Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3187 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

D?nya
Kürsü Nizam

  Sayı: 64 - Nisan / Haziran 2009

(Bu bölümdeki imzasız yazılar İman ve İslâm Atlası’ndan alınmıştır)

ÂHİRETİN TARLASI

“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya, hemen ölecekmiş gibi âhiret”... İşte yekûn halinde varlığın hesabı!..

“Dünya âhiretin tarlasıdır” ve orada, burada ekilen biçilecektir.

Onun içindir ki, İslâm'da, Hristiyanlıkta olduğu gibi “târik-î dünya”lık, dünyayı terk edicilik yoktur. Ama ne gariptir ki, onun işi ölçüyü taşıracak mikyasta dünyayı benimsemek, bizim halimiz de ölçünün altında kalmak olmuştur.

Hristiyan âlemi dünyayı terk etmeyi ve ruhbaniyeti estetikte muhafaza eder ve olanca cehd ve kuvvetiyle madde ve dünya fetihlerine başvurur. Biz ise, asıl değeri öbür tarafa vererek, fiilde, âhiretin basamağı olan dünya tarafını idrak etmek şuurunu asırlardır yitirmiş bulunuyoruz.

Peygamberler bu dünyayı füzeleştirip öbür dünyaya aktarmak için geldiler. Cennetten yola çıkarılıp bu dünyaya indirildiler ve dünya ile cennet arası feza yolunu nurla döşeyerek çizdiler. Hem ferde, derinliğine ruh mucizesini, hem de cemiyete, genişliğine toplum marifetini öğrettiler.

Ferdî ruh mucizesi bir inci farzedilecek olursa, genişliğine toplum marifeti o inciyi zarflayan istiridye kabuğudur. İkisi birbirine aykırı görünse de incinin kabuğundan vazgeçmesi, halis kemal anlayışiyle mümkün değildir.

Tasavvuftaki “terk” ve “terküterk”, evvela bırakmak ve sonra bırakmayı bırakmak, yani bıraktıktan sonra yine dünyaya dönmek vazifesi, bu tezadı kaynaştırır ve sırrı çözer.

Orada olarak burada bulunmak ve gayelerin gayesi olan yolu açık tutmak... Biz şimdi gayelerin gayesi üzerinde değiliz de gaye üstündeyiz ve onu dünya diye isimlendiriyoruz. Dünya büyük “intihâ”nın “iptidâ” noktasıdır ve ne onu kaybetmeye ne onda kaybolmaya yol mevcut...

UMRAN

“Mescitlerinizi sade, şehirlerinizi ziynetli bina ediniz!” hükmü hadîs emri iken işte manzara!.. Mescit, İlâhî rahmeti kıvrım kıvrım arayan bir çizgi (senfoni)si kadar güzel... Şehirse ona bitişik salaşpur evler, hendese fikrine düşman ivicaclı sokaklar, viranelikler... Böyle anladık İslâm'ı...

Viraneliklerde ömür sürenlerin kabirdekilerden farkı olmadığını bildiren, yine Kâinatın Efendisi...

“Her şey camide, bende iş yok!” diyen şehir hayatımızın, “evet her şey camide ama onu yalnız ve öksüz bırakmakta değil, şahane mekânlarla halkalamakta” görüşüne teslim olması lâzımdır. Her şey dünya hayatının silip süpürülmesinde ve dünyanın çöplüğe döndürülmesinde sanıldı ve bu yüzden cami kazanılmış değil, kaybedilmiş oldu. Ondan sonra da, kabahat sanki camideymiş ve etrafının çöplük haline gelmesini cami emrediyormuş gibi, 100 katlı gökdelenler taklitçiliğine yol açıldı. Tanzimat'a kadar gelişimiz ve Tanzimat'tan sonra gidişimiz, her sahada dünya ölçüsü bakımından başka bir mânâ ifade etmez. O gün bugün, hem dünya elimizden düştü hem âhiret...

Dünyaya karşı gerçek din anlayışımız yalnız 3 asır... 14, 15 ve 16. asırlar...

Bir şeye mâlik ve mutasarrıf olmak onun hududunu bilmekle kaimdir; ve dünyanın hiçliğini tayin, onu tam tasarruf altına almakla... Bu görüşün zaman planında işaretçisi cami, mekân planında ifadecisi de şehir, yol, köprü, bend vesaire...

Kaldırımları mânâda billûrdan, kubbeleri zümrütten, sütunları ve merdivenleri somaki mermerden büyük (metropolis) ideali İslâm'ındır. Öyle bir ideal ki, “hiç”in “hep”i göstermekten başka vazifesi olmadığını mimarîleştirsin ve hakkından zerre kısmaksızın “hep”e teslim etsin.

“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya, hemen ölecekmiş gibi âhiret” emrindeki sır burada...

İsa Peygambere atfedilen “Allahın hakkını Allaha, Sezar'ın hakkını Sezar'a veriniz!” sözündeki hikmet de budur.

Umran, her sahada yalan dünyayı bezedikten sonra onu üstün hakikat önünde harap görme işi... Harabede oturmak değil...

Umran, bütün iş ve hamle şubelerinde dünyayı konuşturduktan sonra yalanını çıkarma vazifesi...

Umran, bu dünya ve o âlem arası bitişme âhenginin çifte kanat muvazenesi...

Umran, maddeyi sonuna kadar süsleyip ruha gelin etme borcu... Şehirde, köyde, suda, toprakta, evde, odada, kılıkta, edâda, mektepte, terbiyede, her şeyde, her şeyde mâmur dünya; ve sonra hepsini birden bohçalayıp âhirete teslim etmeye memur insan...

CİHAD

Cihad farzdır.

Hak ve hakikat telâkkilerinin boğuşma sahası olan dünyada İslâm'a düşen ve insanlığı kendi öz vâhidi etrafında toplamayı gayeleştiren vazife...

Hem kendi cemiyeti hem de başka toplumlara karşı hak ve hakikat mücadelesi...

Cihadın resmî kudret ve teşkilât dairesi, ordu... İster müdafaada, ister taarruzda... Bu bakımdan İslâm (militarist-orducu)... Ve ordu-millet yuğurucusu...

Cihad kavim arasında olduğu gibi, aynı kavmin aykırı zümreleri arasında da olur ve nihayet en büyük mücadele planı olarak ferdin kendi içinde, kendi kendisiyle çarpışması şeklinde cereyan eder.

Bir gazâ ve zafer dönüşünde Allahın Sevgilisi sahabîlerine hitap ettiler: “Şimdi küçük cihattan en büyüğüne gidiyoruz!..” En büyük cihadın ne olduğu sorulunca da şu mukabelede bulundular: “Tek kişinin öz nefsiyle çarpışması...”

Resmî cihadın erlerine İslâm iki makam tayin etmiştir: Dünyada gazi, ahrette şehit... Bu makamların hususî sahalarda da gazâ edicileri ve şehitleri vardır.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Gıda... - Sayı 94
GIDA... - Sayı 93
MEVLİT... - Sayı 68
D?NYA... - Sayı 67
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Günümüzde kitaba nazaran paraya rağbeti; mide gurultusunu beyin sancısı zannederek, Tanzimat’tan bu yana, hiçbir şeyin çilesini çekmeden, her şeyi, Avrupa’dan monte eden(alan) yazarlarımıza borçluyuz.
Borcumuzu ödemesek de olur.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14593375
 Bugün : 3916
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 631103
 Bugün : 749
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim