Global Yeminler:Krugman Sendromu, bir t?rl? E?le?emeyen R?ya ve Ger?ek Sinan Ayhan Sayı:
64 - Nisan / Haziran 2009
“İnsanlar ne kadar çok arılara benziyor, yaptığı şey kendilerinden değerli...”
Jean Paul SARTRE, Tuhaf Savaş Günlükleri
Kriz veya bunalım, yeni bir paradigmanın, yeni koşulların ve bütün belirsizliklere karşı kurulması gereken yeni bir denklemin habercisidir. Çünkü parametreler değişmiştir; çünkü ortam değişmiştir; o halde yeni oluş için denklem yeniden kurulacaktır. Belirsizlik olduğu sürece değişim kaçınılmazdır ve belirsizlik aslında insan zihnine atılmış bir kapandır. Sonsuzluk karşısında, insanın parçalara bölerek algılamaya çalıştığı durum, belirsizlikten belirliliğe geçen bir halden sonra daima bir sonraki belirsizlik ayağını kendiliğinden üretir. O zaman, her belirleme evresinde mevcut veya belirlenmiş parametrelerle bir sistem çatılabilir; sistem çatıldıktan sonra belirlenmiş durumdan daha büyük bir sonsuzluk, belirlilik halini kuşatmış sonsuz bir belirsizlik bulunduğu için insan yeni keşfettiği her yeni parametreden sonra (eğer bu parametre mesele edinilen durumu etkiliyorsa veya zaten biz baştan beri etkin parametreleri kast ediyorsak) sistemi yeniden çatmak zorundadır.
Kriz, atılım yapma fırsatıyla atbaşı giden bir kavramdır. İnsanoğlu buhran ve bunalım dönemlerinde, bu tür sektesiz geçen dönemlerine nazaran daha çok parametre keşfetmiş, daha çok verim edinmiş ve tecrübe kazanmıştır. Dünya tarihinde bütün büyük buluşlar, sistem kurguları buhran dönemlerinde ortaya çıkmış ve buhran dönemlerinden sonra maya tutmuştur. Ancak burada buhran şiddetini geri döndürmenin şartı veya kayıpları en aza indirmenin, bu kayıpların ana verimler olmamasını sağlamanın şartı insanlığın işbirliğini sağlayıp işbölümü sınırlarını belirlemesiyle mümkün bir durumdur. 1789'da Fransız Devrimi diye tanımladığınız buhran ve o buhranın Bastille, meclis ve giyotin sahneleri olmasıydı; dünya hak kavramı noktasında hâlâ büyük edinimlerden yoksun olabilirdi. Hugo'nun Gavroche'u da roman dokusu içinde sadece harflerin arasına sıkışmış bir hayal olarak görülebilir. Oysa Gavroche bir hayal olmaktan çok, günümüzde halâ sıkılmış bir yumruk gibi değişimi bir düzene koymak anlamında zayıf, ama temiz bir hali cisimleştiren, hoş bir figürdür.
Bunalım Ekonomisi veya Rüzgâr ekip Fırtına Biçmek
Değişim, tarihten ders almaktan öte tarihi başka türlü yıkar ve yeniden kurar; önemli olan tarihten çok zamanın bu dinamiklerini keşfettirecek esnek metotları; aynı anda birçok etkiyi çözen metotları çağımızda işler kılmaktır. Kimi iktisat kuramcıları, kendilerini farklı hissettikleri poz bir psikoloji içindedir. “Körün fili tarifi”nde olduğu gibi o kuramcılar, kimi zaman fili hortumundan tutan kör kimliğinde ekonomiyi uzun ve yumuşak bir şey; kimi zamansa kulağından tutan kör kimliğinde lahana gibi tarif etmektedirler; fili (ekonomiyi) tam anlamıyla görüp tarif edilebilen kuramcı yok gibidir. Kuramcılar, kriz zamanı elle tutulur bir şey söyleyememektedir; ama ne zamanki sular durulmuştur, o vakit durum üzerine kuramcıların konuşmaları başlayabilir.
Amerikalı iktisat kuramcısı Krugman, fil tarifinden sakınmak adına Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü kitabının dilinden bahsederken; “kuramsal ekonomiyle ilgili denklem ve diyagramların, zihinsel bir altyapı oluşturmaya yardımcı olmak için kullanılan yapı iskelelerinden başka bir şey olmadıklarını ve bu altyapı bir kez oluşturulduktan sonra iskele sökülerek dilin ortaya çıkarıldığını” ifade etmiştir. O halde, “bunalım ekonomisi” telaffuz edilirken, bunun arkasında bir sürü kelime, denklem, diyagram ve bunları birbirine bağlayan cümle saklı olmalıdır. Krugman bunalımı kelimenin etine büründürdüğünde amacının, neler olup bittiğini anlatmaktan çok, bu felaketlerin nasıl ortaya çıkabildiğini, felakete uğrayan ülkelerin nasıl düzelebileceğini ve bunun tekrar olmasının nasıl önalınabileceğini ele almak olduğunu söylemiştir.
Deney Kabı: Uluslararası Para Sistemi
Sartre, Baudelaire'in hayatı için deney kabında yaşanmış bir hayat, demiştir. İnsanlığın kurduğu sistemler de büyük bir deney kabında sınanan ve denekleri insanlar olan deneylere benzer... Bu sistemlerin kuşattığı düzenek içinde birçok yapı sınanır, birçok o yapıyı taşıyan denek durumlar karşısında bir sınav verir... Adam Smith, uluslararası para sistemini büyük bir tekere benzetmiştir. Bizse işleyişin kupkuru anlamda ne olduğundan çok, işleyişin sınanması anlamında uluslararası para sistemini Sartre'ın ve Smith'in benzetmelerine bağlı olarak büyük bir deney kabı gibi görüyoruz.
Krugman, uluslararası ekonomik sistem mekanizmasının son zamanlarda iki açıdan karşılaştırıldığını ifade eder; serbest ticaretin ödülleri ve korumacılık. Aslında pratikte ne serbestlik tam bir serbestliğe delil eder; ne korumacılık tam bir kapalı nüfuzu kast eder; uluslararası ticaret dolayısıyla fon akımları rahat yapılmalı; ama hiçbir başıboşluk haline de meydan verilmemelidir; çünkü arada hepsinin üzerinde şimdiye kadar edinilmiş verimler, insanlığın ortak mirası olan ampirik ölçüler, kurumlar ve işleyiş mekanizmaları var ki başıboşluk bizi ancak hepsini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya getirir.
Görünmez El Marifeti: Muzaffer Kapitalizm Kendini de Yenecek...
Krugman, iktisadın tarihi bakışla beklentiler arasında sıkışmış bir görüntü içinde olsa bile, asıl bu iki çekişmenin ötesine geçen ve ilişkileri kollayan tanımlayıcı model kurmanın niteliğinden bahseder. 1990'ların dünyası, gerçekleşmesi birkaç yıl öncesinden bile; ilişkileriyle, tanımlarıyla, yapılar arasındaki eşleşme kurgularıyla kestirilemeyen bir dünyadır. İdeolojik olarak Çin değişmiştir. Kapitalizm, “Yeni Dünya Düzeni” kavramıyla başarısını ilan etmiştir; ama kapitalizmin başarısı sanıldığı kadar gerçek değildir. Birbirini izleyen mali felaketler, sistem hakkında “görünmeyen el”e dayanan meselelerin yeniden sorgulanmasına yol açmıştır. Muzaffer kapitalizm, herkesi yendi; acaba krizler sayesinde kendini de yenebilir mi?.. Krugman'ın cephesi ve endişesi daha farklıdır bu noktada:
“...1917'den beri ilk kez, mülkiyet haklarının ve serbest piyasaların diş bilenen kolay kazanımlar değil, temel ilkeler olarak görüldüğü ve piyasa sisteminin sevimsiz yönlerinin eşitsizlik, işsizlik, adaletsizlik- yaşamın gerçekleri olarak kabul edildiği bir dünyada yaşıyoruz. Kapitalizm,..yalnızca başarıyla değil; daha çok kimsenin akla yakın bir alternatife sahip olmaması nedeniyle... Bu durum sonsuza kadar sürmeyecek. Büyük Durgunluk devam eder ve derinleşirse diğer ideolojilerin, diğer rüyaların er ya da (veya) geç ortaya çıkacağı kesin.”
Yani kapitalizm, rakipsiz görünmesine rağmen; uzun vadede bunalımların devam etmesi halinde; kapitalizmin yerine hayal edilen başka ideolojilerin gelebileceği ihtimali üzerine bir endişedir bu... Bu endişe olağandır; çünkü zaten eşitsizlik, işsizlik, adaletsizlik yaşamın bir gerçeği değil; insanlık onuruna yakışmayan bencillik denen illetin bir gerçeğidir. Her şey nasıl bir anda bozulduysa, her şey doğru eşleşmeler sayesinde bir anda düzelecektir.
Sci-fi: Krugman Sendromu, Bunalımlar
Krugman'a göre durgunluk veya sağlıklı bir ekonomiyi zamanda taşıyacak yeterli talep olmayışı bunalım ekonomisinin ağırlıklı sorunsalıdır. Zaman zaman bunalımlar hem kapitalizmi, hem demokrasiyi imha etmeye çok yaklaşmıştır. Buna rağmen sanayi dünyasındaki kalıcı büyüme kuşağı sayesinde, durgunluklar kısa ve hafif; iyileşmeler güçlü ve kalıcı hale getirilebilmiştir. Ama asıl soru hâlâ yerindedir. Piyasa ekonomilerinde durgunluk neden yaşanmaktadır?
“Durgunluk, sıra dışı bir durumdur. Onun hakkında bir yargınız varsa, bu ancak onun hakkındaki önyargınız olabilir.” Bir karakter sergilemekten çok, bir belirsizlikte karar kılar ve her seferinde durgunluğun çehresi farklıdır. Çünkü arz ve talebin çeşitli şartlarda eşleşmesi hükmüne dair bir güveniniz varken; bir ekonomik çöküş sırasında her alanda arz olduğu halde talep bulunamadığı görülür; bu da büyük çarklar arasında uygun eşleşme yapılarının bozulduğu anlamına gelir ki bu kısır döngü sağlıklı işleyen sistemin sürdürülebilirliğini sekteye uğratır; hatta sistemin varlığını tehdit eder. Bu eşleşmeler nelerdir; “örneğin çalışma isteği olan işçiler olmasına rağmen yeterince iş yoktur; çok iyi çalışan fabrikalar vardır ama yeterince sipariş yoktur; dükkânlar açıktır, ama yeterince müşteri yoktur.”
Global Çağda Doğru Eşleşmelerin Yerine Sahte Eşleşme Tuzaklarının Alması
Bilişim teknolojisinin dünyaya getirdiği bir gelişim ivmesi vardır; bu gelişim iktisadi anlamdaki eşleşme hatalarına, uyumsuzluklara rağmen yer yer sistemi onarır nitelikte seyretmiştir. “Örneğin 1900'den 1980'lere bir büronun görünümü ve çalışma koşulları hemen hemen durağan kalmıştır; ama daha sonra her şey inanılmaz bir hızla değişmiştir: her masada ağa bağlı PC'ler, e-posta ve internet, video konferans ve telekominikasyon,vs... Niteliksel ve hayata yer bırakmayan bu değişim türü, oluşturduğu gelişim duygusunu ve verimlerin şanını kapitalizme kaptırmıştır. Artık kapitalizmin cazibesi yerine gelmiştir. Dev şirketler, büyük yöneticiler, sayısız kapital kahraman hayatımıza boca edilmiş gibidir. Daha sonra, bilişim sanayinin pompaladığı bu etki endüstriyel düzen ve eşleşmeleri yerinden oynatmıştır; ondokuzuncu yüzyılda olduğu gibi, ekonomik hikâye bireyleri ön plana çıkarmış, işletme dergilerinde okuyabileceğim türden bireysel ve zekâ örneği insanların popüler hikâyeleri etrafı sarmıştır.” Yani kısaca balon şişmeye başlamıştır. Sıradan bireylerden üçüncü dünya ülkelerine adalet ve eşitliğin gereği global refah yaygınlaşmış; ama gizli eşleşme tuzağı sayısı da artmıştır. En nihayet bu anlamda refah döneminde yararlı olan bir eşleşme, bunalım döneminde bir canavar kimliğine dönüşebilir; zeminin sağlam kurulmadığı bir yerde üst katların sağlam olmasının hiçbir anlamı yoktur. Kriz ve kriz örgüsünden mürekkep bunalım ekonomisi görünmeyen bir kanalda hatalar ve eksikliklerle kendi ölümcül yükünü içten içe biriktirmektedir. Bu eşleşme tuzaklarının olduğu ve bu tuzakların bir çırpıda iktisadi formüllerle çözüldüğü karmaşık ortam ve kapitalist düzen bize bir çehrenin ayrıntılarını ilham etmektedir; acaba bütün krizlerin hasılası olan büyük bir kriz beklenebilir mi?.. Bu anlamda Krugman'ın son tespitlerinden biri:
“...korkarım ki Japonya'nın önünde hâla zorlu bir yol var ve kimi diğer ülkeler-diyelim ki ABD-kendilerini, kısa süreler için benzer zorluklar içinde bulabilirler. Meksika'daki 1995 krizinin,üç perdelik bir oyunun ilk perdesi, Asya'dakinin ise aynı oyunun ikinci perdesi olduğundan kuşkulanıyorum. Fakat üçüncü perde böyle sürpriz şekilde gelmeyecek...”
Nitekim Krugman yine “Obama ne Yapmalı-Bir Amerikan Başkanı'na açık Mektup” başlıklı yazısında Amerikan Başkanı'na;
“...şu an bütün bilgilerimizden ve parlak fikirlerimizden öte bütün ispatların çürütülmüş olduğu bir durumla karşı karşıyayız. Elbette ne sizin, ne bizim, ne de başkalarının yaşamak istediği bir dünya bu... Evet, bir çok eski başkan bir çok bunalım yönetmek zorunda kaldı; ancak sizin gibi pek azı bu zamana kadar olan bütün bunalımları yüklenmiş, bu ölçekte olanıyla uğraşmak zorunda bırakıldı...”
diye seslenmektedir. Kısaca bu da, bütün krizlerin hâsılasını yüklenen kriz endişesidir. Şimdiye kadar bir şekilde çevrilen krizler ortamın temelden yanlış inşa edildiğinin delili değil midir?.. Mevcut birikim, rakipsiz kapitalizmi kendi kendisiye karşı karşıya getirmiştir. Temelde eksik bıraktığı bir mantık kriz ve bunalım yüzüyle sürekli karşısına gelmekte ve onu bir gün krizleri çeviremeyeceği bir noktaya sürüklemektedir.
Sonuç yerine bir İlletten Kurtulmanın Yolu
Muzaffer kapitalizm, düşmanlarının elinde değilse bile, sanki kendi elinde büyük yıkımı tadacak gibidir. Adaletsizlik, eşitsizlik hayatın gerçeği kabul edilemez; çözüm, refah ve diğer verimler herkesi kapsayacak şekilde dünya sahasına getirilmelidir, temelde eksik bırakılan budur, bu halledildiği vakit karakter olarak kapitalizm ortada olmayacaksa, bu kimilerince pek keyifli olmama riskini göze almak lazımdır. Kapitalizm illüzyonundan bütün yaşamları kurtarmak bir felaket habercisi değil, bir sağlık görüsüdür; çünkü hayatın kötü işleyen her yönü kapitalizmden gelir ve kapitalizm hayatta iyi işleyen yönleri kendi varlığı için sömürerek “bütün bu iyi haller benim hükümranlığımdır” gözbağcılığına gider; oysa kapitalizmin, bu hisleri, hikmetleri sömürmeye varan tuzağı insanlığın üzerinden atılmalıdır. Aksi takdirde büyük bir sorumsuzluk örneği olarak kriz kapanlarının tetiklediği büyük bir krizle, artık önü alınamayacak bir yıkım dünyayı beklemektedir. Keynes'in “uzun vadede hepimiz ölüyüz”, sözünden bir sağlık çıkaracaksak; uzun vadede hepimiz ölüyüz, ama dünya bir süreklilik içinde, o vakit bu sürekliliği neden büyük bir yıkıma teslim edelim; başta eksik bırakılan bir şey varsa onu sabırla düzeltmenin yollarını arayalım, hep iyiye doğru evrilmek adına yaptığımız hataları bir yola girmişken düzeltme cehdinde olalım ve her “eşleşme düzeneği”ne bu sabır nefesini üfleyerek kapitalizm ve küfürden arınmış olarak bütün bir düzeni kurtaracak olmanın keyfine varalım...
|