostluk ve vefâ sayfasını da ne okuyan olur, ne dinleyen.) 

KENDİNİ TEST ET

(02.01.2025) 

Bu sene üç ayların başlangıcı ile yılbaşı çakıştı.

Kader, bizi Batı hayranlığının alenî ve sinsi biçimde dayattığı yılbaşı kutlamaları ile İslâmî hassasiyet arasında düşünmeye ve tercihe dâvet etti. Birinin yanında, öbürünün karşısında olmak gerekir.

Batının iğvasına aldanan, ama içinde mânevî bir hassasiyet de taşıyan ne yapsın? Katlettiği çamın dallarına asılı ampullerin ışığı altında sarhoş olup –aklınca– yeni yıla “neşeyle” mi girsin, bu seferlik “neşeyle yeni yıla girmemeyi” –yani bütün yıl neşesiz olmayı– göze alarak üç aylara mı hürmet etsin?

İnsanımız bunu ne kadar düşündü ve insanımızın ne kadarı bu düşünce ile hayrı seçti veya levse gömüldü bilemem ama doğru imanın ve yaratılışın insanı bir kere daha kendine gelmesi için sarstığını gördük. Allah insana, işte böyle hem hakikati hatırlatır hem de onu imtihan eder.

27 yıl önce İslâm’ı cemiyetten kazımak isteyen –mücerret– zihniyete karşı böyle bir çakışmaya işaret etmiştim:

“Kader, İslâm’ın mübarek günleri ile senin önem verdiğin günleri çakıştırır. Güneş, ay ve dünyanın seyri, plânlarını altüst eder. Bu İslâm’ın fikir ve iman meydanında er dilemesidir. Tam yerleşti dediğin sırada önemli günlerine itibar edilmediğini, İslâm’ın mübarek zamanlarında iletişim vasıtalarının en üst seviyede kullanıldığını görür, kahrolursun.” (Mübareze, 91)

Cemiyetin ne kadar doğruyu tercih ettiğini bilemeyiz ama, herkes sosyal medyasında kendisine gelen ve kendisinden giden üç aylar ve yılbaşı tebriklerine bakarak kendini test edebilir. Nefs muhasebesi yapabilir; yapmalıdır. 

ARABESKE METHİYE

Bir asra yakın zamandır Batıcılar milleti müziğinden vaz geçirmeye ve ona yabancı müzikleri benimsetmeye uğraşıyorlar.

Önce klâsik Batı müziği tutturulmak istendi. Okullarda müzik eğitimi buna göre yapıldı. Bestecilerinin hayatı kerrat cetveli gibi ezberlettirildi. Batı’nın en basit melodileri, dünyanın sekizinci harikası edasıyle öğretildi, söyletildi. Bayram şarkıları onlardan seçildi. Ninniler bile onlardan seçildi. Neyse ki, Anneler çocuklarını bu ninnilerle uyutmak zorundadır, diye bir kanun çıkarmadılar. Radyo, daha sonra televizyon, müzik misyonerlerinin emrine verildi.

Okullardaki eğitime, radyo ve televizyondaki hamaratlığa, Avrupalardaki bol reklâmlı özendirici müzik tahsillerine, masraflı ve tantanalı konserlere, her ihtiyacı karşılanmış konservatuvarlara rağmen klâsik Batı müziği tutturulamadı.

Bunun üzerine “dış kaynaklı” her müziğe kucak açıldı ve aynı imkânlar hepsine tanındı.

Millet, “Senin müziğin ilkel, meyhane havasından başka bir şey değil, sadece ağlamaklı ve hiç neşe yok, tek sesli ve monoton” diyenlere karşı bu söylenen vasıfları taşıyan bir tür ortaya koydu: ARABESK…

Arkasından Arabesk bir şamata koptu ki, her şeye satıhtan bakan Batıcı baylar şaşkına döndü. Böyle yapmakla millet, “Benim müziğim, sizin dediğiniz gibi değil, madem benim müziğimin yolunu kapadınız, ona yakıştırdığınız vasıfta bir gürültüyle karşınıza çıkayım da görün” demiş oldu.

Herkes şaşkına döndü ve arabeskin ne olduğuna ve sosyolojik önemine dikkat eden olmadı.

Batıcı bayların içinde, yurdun her hangi bir yerinden (Meselâ Çankaya’dan) aday olup da arabesk müzikle seçim propagandası yapmayacak biri çıkabilir mi acaba?

İşte böyle… Millet aslını inkâr edenlere tükürdüğünü yalatır…

     Büyük millet böyle olur. (1980)


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Olayların düşündürdüğü... - Sayı 123
Olayların düşündürdüğü... - Sayı 122
Gizli anlaşmalar... - Sayı 87
Türkiye yalnız mı kaldı?... - Sayı 86
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (124):
Diyarbakır anneleri...

Son Eklenen Yorumlardan
 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Süleyman Abdulla. Müasir Azərbaycan poeziyasinin ən görkəmli nümayəndəl... Hikmet

 yüreğine kalemine sağlık hayırlı ve bol okurları olsun.🤍✒️...

 Çok güzel bir şiir. Suleyman kardeşimize, ve "Kardelen"e başarııar diliyorum.... Qabil Nabi


Çaresizlik yoktur, umutsuzluk vardır. Engellerin yıkılması umut etmeyi umut etmekle başlayacaktır.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Kudret-i ilahi
Ürəyimin Əsdiyi
Yaşanan pişmanlık
Suriye Türkmenlerinin dilinden
Gittikçe azalıyoruz


Ali Erdal - Her şey apaçık
Kadir Bayrak - Nerelisin
Necip Fazıl Kısakürek - Doğuda buhran
Ekrem Yılmaz - Göç mü hicret mi
Ekrem Yılmaz - Zerre
Fatma Pekşen - Mustafa
Dergi Editörü - Hicret şuuru
Site Editörü - Zor sınavımız mültec...
Necdet Uçak - Yüreğim benim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (124) k...
Kardelen Dergisi - Kalem erbabına...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Gittikçe azalıyoruz
M. Nihat Malkoç - Suriye Türkmenlerini...
Hızır İrfan Önder - İstemem
Berna Pak - Gelecek(siz) çocuk
Ayhan Aslan - Dilenci
Mehmet Balcı - Sevda
Mehmet Balcı - Tükür
Ahmet Çelebi - Kaçıncı bahar
Av. Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Halis Arlıoğlu - Gaflet, dalalet ve h...
Murat Yaramaz - Pusula
Murat Yaramaz - Soğuk
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Asırlık mertebe
Suleyman Abdulla - Ürəyimin Ə...
Cemal Karsavan - Hasrete zincir mi da...
Emine Öztürk - Bismillah
Osman Akçay - Gibi
Bekir Oğuzbaşaran - Türküleri seviyorum
Yaşar Akyay - Yaşanan pişmanlık
Yaşar Erim - Firavun düzeni devam...
Cahit Can - Bu insanlar
İbrahim Durmaz - Kar
Sevdagül Aykar Yıldız - Oğulcan
Mehmet Emin Armağan - Kudret-i ilahi
Saltuk Buğra Bıçak - Sarı yapraklar dökül...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15093399
 Bugün : 1802
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 638253
 Bugün : 51
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 74
 123. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 7
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim