Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3217 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

EDEP
Kürsü Nizam

  Sayı: 60 - Nisan / Haziran 2008

(Bu bölümdeki imzasız yazılar, İman ve İslâm Atlası’ndan alınmaktadır)
(Edep bahsine devam ediyoruz)

BESMELE
Besmele farzının edep aynalarında tecellisi, haram olmayan her işde onu anahtar diye kullanmaktadır. Her işde, her işde, haram ve galîzi olmayan her işde... Saymakla bitmez. Besmelesiz ne sokağa çıkılır, ne eve girilir. Eskiden Bahriyemizde şöyle bir âdet vardı: Geminin demir atma kumandası güverteden "Bismillah fundo!" diye verilirdi. Zincir boşaltma kolunu çeken vazifeli de aynen mukabele ederdi: "Bismillah fundo"...

Hırsızın, katilin, ayyaşın, kumarbazın, falcının, faizcinin ve bütün haram işleyicilerin hareketlerine "Besmele"yle davranmaları küfür; iyi faaliyetlerde onu kullanmayanların hali de Haktan uzaklık...

"Besmele" Kur'ân'a dahil... Mutlak çilingir elinden çıkma ve belli kapıları açma işine mahsus bu altın anahtar da fâtih... Onu dükkânına veya evinin göz göre göre unutulmuş bir noktasına asmış olanlardan değil, kalbine nakşedenlerden olmakta bütün iş...

KELÂM FUHŞU

İslâm edebinin maddemizde başlıca tecelli yeri ağzımız ve ondan dökülen kelimeler...
O basit bir âlet; ama ne girift, dolaşık mânâların yatağı... Yerine göre ne ulvî, ne süflî, ne galîz, ne müşfik, ne haşin, ne âdil, ne zalim, ne sadık, ne hain, ne masum, ne mücrim, ne aşık, ne menfur tecellilere mecrâ, menfez, mahreç, fürce, delik... Bu delikten geçen kelâm fuhşunun ayarında, ondan galiz hiçbir fuhuş nevi yok...

Uçurum dağın yüksekliğine tabidir; ve başlıca nefs silahı lisan da memur kılındığı ulviyet çapında süfliyete namzet... Bu yüzdendir ki, edep keyfiyeti ağızda ve kelâmda aransa yeri...

Şu ağız denilen medhal ve mahreçten neler girmez ve neler çıkmaz... Fakat en hazini çıkanlarda... Kalp cerahatini ağıza getiren lâf kusmuğu...

Yaratmaktan bahsederler... Yaratılan şu, yaratılan bu... Nerdeyse bir kahveciden bir fincan çay yaratmasını isteyecekler... Düşünmezler ki, halketmek mânâsına gelen bu kelimeyi, müminin kullanmayacağı bedahetine mukabil, yoktan var etmeye inanmadığı için, münkirin de ağza almaması icap eder. "Kader"i ele alırlar ve ona hakim kimselerden dem vururlar... "Bu işin kaderini teslim ettiğimiz" veya "kötü kaderimizi değiştirecek olan filân falan"... Anlamazlar ki, şahıslara âkıbetler, encamlar, neticeler ısmarlanır; fakat kader neyse o olur. Tedbir âkıbetin vaadidir, kaderse ne olduğu... O, bütün hamle ve teşebbüslerden mücerrettir. "Çağdışı" derler... Akıl erdiremezler ki, çağ, en büyük madde cambazlıklarına erildiği halde ruhî müeyyideyi kaybetmiş ve müspet bilgi keşifleriyle oyalanamaz olmuş medeni insanlığın yeni bir din ihtiyacıyla kıvrandığı, ihtilaçlar geçirdiği son merhale manzarasını arzetmektedir, ve asıl bu hali görmek ve ilâcını göstermektir ki, çağ içi olmak, daha doğrusu çağ ilerisi olmaktır.

Küfürden veya başıboşluktan gelme bu kelâm fuhuşuna mukabil, müslüman geçinenler öyle ağızlar kullanırlar ki, zaif ve akılla sır arası muvazeneyi bulamamış bir imancığı yok edebilirler. Evlerindeki sobanın odunlarını sayarcasına cehennem teşhisi yaparlar, cehennemde Çin işkenceleri şeklinde türlü azap şekilleri uydururlar; cenneti, dünyada sevdikleri nelerse o şeylerle doldururlar. Kestiremezler ki, ötelere ait asıl hayatta, Allah'ın ve Resülü'nün bildiğinden ötesi sadece hayaldir, Cehennem ve Cennet vardır; biri azap, öbürü zevk makamıdır, fakat hiç kimsenin onlardaki meçhul ve akıl üstü keyfiyeti haritalaştırmaya hak ve selâhiyeti yoktur.

Bir de ne taraftan oldukları belirsiz, ama İslâm'ı nasılsa yutup midesinde hazmedilemez bir kemik gibi taşıyan, yalınız bol keseden yemin eden veya "Allah'a ısmarladık!", "çok şükür" derken Müslümanlığı belli olan haylaz ve cahil, yarı okumuşlar ve âlemi lise programlarının çerçevesinden ibaret tanımışlar grubu vardır ki, ekseriyeti teşkil ederler, Allah ile dünyayı birbirinden ayırırlar, dünyayı İlâhi kudret ve iradenin dışında tutarlar, "Allah bu işe karışmaz!" hükmünü basarlar, dünyayı ve âlemleri Allah tarafından yaratılmış kabul etseler bile yaratışın bir kere olduğu ve ondan sonra Allah’ın, hiçbir taraf tutmaksızın mahlûklarını seyre daldığı ve her şeyi insanlara ve akla bıraktığı küfrünü güderler. Bunu ağızlarıyla formülleştirmeseler de her halleriyle ve nice kelâm fuhşu içinde her an ilân ederler. Nasıl kavrayabilsinler ki, Allah zaman ve mekân üstüdür, verâların verâsındadır zaman da onun bir mahlûkçuğudur; ve O, Allah, her an halkedip her an idam eder ve topyekûn eşya ve hadiseleri kudret elinde tutar.

Daha ne kelam fuhuşları... "Allah'ın kul ibadetlerine ne ihtiyacı var?"... "Yukarıda Allah baba!"... "Seni kâfir, seni!"... Genç kızından, delikanlısından, işportacısına, pazarcısına kadar yemin üstüne yeminler...

İşte boyuna "derin ve gerçek mümin" diye vasıflandırdığımız örnek müslümana düşen vazife, fahişeler fahişesi ağız deliğini bu ölçülere göre açmak ve kapamak iffetini titizlikle korumak...

Hiçbir sövme, kötü yerme, kalp kırma, küçümseme, kabalaştırma, çirkinleştirme, soğutma, tiksindirme edası edep ölçülerine uymaz...

SİGARA

Çocuklar içemez, delikanlılar büyüklerinin yanında tellendiremez, memur amirinin huzurunda dudağında taşıyamaz; derste, bazı toplantı yerlerinde, ciddiyet ve hürmet belirtici yerlerde kullanılamaz, bazı hallerde ayıp, umumiyetle de hafiflik belirtir bir nesne... Bu çok yaygın nesnenin dinî hükmü nedir?

Ne haram, ne mekruh, sadece mübah, içilmesiyle içilmemesi arasında fark olmayan havaî bir şey...
Sağlığa tesiri, kokusu, melekleri tâcizi, israfa kaçtığı gibi indî kıyaslar yersiz... Sıhhate dokunmak derecesini hazakatli müslüman hekim ve içenin kendisi tayin eder, eğer dokunuyorsa bırakılması gerekir; böyle vaziyetlerde insana tuz ve su, şeker bile haram olmaya kadar gider. Dinî hüküm ise en emin kaynaklara dayanarak gösteriyor: Tütün zatiyle ve öz keyfiyetiyle mübahtır; ve gerisi ille yasak arayanların, kendilerini müçtehit sanmasından ibarettir. "İçen mi, içmeyen mi makbul?" denilse elbette ki, selim akıl "içmeyen makbul!" hükmünü vermekte tereddüt etmez.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : Murat    16.04.2008
Yorum : Büyüklerimiz daha iyi bilir ama, sigara için ne haram ne mekruh biraz iddialı değil mi Üstadım? Bırakalım mekruhluhu artık sigaranın haramlığı konuşuluyor. Ama mübah olduğuna dair yorum hiç duymamıştım. Yüzlerce insanın sigara yüzünden kanser olduğu ve hayatını kaybettiği düşünülürse onun "fazla kullanımınlarının" sağlığa zararlı olan tuz, şeker vs ile karşılaştırılması ne kadar doğru? Şarabın da az miktarı faydalı denir hep. hatta ayette vardır.. Edepsizlik etti isek affola..





 
Gıda... - Sayı 94
GIDA... - Sayı 93
MEVLİT... - Sayı 68
D?NYA... - Sayı 67
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Öğretmen ve öğrenciye “okul sigortası” hakkı verilmiş. Pek yerinde, artık disiplinsizlik yüzünden okutmak da, okumak da “risk unsuru” taşır oldu. 
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14592196
 Bugün : 2737
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 630961
 Bugün : 607
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim