Bir kitap okudum: Durun kalabalıklar Fatma Pekşen Sayı:
82 - Ekim / Aralık 2014
“Arifiye İlköğretmen Okulu. Okul yatılı.”
Gözüme çarpan ilk satırlar bunlar oldu nedense. Konunun nüvesi bura imiş gibime geldi.
Belki de dünyanın ne denli geniş olduğunun farkına varılan ilk mekân, ilk ayrılış, ilk ayaklar üstüne durma, ilk ellere güven duyma duygularının zirve yaptığı yer olduğundandır. Belki de aile ve sıla hasreti, dost arayışı sarmalı içinde keşfedilen kitap kaynağı olduğundandır.
Yıllar; yıllar önce. Beldelerden bir belde, öğrencilerden bir öğrenci. Evinden kopmuş, yeni arayışlar içinde bir genç…
Yaşıtı birçok hemcinsi gibi okul kütüphanesini tarayış; yerlisiyle yabancısıyla satırlar arasına gömülüş, okuduklarıyla yaşadıklarını tartış, Adıdeğmez’i tanıyış ve tatlıya yürüyen karınca misali, menzile doğru yola çıkış...
Binlerce sayfanın içinden işaret fişeği gibi çıkan satırların tesiri altında kalan bir delikanlı! Onu, “Adıdeğmez; ne kadar güzel ve manalı bir mahlâs… Yazarın kendisi değil, fikri mühim. Evet ama yine de adını bilmek isterim” sözleriyle arayan bir defineci.
Defalarca şahit olmuşuzdur, “bir kitap okudum hayatım değişti” diye. Tıpkı bunun gibi, “bir şair-yazar tanıdım, dünyayı farklı görmeye başladım,” şekline dönüşmüş bir hayatın başlangıcı.
Öğrencilik yıllarını takip eden, öğretmenlik ve askerlik dönemleri. Adıdeğmez’in kimliğini öğrendikten ve Büyük Doğu Dergisi’nin varlığından haberdar olduktan sonra, çıkış günlerini çöl ortasında su arayan yolcu telaşıyla bekleme halleri.
“Eğer Büyük Doğu’yu şehre giden köylülerden birine ısmarlamışsam, okul önündeki yüksek yere çıkar –aşağı yukarı geliş saatleri bellidir- onu gözlerdim. Pazara gidenler hep birlikte dönerlerdi. Kuyudan su çeker gibi, kafileyi gözlerimle köye ben çekerdim.”
“Üsdat’ın Eskişehir’e konferansa davet edildiğini duydum. Öğretmen olduğum köyden gidersem zar zor yetişebilirim. İstanbul arabaları yarı yolda inecek yolcuları almak istemiyor. Konferans sonrası, öğretmen olduğum köye dönmem gerek. Şimdi bunları düşünecek zaman değil, tek hedef konferans… Sonunu düşünen kahraman olamaz!” düşüncesiyle Eskişehir’e gidiş, ön sıralardan, gözünü kırpmadan, tek kelimesini kaçırmadan heyecanla dinleyiş. Ardından Kütahya’da, ardından da Adapazarı’ndaki konferanslara gidiş. Artık küçük sorularla yanına yaklaşmalar başlamış, ziyaret taleplerinde bulunmaya başlamıştır çiçeği burnunda öğretmen Erdal. Aldığı cevapsa onu mutmain etmiştir. “Tabii evlâdım, evim sizindir. Önceden telefon edin”
Son zamanlarda okuduğum bir kitaptan söz ediyorum. Durun Kalabalıklar’dan. Aramış, talebesi olmuş, takipçisi olmuş onulmaz bir Üsdat âşığının eserinden.
Giriş yazısına “Konuşma ve yazma nimetini ihsan eden Allah’a (cc) hamd, bu sahanın da en üstünü, bu sahada da örneğimiz, ‘Gaye İnsan ve Ufuk Peygamber’e salât ve selam; bu yolun yolcularına, en küçüğünden en büyüğüne, tazim ve hürmet…” diye başlamış Sayın Ali Erdal.
Ve ardından da iç sesiyle hesaplaştığı günleri anlatmış: “Necip Fazıl hakkında bir eser kaleme almak… İçimden bir ses, uzun zamandır, bir saniye bile durma, diyor. Diğer ses: Haddini bil, yazılanları okumak neyine yetmiyor? Bu baş döndürücü tahterevalliyi, bir kararla durdurmalıyım.”
Şairler Sultanı’yla yatıp, Şairler Sultanı’yla kalkan, yuttuğu her lokmada onu bulan bu kalem ve kelâm erbabı, içinde savaşıp duran seslerden birincisine kulak vermiş. İyi de etmiş. Ortaya, her yaştan memleketseverin okuması icap eden bir eser çıkmış. Necip Fazıl’ın nasıl bir kişilik olduğunu, ne badireler atlattığını, vatan ve dünyanın gidişatı hakkında tespit ettiği pürüzleri eserlerinde nasıl işlediğini günümüz insanına anlatan özet bir kitap olmuş.
Kitabın ana konusu Üsdat olmakla birlikte, Sayın Erdal’ın kendi değerli fikirlerini de satır aralarında bulmak mümkün. Hakeza, taradığı onca eserden yaptığı bal tadındaki alıntıları okumak da… Meselâ şiir için şöyle tariflerde ve tespitlerde bulunmuş:
“Şiir, konuşma nimeti verilen insanın en üstün verimi.
Örümcek ağına, bal peteğine, kuş yuvasına, yarasanın sesle yön tayinine, kuş ötüşüne, bukalemunun bulunduğu yerle hemhal görünmesine bakıp hayvanların şiir dışındaki sanat dallarına -içgüdüyle de olsa- sahip kılındıkları söylenebilir. Ama şiir… Sadece şiir, fikir ve hisle ötelerin ötesini arayış çilesi, arayış aşkı ile yaratılmış insana, sadece insana has.
Şiir insanla yaşıt… Her zaman, her mekânda… Binlerce yıllık tarihte şiirsiz toplum yok.
Şiirle alâkasız bir tane hak dâvâ olmadığı gibi, şiirle gelmiş bir tane bâtıl yok.
Önce şiir gidiyor cemiyetten, ondan sonra devlet yıkılıyor. Tarih defalarca şahit, Nemrutlardan, Firavunlardan bir tek mısra olsun var mı?
Şiirden nasibi olmak ne devlet… Böyle devlet, herkese verilmez; herkese nasip olmaz.”
Necip Fazıl merhumu önce şiirleriyle tanıyan Erdal, Durun Kalabalıklar adlı bu eserinde onu, “Yıldız gibi mısra yazan, başka mısralar da yazar. Cins kısrak her seferinde asil tay doğurur” sözleriyle anlatıyor. Ve onun yazdığı satırlar için diyor ki:
“Heybeti sizi sarabilir, sarsabilir; mermerlerden tekbirleri duyacak gibi olabilirsiniz. Mısraları ile ağlayabilirsiniz.
Şair, cemiyetin kafası, kalbi, ruhu! Cemiyet, şairiyle düşünür. Şairiyle konuşur. Ve şairiyle âşık olur. Şairiyle ümit eder. Yetiştirdiği şair derecesinde büyüktür cemiyet. Ve ne derece şairini anladı ve peşinden gittiyse o derece büyük.
Diğer kahramanlar, bir ve birkaç sahada görünürlerken, şair ve şiir her şeyi kucaklar; dünü, bugünü ve yarını değerlendirerek seslenir milletine.”
