YÜCELER TEPESİ BÜYÜCÜSÜ Fatih Öncü Sayı:
65 - Temmuz / Eylül 2010
Tahtına oturmuş vezirini beklemekteydi. Birden ellerini çırptı ve kapı görevlisi iki büklüm, sol eliyle eteğini toplamış, sağ elini bir başına bir karnına getirerek içeri girdi. Bekletilmekten sinirlenerek, "nerde kaldı vezir" diye kükredi kibirli aslan sesiyle. Görevli, "haber verdik e.e.efendim" diye bildi, korkulu gözlerle hükümdara bakarak.
Vezir, kapının önünde bekliyor olsa ancak gelecek kadar vakit geçmesine rağmen, nerde kaldı diyen kralın sesi sarayda, görevlilerin kalbine korku salarak yankılanıyordu.
Çok geçmeden vezir görünmüştü herkesin gönlüne su serpercesine... O da iki büklüm selâmlayarak huzura girdi.
"Sevgili hükümdarım beni emretmiş, bir emriniz mi var bu aciz kulunuza" diyebildi titrek sesiyle. Dünyanın tek hâkimiymiş gibi bir nida ile "nasıl beni bekletirsin" diye gürledi, vezirin yüzüne dehşet kusarak. "Bağışlayın kulunuzu efendim" diyebildi vezir sessizce.
Birden bire sesi telâşla çıktı hükümdarın. "Tiz, Pembe Yâkut Saray'ım hazırlansın, güzel câriyelerim, rakkâselerim oraya gönderilsin" dedi. Hükümdar, "nerdeyse yaz geldi. Sıkıldım bu saraydan" derken, vezir, halktan acımasızca toplanan vergilerle, daha iki ay önce, yapılan bu haşmetli saraydan nasıl sıkıldın diyemedi, "emrin bâşım üstüne sevgili hükümdarım" dedi.
Üç gün sonra kral, büyük bir merasimle saraydan çıktı. Halk ya saklanmıştı ya en yücenin karşısındaymış gibi, "sevgili hükümdarımız çok yaşa" diyerek yerlere kapanıyordu. Kralın çok hoşuna giden bu görüntü, onun daha da kibirlenmesine neden oluyordu.
Pembe Yâkut Saray'a giderken, birden yollarına bir atlı çıktı. Konvoy durdu ve kılıçlar çekildi. "Ben, Yüceler Tepesi Büyücüsü'nün habercisiyim, krala bir mektup getirdim" dedi. Mektubu hemen alıp kralın arabasının yanına koştu hizmetçi. "Üstünde büyücünün mührü var hünkârım. Okuyayım mı?" dedi. Arabanın kapısı açıldı, hizmetçi başını öne eğdi ve mektubu krala uzattı.
Beş on dakikalık bekleyişten sonra hünkârın telâşlı sesi işitildi. "Saraya gitmeden Yüceler Tepesi Büyücüsü'nü ziyarete gideceğim" dedi.
Sık sık kral Yüceler Tepesi Büyücüsü'ne gider ve bir miktar orda kalırdı. Halk buna anlam veremese de, pek ilgilenmezdi de. Kral her zaman büyücüyle yalnız görüşür, kimseyi yanına almazdı.
Kralın baş yâveri bu seferki ziyarette, gizlice onları gözetlemeye karar verdi. Büyücünün korkunç yaratık bekçilerini nasıl aşacağını, bir kez daha düşündü. Heybesine koyduğu aslan postunu giydi. Bir yolunu bulup bekçilerin arasına girdi ve büyücünün sarayına girmeyi başardı.
Hayâtında böyle bir şey görmemişti. Yâver, bu dünyanın en muhteşem saraylarının hükümdarına ait olduğunu sanıyordu. Hâlbuki büyücünün sarayının yanında âdeta bir baraka gibi kalırdı, o saraylar.
Hükümdarın, büyücünün makâmına adeta yere sürünerek girdiğini görünce az kalsın küçük dilini yutacaktı. Acaba rüya mı görüyorum, diyerek kendini çimdikledi. Hayır, bu rüya değilmiş, diyebildi dehşetli bakışlarıyla.
Kral içeri girince, içerdeki bekçiler kapıyı kapatarak çıktılar dışarı. Tam, nereden dinlerim ben bunları, derken baş muhafız, sen ve sen buraya, diyerek kendisini işâret etti. Hemen kapıya yanaştı, fırsattan istifade ederek. Kulağını kabartmış âdeta kapıya yapışacaktı, kralın yâveri. İlk önce bir sessizlik oldu, sonra bazı sesler gelmeye başladı. Biraz daha dikkat kesilince, kralının konuşmalarını duymaya başladı.
"Acıyın bana ne isterseniz yaparım" diyordu kralları. Sonra büyücünün sert ve keskin sesini işitti. "Seni ben kral yaptım. Eğer dediklerimi tam yapmazsan büyüyü bozar, halkın gözündeki perdeyi kaldırırım... Bu yaşadığın hayâli de bitiririm... Yerine istediğimi kral yaparım. Halk sanki sen hiç kral olmamışsın hep o kralmış sanır. Bir müddet sonra odanın kapısı açıldı ve kral odadan çıktı. Yan tarafta bir odaya alınan hükümdarının, perişan halini görünce yâver, bu yaşadıklarına inanamadı.
Aslan postu giyen yaver nasıl kaçacağını düşünürken, büyücünün kapısı açıldı ve "aslan postu giyen yaver içeriye gir" diye seslenildi.
İçerde ne oldu bilinmez... Ama ne olduysa olmuş, ertesi gün halk yeni hükümdarını selâmlıyordu. "Aslan kral çok yaşa!" nidaları yankılanıyordu, pâyitahtın sokaklarında. Haa, bu arada eski krala ne oldu derseniz, bir gün sarayın çöplüğünden aslan kralın yeni yâverinin bir dilenciyi kovaladığını görmüşler...
Böyle şey mi olur dediğinizi duyar gibiyim. Bırakın günümüzü geçmişte bile olmaz, diyorsunuz. Evet, belki geçmişte olmadı ama günümüzde bir büyücü var ki sadece istediğini kral yapmak değil, hattâ ilâh dahi ilân ediyor. Herkesin gözüne perde geren bu büyücü diziler, sinemalar ve basın yayın organları ile istediğini yapmaktadır.
Onlar ermiş mi murâdına bilinmez. Amma bizlerin hali meydanda...
|