“Farkynda Olmak” veya “Yoksun”luklar Tirady: Romeo, Romeo olmayanla Konu?uyor Sinan Ayhan Sayı:
63 - Ocak / Mart 2009
"Farkında Olmak" veya "Yoksun"luklar Tiradı: Romeo, Romeo olmayanla Konuşuyor
-"Hadi koy şu palanı kınına da, varsa zekânı sıyır..."
Shakespeare, Romeo ve Juliet, IV. Perde-V. Sahne
I. Sahne
Ey bütün baygın hırsları hışırtı tozlarının ve ey siz gökleri karalayan yağmur ağızlı bulutlar...
Ağzını arsenikle çalkalayan fırtına gırtlaklı rüzgârlar mıdır, nedir; içte yılan ısırığı gibi duruyor zaman... Yalnız kendi ten gömleğine göçen eşik yükseltmelerden bıktık; bize, has bir yüz, kılığımıza soy bir kıpırtı verecek sınır nerede..?
"O" deniyor olmak, abanoz bir keyiftir...
II. Sahne
İlk, mağara çeperlerini yalayan ışık kırılmalarıydı çehremizi yalayan, bize bir kil kıvamı katan... bizi söyleyen "onlar"dır...
III. Sahne
Bir sandalet ürpertisinden koptum da geldim buralara; bu düzlüklere, bu "puv" engebelere... Esasta ne engebe, ne düzlük, ne de bir üstünlük tanırım; çıkmayan bir izim ben zamanın kayasından; ne varsa zıtlık, çekişme, hafakan, hepsini elbise yaptım kendime; eklerimde yutkunsun diye ölü-hallerimden topraklar... Bir görünürlük lütfûyla kutsansın diye kıpırtılarım, ne varsa çatık kaş midesinde ekşiyen kazınıp atıldı üzerimden; bana yürümenin, yürürken büyümenin pazıları nimet diye verildi...
IV. Sahne
Ama yürümeden ilerlenen yollar gördüm, ilk ateşi olmayan kor haller... Yalnız yön tayin teknikleriyle işaretlenen karınca zamanlar, harislik bileyen kuytuluklar; "kara-yosunu" pusula diller bildim; "trake" ve "solungaç" yapılı kentlerden geçtim; pas tutmuş, nazarları asit kusan mezarlıklardan; her şeye rağmen ve her şey sayesinde mekânları bir ev planı haline getiren adımlar gördüm; temiz parıltılarla gözlerde dans etmeyi özleyen adımlar...
V. Sahne
Bağcık ve ayakkabı tipilerinden çıktım da geldim; adım atmak bir lügat, bir zırhtı üzerimize... Farkındaydım; kasları yeni açılan bir nefestim ben, ses telleri olmayan bir çığlık; bu da, bu harf kıvrımlarıyla gelen dans figürleri de; -kendi nesnesinden öte- yazı şeklinde bir kazıydı, üzerimizde...
VI. Sahne
-olmak... farkında olmak...
-nedir "farkında olmak"...
-bilmektir, zamanın üzerimizdeki dekorunu...
-nasıl bilinir bu...
-zamanın bizi ısırdığı yerlerde olanla bilinir ve zamanın üzerimizdeki ısırıkları kadardır bilinirliği...
-o vakit, diş izlerinden öte, nasıldır geçişi zamanın...
-uykuda bir keder gibi...
-gagası olmasa demek onca uğultunun, onca kıpırdanışın, çırpınışın; başka bir alem, başka bir ilim şeklinde hiç uyandırılamayacak şey şu zaman...
-aslında kısım kısım uyanık, kısım kısım da uykuda diyebiliriz onun için...
-ya uyanırsa hepten...
-o vakit, kederdir tahta geçecek kandan, etten, kemikten dirhem...
-ama "ölümdür bir hayatı kader yapan"; böyle miydi..?
-besbelli ki zaman, hepten uyanık; uyandırıyor işte insanı, ona göre "hatırlatmak" olan kırbaçla; bu dört köşe sığlıkta ne kötü hatırlamak ne cins bir varlık olduğunu; evet, ölüm gelince, insana ait olur, olmayan zaman da...
-demek burada, uyanık kalamamakmış yer yer insanlığın hasadı; hasat, insanda kopmuş iplerin temsili zaman ve mekân arası kendi zamanlarının hasadı...
-Kopsa bile, örülür yine zaman; tamamlanacak olmasa bile, kendi nesnesiyle, kendi nesnesinde örülür... Kopukluklar, "kopukluk-ipleri"yle birlikte, gelecek diye bir geçmişi bekler, geçmiş diye bir geleceği örer; kınında, ama her an kınından çıkacak bir kılıç gibi, kınından çıkmış ama her an kınına dönecek bir kılıç gibi...
-o vakit, "şimdi"ye ne demeli...
-şimdi mi... şimdi, mezarımızdaki "toprağın-teri"...
|