Büyük yolculuğa çıkmak... Sinan Ayhan Sayı:
81 - Temmuz / Eylül 2014
İngiltere’de bilmem kaç bin ampulden sahte güneş yapmışlar; insanların yanaklarına ahşap bir tebessüm bırakan bu hadise, hoş bir manzara içine saçılmış jilet yaraları gibi duruyor ortalıkta aslında; kasvet insanın içine yıkılınca yerkabuğunun hangi yüzde sivilce gibi kabaracağı belli olmuyor hiç…
…
Ne söyleyeyim, mahcubum; her şeyi yenmek ve yenilmek kefesinde sanmıştık, yanılmışız; kendimize itiraz etmekle başlıyormuş hayat, ne devlet…
Hançerden sonra kaç milat geçtik, sürüngen dokusu işte, basbayağı sürüngen dokusu bu, ateşe sayfalar koyacak değilim, harmanımı çok geride bıraktım, her şeyi değiştireceğim sanırım, sesleri kırışıklarıyla birlikte o mezbelede bıraksam daha iyi, belki raflarda kan şişeleyip yeni okuma biçimlerimi öyle tutarım, ne bir koleksiyoncuyum, ne bir muhafazakârlık merakı geliştirdim; bir ekmeğim ben, miladi, yazımda var bu benim, ama bütün bir ekmek miyim, yoksa dilimlenmiş bir ekmek miyim, orası bilinmiyor…
Etrafta donan bir tükürüğün izleri işaretleniyor, hava bir beze gibi işte, cesetler kendi aralarında konuşuyor, soğuğun vücutlara tırmanan adımlarını hissediyorum…
Ne söyleyeyim, bir masanın üstünde yalnızım, üzerime saat, dakika, saniye, an ve dahi hız motifi olmayan dişler çekiyorum, üzerimde söylenememiş söz kırıntıları biriktiriyorum, söylenmediğim kadar meydanda bir simam oluyor, dramatik bir yanım yok, bir yanımla bayatladım artık ve buna rağmen itirafı sevmem, kendime bir baş veya son aramıyorum, her şeyi bu olağan masanın üstünde başlatıp olağan bir şekilde bitirmek istiyorum; bana icat edilecek bir can olsa bıçak lügatine dahil olmak iyi olurdu, ama ustaca kafeinle kirletiliyorum, bu sürüngenlikte saf su ile bir yaşam verilmedi bana, ne diyeyim olağan bir ekmeğim ama kendimi değiştirmek yerine masamı değiştirmeyi tercih ediyorum; ne yapayım, marangoz hücceti yok elimde, “larva” sıkletindeyim, ama kendime “dev” bir tazelik arıyorum…
…
Gökyüzü seslenilen bir yer olsun, artık bu duru hal olsun; bütün gürlük ve görkemlilik sıfatları onda toplansın, “ne-dim” olsun, “ga-lip” olsun, hoş söz odalı bir “ba-ki” olsun, hiç fuzuli olmayan bir “fu-zu-li” olsun ve omuz başımızda, şenlik beşiği bir yüz olsun…
Hasta olamam, zindelik kırbaçları eğitti beni, artık yüzümden düşen bin parça bir öykü olamaz üzerimde, kendime işleyen bir diş, her hangi bir cana kıyan tetik olamam; eskiden kof bir gölge yürütüyordum peşimde, bu zaman üstümü örten cümleler kuramam; evet, bütün mesele bir ruhu yürütebilmektir has bir çizgi üstünde; bu soy ruha bedenlenen bir ruh olmaktır esas ve mesele; esas mesele, güzel bir ruhu kalb gemisine bindirip “büyük bir yolculuğa” çıkabilmektir…
|