Edep Kürsü Nizam Sayı:
61 - Temmuz / Eylül 2008
Bu bölümdeki imzasız yazılar, İman ve İslâm Atlası’ndan alınmaktadır)
(Edep bahsine devam ediyoruz)
AYIP ARAMA
İslâm edeplerini temelinden sarsıcı illet, kaba softa ve ham yobazın şiarı… Zorla ayıp ararlar… “Hırsızlık çoğalsa da bana iş ve muvaffakiyet düşse” diyebilecek tek polis yoktur ya; bir an için var farzedelim… İşte kaba softa ve ham yobaz âdeta, “kötülük yapılsa da ben de enseleyebilsem!” gibilerden, altun ararcasına ayıp peşindedirler. Bulamadığı zaman da onu icat eder ve kitaba uydurmaya bakar…
İmam-ı Âzam Hazretleri'ne “filân adam, sıhhati yerindeyken ayakta namaz kılıyor!” diye bir tezvir ulaştırmışlar… Mezhep sahibinin idrak, ahlâk ve zarafet derecesine bakın ki, şu cevabı vermiş: “Sakın kıldığı, cenaze namazı olmasın!”
İslâmiyet'te ayıp, günah, kötülük, kuyu açarcasına her şahsa, her aileye, her eve, her hususî mekâna (sondaj) tatbik edilip keşfedilecek bir şey değil, ancak ortaya döküldüğü, cemiyet meydanına, (Agora)ya, aleniyete çıkarıldığı takdirde tepesine inilmesi ve cezalandırılması lâzım şeyler…
Cemiyet nizamında, toplumun selâmeti noktasından bazı inzibatî tedbir ve şüphe sistemleri hariç, hiç kimsenin hususî hayatını delik deşik edici hak ve selâhiyet hiçbir ferde tanınmamıştır.
Şu çözülmez şahsî hürriyet bilmecesinin de ne demek olduğunu gösteren dinî düstur, kâinatın nizamına memur Kâinatın Efendisi'nin şu hadisiyle sabit: “Bir günahı işlediğinizde onu gizliliğe gömün ve kimseye göstermeyin! Ortaya dökecek olursanız hakkınızda ceza haddi tatbik edilir.” Bu emirde, her günahı gizlice işleyip cemiyette temiz görünmesi mümkün münafıklık ve riya payına avans yok, elden gelmeyen hallerde kötülüğü gizleyip onu aleniyet plânında bayraklaştırmak felâketinden kurtulmanın ihtarı vardır. Münafık ve riyakâr gizliliğe gömülüp aleniyet plânında kendisini iyi gösterendir. Günahını göstermekten utanıp onun acısını çeken, yahut bu acının istidadını muhafaza eden boynu bükük, mahcup ve müstariptir ki, asıl riyaya en uzak kişidir.
Zina fiiline tatbik edilen taşla öldürülme cezasının, ya üst üste dört kere itiraf, ya dört şahidin tam fiil halinde görmüş olması şartı, bir araya getirilmesi hemen hemen imkânsız bir hüccet istediğine göre, İlâhî emirdeki şiddet şeklinde rahmete ve kula gösterilen gizlenme, kendi kendisini suçlama ve kaçamak yolu arama sırrından ne muazzam nişane!.. İslâm'da merhameti eksik bulanlar utansın ve utanmayacaklarına göre zinalarını, yaptıkları gibi, meydan yerlerinde ve hayvanları bile utandırıcı şekilde yapmakta devam etsin!..
Bir velî, apaçık zina biçiminde gördüğü bir çiftin üzerine cübbesini atmış ve “yârabbi, gizlenecek yerleri de yok!” demiştir.
Hal böyleyken, asırlardır süren İslâmî tatbikatta, mahalle imamının, peşinde muhtar, zaptiye ve bir sürü mahalleli, ellerde fenerler, geceleyin ev basmaya gitmeleri İslâm ruhiyle nasıl bağdaştırılabilir? Eğer basılan bir umumhane, bir fuhuş ticarethanesiyse ona önceden nasıl imkân kabul edilebilir, işleticileri engellenemez; ve eğer sadece bir evse hangi hak ve emirle baskına uğratılabilir?..
Hz. Ömer bir gece belde sokaklarında bir teftiş gezisine çıkıyor ve bir evden eğlence sesleri, zevk ve safa haykırışları geldiğine şahit oluyor. Fırlıyor, evin damına çıkıyor ve orada gördüğü bir fürceden aşağıya bakıyor. Belki kendisi gibi bir sahabî, yahut bir tâbi, çıplak karısıyla oynaşmakta ve şarap içmekte… Hiddetle haykırıyor adalet heykeli Ömer… Adam aşağıdan şu cevabı veriyor: “Ya Ömer, ben bir suç işliyorsam sen iki suç işliyorsun… Evvelâ Kur'ân'ın “tecessüs etmeyiniz!” emrine rağmen ona riayet etmiyorsun, sonra da sana haram olan karımı bu haliyle gözleyebiliyorsun!” Hazret-i Ömer bu müthiş mukabele karşısında hemen aşağıya iniyor ve ağlayarak yoluna koyuluyor.
Dini anlamayan ve dolayisiyle onun kalplerde saltanat kurmasını engelleyen kaba softa ve ham yobazın, elini, gözünü ve burnunu sokmadığı hiçbir mahrem yer yoktur; ve o, zâhirî günahları bir dalyan bekçisi tavriyle kollarken, selâhiyetini sûrî amelinden almak, ona ve nefsine güvenmek cinayeti içinde ve günahların günahı bâtınî vebal çamurundadır.
BAYRAM KANDİL
Bayram, günlük dış faaliyetin tatil edildiği ve İslâmî zevk ve neşatın merasimleştirdiği bellibaşlı günler… Yılda 7 gün… 3 günü Ramazan, 4 günü Kurban bayramı…
Bu günlerde evler temizlenir, en yeni elbiseler giyilir, büyüklerin elleri öpülür ve ziyaretler yapılır, tebrikler kabul edilir.
İlkinde 1 gün, ikincisinde tamamı olarak 4 gün oruç (haram) tutulamaz ve ziyaretçilere tatlı şeyler ikram edilir.
Bayramların neşesi bilhassa masum çocuklarda, onların cicili bicili giyimlerinde, eğlence vasıtalarında tecelli eder ve dinî olduğu kadar millî hassasiyet zemini kurar.
İlk günlerinde aileler ölmüşlerini de hatırlar ve kabirlerini ziyaret ederler.
Kandiller, İslâm'da yılda 12 gece… Işıklandırma mânâsına kandil… Ayrıca merasime bağlanmayan, fakat dua, ibadet ve tövbe geceleri olarak kıymetlendirilmesi gereken mübarek geceler…
Regaib Kandili: Recep ayının ilk Cuma gecesi… Allah Resulü'nün ana rahmine düştüğü kabul edilen gece… Bu gecenin kudsiyeti İstanbul âlimlerinin içtihadına bağlı bütün İslâm âlemini kuşatıcı değil… Fakat üç mübarek ayın (Recep, Şaban, Ramazan) ilki olana bu ayın hususî kıymetinde her taraf müttefik…
Velâdet Kandili: Allah Resulü'nün âlemi şereflendirdiği ve ona hakikatini bildirmek üzere dünyaya geldiği gece… Rebiülevvel ayının 12. gecesi…
Berat Kandili: Kulların senelik beratlarını aldıkları 15 Şaban gecesi...
Miraç Kandili: Kâinatın Efendisi'ne göklerin açıldığı, Melek refakatinde son hududa kadar yükseldiği ve ilâhî visale kavuştuğu gece… 27 Recep gecesi…
Bu emin kandil gecelerinden sonra Ramazan ayının son 10 gecesi arasında aranması gereken Kadir Gecesi'yle, İslâmî yılbaşı 1 Muharrem, Aşurâ gecesi (10 Muharrem), Kurban Bayramı'nın Arefe gecesi (9 Zilhicce), Ramazan Arefe gecesi ve ayrıca Kurban Bayramı'na ait 3 gece… Birinci, ikinci ve üçüncü günlerini takip eden geceler… Bunlardan İslâmî yılbaşı 1 Muharrem gecesi, ibadet vesilesi gecelerden hariç, ayrıca bir teberrük ve tebrik saiki kabul edilmek mevkiindedir.
|