Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 35 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2923 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

NEREYE BAKIYORSUN?
Fatih Öncü

  Sayı: 64 - Nisan / Haziran 2010

“Hey gidi günler!” dedi, içten ve derin bir ah çekişle... Ne günlerdi o günler. Köy kalabalıktı, her evde en az üç beş çocuk, bir o kadar da genç vardı. Hocasının, babasına “bu ilerde büyük adam olacak. Şehirde okula gönder, okusun” demesi üzerine, ortaokulu okumak için şehre gitmişti. O zaman köyünün bağrından koparılmıştı.

“Ne günlerdi o günler” dedi ve içinden yeniden bir ah çekti. Şu anda her ne kadar pencereden, okulun arka tarafındaki birkaç eski evin olduğu, kenar mahalleye ve onun da ilersindeki tepelere baksa da, aslında gördüğü, (30 sene öncesi) inek güttüğü dağların önündeki köyüydü. Nereye baktığının ne önemi vardı. O görmek istediğini görüyordu.

Çıkınına ekmeğini koymuş, önüne sığırları katmış dağın yoluna düşmüştü. Sabahın bu erken saatinde, çocuklar sokaklara dökülmüş oynuyorlardı. Beraber sığır güttüğü arkadaşı Hasan'ın evine yaklaşmıştı. Hasan'ın annesi sığırları salmış, kendisini görünce, Hasan'a “Hasan! Hasan! Nerde kaldın! Koş hadi! Mehmet çıkmış yola seni bekliyor” diye bağırıyordu...

İşte tam orada irkilerek fark etti, “Mehmet Hocam! Mehmet Hocam, bitti” diyen öğrencinin sesini...

Hasret yüklü, neredeyse nemli gözlerle döndü sınıfa.

Hocam dediğiniz yeri okudum. Daha okuyayım mı?

Yok, evladım tamam. Oturabilirsin yerine.

Diyebildi sessizce. Sonra çocuklara:

Çocuklar, okuma parçasından da anlaşıldığı üzere nereye baktığınız değil ne gördüğünüz önemli...

Sınıf sessizce dinliyordu. O da, bu arada, konuyu çocuklara nasıl örneklendireceğini düşünerek pencerenin kenarına vardı. Yeniden manzaraya bakarak, tatlı bir ses tonuyla:

Çocuklar!..

Bu edayla her seslendiğinde, güzel bir hikâye anlatacağını bilen çocuklar, arkalarına yaslanıp hocalarına kulak kesildiler.

Ne kadar güzel manzara

Diyerek lafa girdi. Birkaç ev, sakin bir mahalle... İki üç tane yaşlı teyze... Bakın! Bir araya gelmiş, adeta omuzlarına yüklendikleri yılların yüküyle bükülmüşler, otuyorlar. Kim bilir ne anlatıyorlar geçmişten getirdikleri hikâyelerinde... Çok yeşil olmasa da, kendileri gibi, yılların getirdiği yorgunlukla, şu güzel dağa yaslanmış mahallelerinde çok mutlu gözüküyorlar. Ne kadar bedenleri yaşlanmış olsa da, adeta ruhlarını dinlendiriyorlar dağın manzarasında...

Çocuklara döndü Mehmet Hoca. Bir iki adım atıp onları seyrettikten sonra, tekrar pencerenin kenarına yaklaşıp:

Ah İstanbul!

Dedi, çok daha canlı bir sesle ve çocukların şaşkınlığını artırırcasına devam etti:

Senin kalabalığına, binalarına, boğazına, insanları yutan hengâmene hasret kaldım. Şu manzaraya bak. Yarı çıplak bir dağ, köhnemiş bir mahalle ve birkaç çekilmez yaşlı insan... Ama sen öyle misin? Parkların, insanın içini coşturan ve başını döndüren hızlı sokakların, eğlence yerlerin, Fenerbahçe sahilin, Kadıköy'ün, Eminönü'n... Sen tüm benliğimi saran bir uyuşturucusun. Sende kaybolmak istiyorum. Martıların bile bir başka koşuşturma içinde. Şu manzaraya bak ne o kalabalık caddeler var ne de o heyecan... Ruhum daralıyor. Burada nasıl yaşar insan...

Sonra tekrar sınıfa döndü. Bir iki saniye çocukları seyrettikten sonra, yine pencerenin dışındaydı gözleri. Acaba bu sefer ne anlatacaktı.

Hey gidi Karadeniz...

Diye yarı tok bir sesle inledi:

Senin yeşil dağlarına can kurban... Seni seyrederken, gözlerim ağaç denizine kulaç atıyor adeta. Yeşilin bin bir tonu sende, toprak gözükmüyor dağında. Şu manzaraya bak. Köy yeri... Dağa yaslanmış ama ne köylerine ne dağlarına bakmış insanları. Bak! İki üç tane yaşlı nine var orada. Her sene bir ağaç dikselerdi orman olurdu burası. Gerçi, ağacı da ağaç değil buranın Karadeniz'in ağacının yanında. Ne o küçücük ağaçlar bizim oranın ağacının yanında dal gibi kalır bunlar.

Yine bir sessizlik olmuştu. Sonra bağrı yanık, sıcak bir iklimden seslenerek devam etti:

Şu dağın güzelliğine bakın. Ne kadar yeşil... Ah! Şimdi ne güzel koyun otlatılır orada. Bizim dağlar; hiç ağacın olmadığı, üzerine adeta kırmızı toprak boyası dökülmüş gibi, çıplak arazi... Ne ot yetişir ne bir ağaç vardır. Şu köyün güzelliğine bakın. Köy dediğin böyle olmalı. Şu ağaçlı bahçede oturan teyzeler acaba ne anlatıyorlar birbirlerine? Ben bizim köyde, bir iki ağaç okulun bahçesinde, bir iki ağaç caminin yanında ki mezarlıkta gördüm. Ha! Bir de unutmadan söyleyeyim, büyük bir ağaçta köy kahvesinin önünde vardı. Bizim oralarda böyle yeşil olsaydı. Bu köyün güzelliğine, bu dağın yeşiline hayran oldum.

Mehmet Hoca gözlerini kapatmış ruhunu dinliyordu adeta. Bir miktar bu halde kaldı. Sonra sınıfta bir hareketlenmenin olduğunu fark etti. Usulca saatine baktı, zil çalmak üzereydi ve çocuklara şefkatli bir baba edasıyla;

Çocuklar nereye baktığınız önemli değil, hangi gözle baktığınız önemli. Yani ne gördüğünüz önemli.

Hiç yerlerinden kıpırdamadan hocalarını dinleyen çocuklar, zil çalınca pencereye koştular. Tüm teneffüs boyunca manzaraya baktılar. Ama hiç kimse ne gördüklerini bilemedi.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
ESRÂR... - Sayı 93
İşsizlik mi, işçisizlik m... - Sayı 71
Eğitim sistemimiz... - Sayı 71
Farklı Bakış... - Sayı 70
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (127):
Sünnete uygun beslenme...

Son Eklenen Yorumlardan
 Bugün 18.11.2025Konu nedir? ...

 Deprem kuşağında yer alan ülkemizde: çok katlı yapılar yerine, tek katlı bahçeli evlerde yaşamak asl... yusuf

 Muazzam bir çalışma olmuş,tebrik ediyorum.... Ahmet Durmuş

 yukarıdaki hikayeyi ve eklemeleri yazan kişi biraz zorlamayla günün modasına uymuş işi dış güçlere a... HALİL KÖSE

 test"... test


Sanatımızın, özellikle şiirimizin şu andaki seviyesini güneş ışığının yokluğuna mı, yoksa ondan gelen ışığın yansımasını engelleyip, bizi suni bir güneş tutulmasıyla karşı karşıya bırakanlara mı bağlamalı?..
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Hakkın hâdimleri ve bâtılın vekâlet sava
Ehl-i gönül
Nesl-i muazzez
Nereye kadar?
Gazze, ümmetin imtihanıdır
Gelecek sayı (127) konusu


Ali Erdal - Nereye kadar?
Kadir Bayrak - Mukaddes beldelere-2
Ekrem Yılmaz - Korkaklar
Ekrem Yılmaz - Nerdeyiz
Fatma Pekşen - Dağlara çen düşende
Dergi Editörü - Ben kazandım, biz ka...
Site Editörü - Vekâlet savaşları
Necip Fazıl - Yahudi (Terkip ve Te...
Necdet Uçak - Annem var güzel anne...
Necdet Uçak - Bu vatan bizim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (127) k...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
Kardelen Dergisi - Gazze ateşkes görüşm...
M. Nihat Malkoç - Gördüm seni, gördüm ...
M. Nihat Malkoç - Gazze, ümmetin imtih...
Zaimoğlu - Gündüz, geceye muhta...
Zaimoğlu - Sağlam kulp
Halis Arlıoğlu - Hâramiler
Halis Arlıoğlu - Meçhule hitap
Ahmet Değirmenci - Geri verin
Ahmet Değirmenci - Kurban
Ahmet Değirmenci - İki ara bir dere
Büşra Duru - İslâmın meşalesi ile...
Remzi Kokargül - Malatya suskun, durg...
Murat Yaramaz - Şüphe
Murat Yaramaz - Amnezi
Gözlemci - Hadiselere bakış
Mahmut Topbaşlı - Duruldum
Mahmut Topbaşlı - Cemre sancıları
Cahit Ay - Kimdendir
Cahit Ay - Ondördünde
Cahit Ay - Sana geliyor
Rıdvan Yıldız - Kaş ve bulut
Vahid Aslan - Adam olmaq derdi
Vahid Aslan - Günəbaxanlar
Emine Öztürk - Yolun sonu
Osman Akçay - Büyük camgözlerle yü...
Mustafa Makas - Vesâyet savaşları
Yaşar Akyay - Hakkın hâdimleri ve ...
İbrahim Durmaz - Kızılelma
Mehmet Emin Armağan - Nesl-i muazzez
Mehmet Emin Armağan - Ehl-i gönül
Mustafa Kozlu - Mutluluk
Uğur Utkan - Hz. Ebubekir Sıddık
Kemal Çerçibaşı - Bir yıldırım çarptı ...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 16321777
 Bugün : 2962
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 694224
 Bugün : 135
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 165
 126. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 1
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim