Modern Edebiyata Bir Baky? veya Bir Karatavu?u G?zlemenin On?? Farkly Yolu Sinan Ayhan Sayı:
57 - Temmuz / Eylül 2007
-Amerikan Örü-metin Akademisi -Türkçe Söyleyen: Sinan Ayhan
Eliot’ın Alfred Prufrock’da dediği gibi, “bu hiç değil, bu anlatmak istediğim hiç mi hiç değil”, modernizmin özeti budur, anlatamamak üzerine bir tür yap-boz…
Modern bir ingiliz romancı olarak Virginia Woolf, 20 yy. başından bu yana ademoğullarının bir değişim sürecine doğaları gereği katlanmak zorunda olduklarını belirtmiştir. Teknoloji tacizlerin ve global şiddetin nazik bir maske altından hükümranlıklarını ilan ederek insanlığın geçmişle olan bağlarını pörsütmüş ve bu özel durumlar yazarları mahşeri bir sorgulamanın eşiğine getirmiştir…
20. yy başlangıcı, işte bu eşiktir her şeyi başlatan ve hiç bir şey eskisi gibi yapmayacak olan… Otomobil ve uçak gibi teknik verimler insanlığın bilinmezlik üzerine adımlarını hızlandırmış, Einstein’ın fikirleri insanlığın algılarını değiştirmiş, bu ivmeyle her alanda buluşcu zekâ ve yenilikçilik sahneye çıkmıştır. Mayalanan bu yeni fikirler, dünyanın her bölgesinde patlak vermiş, Londra, Paris ve diğer büyük şehirlerde Kubizm, Yapısalcılık, Gelecekçilik, Yeni sembobelist akımlar, imajinist artistik öğeler varlıklarını ortaya koymuşlardır… Bu çağ, her şeyin yeniden şekillendiği bir çağdır; Matisse ve Picasso resim alanında, James Joyce ve Getrude Stein edebiyatta, Isadora Duncan dansta, Igor Stravinsky müzik alnında ve Frank Lloyd Wright mimaride paradigmaları değitirmiş ve yeni paradigmalar çatmışlardır…
Mesela Ezra Pound, şairler arasında paradigmasını hırçınlıkla dilegetiren şairlerin önde gelenidir. Onun edebi savaş sloganı “her şeyi yenile, yeniden yap!” Bu tehdit bütün bir dünyayı saracaktır. Nitekim T.S. Eliot bu meydan okumaya cevap vermiş, tartışmaya açık olmasına rağmen, 20 yy. en iyi şiiri olan “Çorak Ülke”yi kaleme almıştır. Eliot burada devrimci şiir teknikleri uygulamıştır. İki şairin dayandıkları kökler de çok tuhaftır, Pound, klasik Çin şiirini kendine örnek alır; Eliot ise alaysı şiirlere sahip fransız sembolist şair Jules Laforge’u kılavuz kabul eder… Ve ardından bu furya Hilda Doolittle ile, “cümle kurmunda görüntü arama” gibi uç bir doktirine, imajinizme doğru dallanır budaklanır…
Daha sonra Amerikalı şairler arasında Wallace Stevens tavrı göze çarpar. Stevens’ın ilginç tarafı belki, “Peder Ayva ve Klavyesi”, “Bir Karatavuğu Gözlemenin Onüç Faklı Yolu”, "Le Monocle de Mon Oncle-Amacamın Monoklü” gibi tuhaf isimli şiirlere imza atamasındadır. Bu bir bakıma güzelliği en üstün değer saymanın getirdiği bir hayalgücüdür ve gerçeğin baskısına karşı bir direniştir.
Sonra Marianne Moore bütün parlaklığı ve orjinalliğiyle karşımıza çıkar. Üstün bir idrakle şiirini örmeye çalışır. Farklı bir dilbilgisi kurar… Cummings’in mahreti ise bu yeniliklerin devamı olarak şiire küçüklü büyüklü harfler koymak, değişik parantezler yerleştirmek, harfleri yaprakların dökülmesi gibi şiirin yapısına savurmak, kelimeleri bölmek olur, bu şiirin yeniden kurulması ve dolayısıyla varoluşun yeniden şekillenmesi anlamına gelir. Marianne Moore veya Cummings veya ikisinden de öncekiler, Robert Frost’a kadar eşelenen hikmet olukları bir modern figürü çalkayıp dünyanın çehresine çarpmıştır bile…
Anlatım olanakları asla eskisi gibi olmayacaktır.
Hart Crane bu olanakları iyi kullanan, dikkat çekici modern şairlerdendir. “Köprü” adlı şiirinde kullandığı metaforlar, bir yandan yeni dünyanın sembollerini kurarken, öte yandan farklı bir döneme doğru yol alındığını işaret etmektedir. Bu farklılık Walt Whitman’ın dediği gibi “gelecekle yarışmayı göze alabilen bir gözükaralık”la eşdeğer görünmektedir…
Dediğimiz gibi “modernizm, anlatama üzerine bir yapboz”dur…
|