Ve Büyük Doğu! Her sayısı sabırsızlıkla beklenen, çölde su arayan yolcu gibi yolu gözlenen, tirajına bugün bile ulaşılamayan, adı Üsdat’la müsemma olan bu dergi için, “Büyük Doğu bir üniversite. Büyük Doğu İslâm’a yol açma hareketi… İslâm’ı hayata hâkim kılma hareketi” diyor Erdal. Bu yolda yürüyenlerin kutlu adımından bahsediyor.
Sayın Ali Erdal, bu son eserinde cemiyete mâl olmuş Üstat için, döneminde ve sonrasında söylenenlerden de seçkiler veriyor: “Hırkasından rüzgâra koku veren Yunus’un dergâhına kırk sene ‘elif’ taşıyandır Necip Fazıl…” (Ercan Yılmaz)
“O bizim milletimizin konuşan sesi, inanan kalbi, yücelen ruhu ve öz benliğidir. O yüzden Üsdat’ın portresi biraz da bizim portremizdir.” (Mustafa Miyasoğlu)
“Necip Fazıl, her şiirinde bir sefere hazırlanmış hissini veriyor” (Halit Fahri Ozansoy)
Sayın Ali Erdal, “Onun her eseri büyük seferdir” diyerek bu sözü doğruluyor.
Ve takdim yazısında değerli Muzaffer Doğan şöyle diyor: “Yüzyıllardır hasreti çekilen büyük mütefekkir şair, Allah’ın bu millete bir lütfu olarak geldi, destanlık çapta memuriyetini yerine getirdi ve memuriyeti, yetiştirdiği nesillere emanet etti gitti.”
Kitabın sonlarına doğru, yaptığı bir konuşmadan aldığı metni okuyucuyla paylaşırken şu sözleri söylüyor Erdal: “Osman Yüksel Serdengeçti, Üstat vefat ettiği zaman ne demişti? Boşluğu doldurulamaz diyorlar. Yahu boşluk bırakmadı ki! Yazılması gerekeni yazdı, söylenmesi gerekeni söyledi. Bize de okumak düşüyor.”
Kitabın “Bugünden Yarına” bölümünde, “… Cenazelerde beyitleri okunuyor. Ve teselli için söyleniyor. Mesajlarda gönderiliyor. Toplantılarda ya bir sözü, ya bir şiiri, en az bir konuşmacının dilinden dökülüyor. Sakarya Türküsü heyecanla okunuyor ve ayağa kalkılıyor. Eserleri besteleniyor. Hakkında toplantılar yapılıyor, kitaplar yazılıyor. Araştırmalar yapılıyor, tezler hazırlanıyor. Kullandığı kelimeler inceleniyor. Üniversiteler toplantılar yapıyor. Meydanlara hâlâ o hâkim…” diyor Ali Erdal.
Kendi gitti adı kaldı yadigâr sözünde olduğu gibi bugün yurdun dört bir köşesinde Üsdat’ın adı caddelere sokaklara, parklara okullara, kültür merkezlerine veriliyor. Verilmeye de devam edecek.
Hâsılı topluma mâl olmuş Necip Fazıl Kısakürek hakkında, çok konuşuldu, çok yazıldı çizildi. Daha da yazılacak, çizilecek, fikirleri anlatılacak. Kendisini bu yola adamış olan değerli Ali Erdal’ın son kitabı da bunlardan birisi.
Elbette Ali Erdal’ın ilk çalışması değil bu. Destan ve Kurşun (Tiyatro, MEB), Anadolu Deyince (Hikâyeler), Kaynağı Bulan Adam Ertuğrul Gazi, Yeni Bir Diyalektik adlı çeşitli türlerde kitapları bulunuyor.
Kütahya Postası, Sakarya ve Gebze gazetelerinde köşe yazarlığı yapan, Bilecik’te yayınlanan Kardelen Dergisi’ni uzun yıllardır omuzlayan Ali Erdal’a bu çalışmasından ötürü minnetlerimizi sunuyor, kitabının bahtı açık olsun diyoruz.
|