Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 35 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3873 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Kendini Hikâye Etme Hakkı
Sinan Ayhan

  Sayı: 44 - Nisan / Haziran 2004

Ortaçağda dünya, kimilerinin tasavvurunda bir tepsi; okyanuslar ve anakaralar tutan büyük bir tepsi kimliğinde… Çağımızda ise, uzay maddesi ve gezegenler sistemi arasında, “taşplak” miller, değirmenler döndüren kabarcık bilyeler gibi zamanı yivleyen olaylar yumağı…

Ne fark eder, her ikisinde de bir düzleme, bir yere ihtiyaç duymuyor mu insan; her iki çağda da kendisinin nasıl bir zaman ve mekân anlayışı işgal ettiğini, hayatın başat değerinin ne olduğunu merak etmiyor mu ki? Bir fikrin, bir anlayışın bile maddeyi canlandıran –iyi veya kötü- toplumlar üstü bir mekânı vardır. Ortaçağın “majör figürleri”yle çağımızın “post-figürü” karşılaştırıldığı vakit, pek bir ilerleme kaydedildiğine şahitlik edemez hiç kimse… Ortaçağa göre günümüz makyaj malzemelerinin daha çok ve daha parıltılı olması ana-fikri değiştirmez herhalde.

Tek farkla, ortaçağda en azından bir metafizik mevcut; beyin kıvrımlarına daha çok iş düşmüş, daha çok sinir ve duyu icatların içine girmiş; örneğin “Şekspir” günümüz “ingiliz”inden  kıyas kabul etmeyecek ölçüde daha üstün, “Dekart” bugünün plastik peynir “fransızı”na göre daha “kartezyen” kafalı, “Da Vinçi” “evropa”nın hangi bucağına bakarsanız bakın, şimdi misli bulunmayacak derecede disiplinler arası at koşturabilen bir zekâ…

Tabii “Akinalı Tomas”tan beri hatta daha öncesinden; onlar için bu doğal bir mekanizma; her şey yerli yerinde; çünkü onlar bir devam halinde mikronlaşıyorlar ve bunun adına da “uzmanlaşmak” diyorlar…

Ne bileyim, mesela “16. lui”nin peruğu ve pudrasının yerine geçecek sefahati keşfetmek, onların gözünde cennetin kapısını aralayan bir büyü sözü, sanki kutsal bir kâse; oysa dünün prag meydanından tutun, floransa müzelerine, paris meydanlarına dek havuzlarını, şehir meclisi binalarını süsledikleri gotik motiflerle –“gargoyle”larla- bugünün yeni çizgi kahramanlarının zihinlerini kamaştırdıkları ve ellerine tutuşturdukları son model bir “porşe”, bir kameralı cep telefonu veya herhangi bir düzenekte “çipsetler”le örülmüş bir sanal alem, hangi zaman felsefesinden (“diyalektik”ten) bakarsanız bakın birbirine denk ( hatta belki günümüzdekileri daha aşağılık)… Ah bir de bu teknik gargaralarını, bir gün elbet vücutlandıracağız, dedikleri “terminatör”vari yaratıkların burnuna elektronik kıl ve manyetik sümkürüş olarak lehimleyebilseler, gerçekten kendilerini “zeus” tahtında hissedecekler…

Ve bizdeyse manzara, kendi has mayasından kavramlarını oluşturamayan ve zaten köklerinden geleni de çoktan çöpe atmış, atmadıysa bile yavanlaştırmış ve çöpe atılacak ölçüde çarpıtmış bir sosyal mekân ve hareket gardrobu…

Yazık ki yine bizde “ güneşi ceket astarında kaybetmek ne ise, Yunus, Mevlâna, Fuzuli, Şeyh Galip gibi zirve şahsiyetleri, o yol kenarına konulmuş ışık içicisi ve sonra yayıcısı aynalar gibi birbirinin devamı olmuş; bir öz olarak aldıklarını cevheri örselemeden işleyip, o emaneti yeni süslemecilerine bırakmış ender ruhları ve kafaları kaybetmek aynı anlama gelmiş ve sonra asıl onların devamı olacak bir figür bulamayışımız da, kıyım evremizin başlıca emsali olmuştur…

Bir medeniyet bir karakter demektir… Yunus’un devamı olacak majör figürü bir milletten talep etmenin anlamı ne olsa gerek? Dünya ölçeğinde böyle karakterlerin zuhuruna ihtiyaç var mıdır, yok mudur… İşte beyinde uyuşup kalmış kanı bile utandıracak sorular, istifhamlar… Ve daha binlercesi…

Büyük İskender, Makedon ordusunun başında Atina’ya girdiği vakit şöyle der:

“Aristo, Atina bir fikirdir demişti; o zaman, henüz eğitimdeyken, O’nun ne demek istediğini anlamamıştım; ama şimdi, havasını kokladığım bu kentin nasıl bir fikir olduğunu,  varlığına şahit olmam sayesinde anlayabiliyorum…

Atina, (buzdan) bir fikirdir, doğru, Roma ve Paris de keza öyle; ama Gazne, Herat, Konya, İstanbul daha bir fikirdir… Hele İstanbul, “Konstantinapol”den daha has bir fikirdir… “Helen”i öteleyen “Anadolu” başlı başına bir fikirdir. Dünyanın bir yarısı Anadolu ise, öbür yarısı Anadolu mirasının başına akbabalar gibi üşüşenlerindir… Ve belki bütün kavga da buradadır…

Atina, tıpkı bir “gollum” gibi çift karakterli… Atina’nın tarih sayfalarından kaldırdığı anlayış (toz), elişini bile düşünme işinin içinde şekillendiren bir medeniyet mayasını çatmışken, aynı zamanda emperyal olmanın vahşetini ve çelişmesini de üstlerine giymekten mürekkep… Atina bir kafayı okşarken vücudu avlıyor, işte tam da bu yüzden dünyayı yönetecek fikrin elbisesini giymeyi hak etmiyor…

Çetin Altan verdiği bir mülakatta, dilbilim açısından “emperyalizm” kelimesinin “engellemek” fiilinden türediğini hatırlatıyor… (Ve üstelik memlekette askeri bütçeyi sıkı tutmamızın hangi “emperyal”lerin işine yaradığını ve bunun ne menem bir “kapital” engelleme olduğunu ifade ediyor…) Engellemek onlarda bir kültür, çünkü kendileri dışında bir görüntüye tahammülleri yok…

Yine bu bağlamda, Edward Said şöyle der: “ Kapitalizm, bir milletin kendini hikâye etme hakkının elinden alınmasıdır.” Bir nevi sömürücülüğü dişlerine geçirmiş bir “engelleme”… Kapitalizm de, bu “engelleme” haline bağlı, bu karakterdekilerin dünya üzerinde “emperyal” olmasının getirdiği bir sonuç…

Edward Said, “Filistinli”dir, “hıristiyan” dır, “amerika”da kürsü sahibi profesördür, vs… Kimilerine göre de, uslanmaz bir muhaliftir… Yakın zamanda ölmüş olması bazılarını sevindirmiş olsa dahi, isminin ve ona dair edindiğim birkaç kulaktan dolma bilginin ötesinde ben onu sadece iki “hikâye”yle hatırlamak isterim; birincisi yukarıda bahsettiğim söz, ikincisi Filistin’e yaptığı son ziyarette fotoğraf karelerine düşmüş Filistinli çocuklarla birlikte, onların akıllarına tutunarak karşı sınıra savurduğu taş…

Ortaçağda dünya öküzün boynuzları ve kaplumbağanın sırtı arasına kıstırılmış bir oyuncak; günümüzde –işin daha komiği- “jeopolitik yorum ve strateji” hastalarının tatmin noktası, koca bir “masturbasyon” aleti…


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Kalem, O Kalemdir... - Sayı 114
Oluşmuş ve Oluşmamış Âzâl... - Sayı 114
Hakikatin Önsezisinden Ye... - Sayı 113
Liyakatin Kökleri ve Köke... - Sayı 112
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (127):
Sünnete uygun beslenme...

Son Eklenen Yorumlardan
 Bugün 18.11.2025Konu nedir? ...

 Deprem kuşağında yer alan ülkemizde: çok katlı yapılar yerine, tek katlı bahçeli evlerde yaşamak asl... yusuf

 Muazzam bir çalışma olmuş,tebrik ediyorum.... Ahmet Durmuş

 yukarıdaki hikayeyi ve eklemeleri yazan kişi biraz zorlamayla günün modasına uymuş işi dış güçlere a... HALİL KÖSE

 test"... test


Devekuşunun kafasını kuma gömmesi misali kafasını toprağa gömen Avrupa bilmez mi ki, nefesi kesilince kafasını (soktuğu yerden) çıkarmak zorunda kalacak ve pişman olacaktır(pişmanlık duyacaktır).
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Büyük camgözlerle yüzen karahindiba
Hakkın hâdimleri ve bâtılın vekâlet sava
Ehl-i gönül
Nesl-i muazzez
Nereye kadar?
Gelecek sayı (127) konusu


Ali Erdal - Nereye kadar?
Kadir Bayrak - Mukaddes beldelere-2
Ekrem Yılmaz - Korkaklar
Ekrem Yılmaz - Nerdeyiz
Fatma Pekşen - Dağlara çen düşende
Dergi Editörü - Ben kazandım, biz ka...
Site Editörü - Vekâlet savaşları
Necip Fazıl - Yahudi (Terkip ve Te...
Necdet Uçak - Annem var güzel anne...
Necdet Uçak - Bu vatan bizim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (127) k...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
Kardelen Dergisi - Gazze ateşkes görüşm...
M. Nihat Malkoç - Gördüm seni, gördüm ...
M. Nihat Malkoç - Gazze, ümmetin imtih...
Zaimoğlu - Gündüz, geceye muhta...
Zaimoğlu - Sağlam kulp
Halis Arlıoğlu - Hâramiler
Halis Arlıoğlu - Meçhule hitap
Ahmet Değirmenci - Geri verin
Ahmet Değirmenci - Kurban
Ahmet Değirmenci - İki ara bir dere
Büşra Duru - İslâmın meşalesi ile...
Remzi Kokargül - Malatya suskun, durg...
Murat Yaramaz - Şüphe
Murat Yaramaz - Amnezi
Gözlemci - Hadiselere bakış
Mahmut Topbaşlı - Duruldum
Mahmut Topbaşlı - Cemre sancıları
Cahit Ay - Kimdendir
Cahit Ay - Ondördünde
Cahit Ay - Sana geliyor
Rıdvan Yıldız - Kaş ve bulut
Vahid Aslan - Adam olmaq derdi
Vahid Aslan - Günəbaxanlar
Emine Öztürk - Yolun sonu
Osman Akçay - Büyük camgözlerle yü...
Mustafa Makas - Vesâyet savaşları
Yaşar Akyay - Hakkın hâdimleri ve ...
İbrahim Durmaz - Kızılelma
Mehmet Emin Armağan - Nesl-i muazzez
Mehmet Emin Armağan - Ehl-i gönül
Mustafa Kozlu - Mutluluk
Uğur Utkan - Hz. Ebubekir Sıddık
Kemal Çerçibaşı - Bir yıldırım çarptı ...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 16343968
 Bugün : 38
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 694822
 Bugün : 1
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 179
 126. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 1
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim