Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3195 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

HAKLAR
Kürsü Nizam

  Sayı: 64 - Nisan / Haziran 2010

Bu bölümdeki imzasız yazılar, İman ve İslâm Atlası’ndan alınmaktadır.

LİAN

Zevcin zevceye veya zevcenin zevce zina isnat etmesi ve bu hususta şeraitten hüküm istemesi keyfiyeti... Dini kaza mercii böyle bir isnadı, şekline ve usulüne göre değerlendirip nikâh fesh kararına gidebilir.

Bu da ancak, kocasını boşama hakkına sahip olmayan kadının korunması yolunda düşünülebilir. Zira zevcesinden ayrılmak muradında bir erkek zaten muhtar ve salâhiyetlidir ve zina şüphesini yüzüne vurduğu kadını tutmayacak kadar haysiyetli olmak mevkiindedir.

Şer'i müdahale, başvurma hallerinde, gösterildiği gibi... Onun dışında, küfür ve uluorta boşanma lâflarından başka hiçbir günah nikâhı bozamaz.

 

ANLAŞMA

Kadın, hak ölçüleri içinde kocasına itaat, onun şahsiyet ve zevk ölçülerine mutabakat ve öz şahsiyetini bu kaynaşmaya mutabakat (uymak) mevkiinde öyle bir zaaf ifadesidir ki, bu zaafı bazen en büyük kuvveti yerine geçer ve erkeğini içinden fethetmeye kadar gider. Fakat daima zaif...

Kadının,  nerelerde kuvvetli olduğunu bilmeden, evinde ve cemiyet hayatında kuvvet taslaması, kendi öz sihir ve cazibesine ihanettir.

Hadis meali “Eğer birinin birine secde etmesini emredici olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.”

Hadis meali: “Erkekler için helâk, kadına itaattedir.”

İtaat, inandığına iradesini teslimden gelir ve bu halin en parlak tecellisi zevc ve zevce arasında tecelli eder. Bu da anlaşmayı ve her iki tarafın faaliyetlerinde bir kıstas sahibi olmalarını sağlar.

Erkek, şanına, kadında o şanın kendisine muhtaç olmasından gelen nüfuzuna göre davranacak... Her iki taraf, haklarını koruyucu ve tesirini örselemeyici şekilde birbirine sadakat gösterecek ve her davranışında iyiye, doğruya, güzele vücut vermeye bakacaktır. İnsanlığın babası ilk peygamber, kendi kaburga kemiğinden yaratılma kadına kavuşuncaya kadar öylesine ağladı ki, gözyaşlarının hakkı onu fatihlik mevkiine çıkardı, kadını da bu fatihin aynası derecesine yükseltti. Kadın Allah tarafından kendisine biçilen bu memuriyeti zevk ve estetik dehasıyla sezmek ve kendisini ona göre ayarlamak, erkek de kadınsız bir âlemde kendisini bulamayacağı anlayışı üzerinden hareket etmek sırrında birleşik... Ve nikâh, bu sırrın müşahhaslaştırılması, resmîleştirilmesi, mühürlenmesi...

Akrabayı ve hastayı ziyaret, vazife...

Çocukları sevindirmek, terbiye...

Kocası için süslenmek, ölçü...

Her an yenileşmek, tılsım...

 

KÜRTAJ

Düne kadar böyle bir mesele yoktu; Müslüman zevc ve zevce ana rahmine düşmüş ve teşekküle başlamış bir uzviyetin, yani toprak üstünde nişan verici bir fidanın sökülüp atılmasını İslâmî bedahet duygularıyla cinayet kabul etmekte birliktiler. Bugün ise hadise modalaşmış, hatta kanun müsaadesine kadar kendisine imkân arama yoluna girmiştir.

Anne hayatını tehlikeye düşürücü her vaziyette (kürtaj)ın caiz olması, imanlı ve hazakatli hekimin tasdikiyle, haklı nefs müdafaasında adam öldürmek kadar tabiî... Fakat rahmi kazıyarak, hayat namzedi bir ilk teşekkülü yok etmek, beşeri üreme gayesindeki kutsiyeti çiğnemek ve başta keyf için kullanılan tohumu neticede pislik kabul etmek olur.

Ruhun 3 aydan önce çocuğa intikal etmediği ve bu bakımdan tırnak kesercesine ceninin parçalanabileceği ve sökülüp alınabileceği yolunda hükümler bir de dine uygun iddiasıyla öne atılacak olursa, dini cinayete hamakat ve cehalette binmiş olur. Regaip kandilini, Allah Resulünün ana rahmine düştüğü gece olarak tayin eden içtihat, bu mesut günü bir cansıza bağlayamayacağına göre hangi fetvaya yol bulunabilir? Rehbersiz selim aklın bile hürmet göstereceği böyle bir yasağa dinde müsaade aramak, İslâmî (otorite)yi inkâr emrinde kullanmak gibi bir abese varır.

 

SÜS

Süs bizzat kadın... Kadınlığın vasıtası...

İpek ve altın kadına helâl, erkeğe haram olduğuna göre kadın, meşru sınır içinde kendisini rahatça arzedebilir ve her türlü süse bürünebilir. Süs bizzat kadın oluğu gibi, kadın da bizzat erkeğin süsüdür.

Tek dikkat noktası iki tarafın da hilkatlerinin hakkını, İslâm'a uygun şekilde verebilmesinde...

 

TEK ÖLÇÜ

“Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır!” İbadetlere bağlandıktan sonra üzerinde ömür boyu kafa patlatmaya ve çile çekmeye layık tek ölçü bu hadis... Ebedî yeniyi ve tazeyi kovalamanın sırrı da bu hadiste...

 

ÖLÜM

Ölüm son durak... Öyle bir durak ki, kör nefsin “son durak ölüm olduktan sonra varıncaya kadar didinmeler ne oluyor” diyeceği gelmekte... Şeytanî vesvese... Ölümden ötesine inanmayanlar bile, o büyük hadise karşısında ye'se düşmüyor ve sonunda eli boş gideceğini bildiği halde bu dünyadan bir şeyler toplamaya, devşirmeye çabalıyor.

Allah Resulünün, bulundukları yerde bir gün, önlerinden bir Yahudi cenazesi geçirildiği, ayağa kalktıkları ve soranlara “ölüm büyük şey!” buyurduklarına dair bir hadis rivayet edilir. En sağlam din âlimlerine göre cenaze geçerken ayağa kalkmak, onu takip etmeyecek olan için mekruh ve bu hususta verilen emirler “mensuh-kaldırılmış” olduğu için rivayeti gerçek kabul etmemekte mazur kalıyor, fakat ölümün büyük bir şey olduğu hakikatini yine O'na bağlamakta tereddüt göstermiyoruz.

Bazı türbeler ve mezarlık kapılarında İlâhî düstur yazılıdır: “Her nefs ölümü tadacak”... Tatmak,  yaşamakla olur; öyleyse onu tattıran bir hayat vardır, asıl hayat odur ve ölüm onun kapısıdır. Allah'ı bulmaya yalnız ölümü düşünmek yeter. Ama bu dünya öyle bir gaflet perdesidir ki, tarih, hatıra ve göz, ölüm kumbarasına bunca çil akçe boşalttığına şahit olduğu halde, insan öleceğine lafta inanır da kalpte inanmaz ve onu yaşayamaz. Gördüğüne kendinde inanmayan kör nefs görmediğine nasıl inansın?..

Veliye sormuşlar: “Müslüman'ın hali nasıl olmalıdır!”... “Ruhunu teslim ederken nasıl olacaksa hep öyle...”

Onun içindir ki, gerçek tarikat edebinde, “tezekkür-ü mevt” dedikleri bir başlangıç talimi vardır. Mürid, gözleri yumulur, kendi ölüsü hayalinde canlandırılarak, kefene sararak, karşısında murakabeye dalar. Gafletten ve kendinden kurtulmaya başlamanın ilk dersi böyle başlar.

Kimya ve fizik ilimleri son merhalelerinde hiçbir şeyin yoktan var olamayacağını ve yine hiçbir şeyin “var”dan “yok”a döndürülemeyeceğini anlar da, küfür yobazı, ölümün sadece bir değişme olduğunu ve vücut için ademin muhal olduğunu kabul etmez... Anlasa Allah'ı kabul etmekten başka çaresi kalmaz...

Müspet bilgilerin eriştiği bu (metafizik) tefekküre, yine İslâm tasavvufu çok önceden varmıştır. Müshil tesirinde bir ot misalini ele alırlar. Bu ot düpedüz çiğnense de, kaynatılsa da kömür haline getirilse de, burna çekilse de, buhara döndürülüp koklansa da daima müshil tesirini muhafaza eder. Demek ki, insan ölüyor, fakat özü baki kalıyor. Ve bu öz, ya tam hayrın, ya tam şerrin merkezi halinde karar kılıyor.

Velilik “ölmeden ölünüz!” emrine mazhar, sağ ve dünya işlerinin her çeşidiyle uğraşırken ölmüş bulunanların sıfatı... Onların toprak altında maddeleri de tahallül etmez, çürümez. Her bakımdan “hayy-diri”dirler. Mumyaların ilaç zoruyle çürümekten kurtarılan cesetleri, çürümüşlüğün son haddindedir. Hele ölülerini yakanlar, göremedikleri bir âlemde onların ruhlarını yaktıklarından habersizdirler: Onlar, inandıkları âdemi, yokluğu arar, ama bulamazlar...


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Gıda... - Sayı 94
GIDA... - Sayı 93
MEVLİT... - Sayı 68
D?NYA... - Sayı 67
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


ACIYORUM

Millet, Meclis’i seçiyor...

Meclis, millet namına kanun yapıyor...

Anayasa Mahkemesi de bu kanunları bozabiliyor...

 

Şimdi söyleyin:

Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla mı milletin?

Hâkimiyet kayıtsız şartsız Anayasa Mahkemesi’nin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla Anayasa Mahkemesi’nin mi?..

(Kardelen; 13; Mart 1997)

 

ACIYORUM

Bir takım kimselerin, yetkilerini aşarak, kanun dışı teşkilâtlar kurduğu ve kanun dışı faaliyetlerde bulunduğu artık kimsenin yok diyemeyeceği bir gerçek halinde ortaya çıktı.

Bunlar, başlangıçta en azından, kanunların kötülerle ve kötülükle mücadelede yetersiz kaldığını düşünüyor.

Böyle örgütlere karşı çıkanlar da, gizli ve kanun dışı teşkilât kurulacağına falan falan kanunlara ve filân filân mekanizmalara dayanarak şöyle şöyle mücadele mümkündür, demiyorlar...

 

Öyleyse...

Ya bu ülkede kanunlar ve işleyen mekanizma yetersizdir... Ya devleti idare edenler...

Bu işin (ya)sı, (ma)sı yok... Hem kanunlar ve işleyen mekanizma, hem idareciler yetersiz...

(Kardelen; 13; Mart 1997)
66
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14593394
 Bugün : 3935
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 631104
 Bugün : 750
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim