Piramitlerden rezidanslara Hasan Tülüceoğlu Sayı:
82 - Ekim / Aralık 2014
Mısır piramitlerinin yaygın görüşe göre kral mezarları olarak yapıldığı ifade edilse de Kur’ân’ın; “Firavun dedi ki: “Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ’nın ilâhını görürüm (!) Çünkü ben, onun yalancı olduğuna inanıyorum.” Böylece Firavun’a yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. Firavun’un tuzağı, tamamen sonuçsuz kaldı." (Mümin 36-37) âyetinde bahsedilen kuleyi İslâm âlimleri piramitler olarak yorumlarlar. O günkü şartlarda piramitler “big brother” misali Firavun’un düzenini Mısır halkının ensesinde hissettiren bugünkü gökdelenler, rezidanslarvari devasa binalardı. Piramitler, o gün insanların belli bir bilim ve teknolojiye sahip olduklarını gösterirken bu güce sahip olanlar bu imkânları kendi ve seçkin çevreleri için kullanmışlar halk üzerinde bu güçlerini de piramitlerle ifade etmişlerdir. Âyette ifade edildiği üzere Firavun, tanrı tanımazlığını ve dolayısıyla kendi rabliğini o günün rezidansı piramitlerle Mısır halkına dayatmıştır. Muhtemeldir ki piramitlerin inşasında yüzlerce insan, köle yok pahasına çalıştırılmış ve elbet bu yapımda çok insan da hayatını kaybetmiştir. Ama Firavun için çevresi ve özellikle sistemi her şeyin üstünde olarak canı çıkası insancıkların, kölelerin ölmesi hiçbir şey değildir.
Tanrı inancına sahip, belirli dinî ritüelleri uygulayan toplumda esas olan tapınaklar olduğundan en gösterişli olarak ibadethaneler yapılmıştır. Hattâ bu yapılar genellikle merkezdedir ve etrafına halklar yerleşmişlerdir. Hz Süleyman bir kral olmakla birlikte ona bahşedilen harika teknik imkânlarla en gösterişli ibadethane ‘Mescid-i Aksa’yı yaptırmıştır.
Yeryüzünün ilk ibadet yeri olarak yapılan Beyt-i Haram yüzyıllardır İslâm dünyasının kalbi hükmündedir. İnsanlık tarihi başlangıcında büyük, yüksek, harika bir bina iken günümüz Arap Müslümanları Firavun zihniyeti benzeri onun etrafına kapital Batı teknolojisiyle devasa towerlar yapmışlardır.
Hristiyan dünyasının en gösterişli yapıları kiliseler, gösterişli katedraller olmuştur. Uzun yıllar Avrupa’da en muhteşem binalar kiliselerdir. Bu günkü Ayasofya zamanın Hristiyan âleminin en büyük muhteşem, ilk ve tek kubbeli dinî yapısıdır. Krallıkların Hristiyanlığa galebe çalması sonrası Avrupa’da saraylar da muhteşem yapılmaya başlanmıştır.
Selçuklu ve Osmanlılar en muhteşem yapı olarak camileri yapmışlardır. Din toplumunda elbet dinî duygu düşünce ve değerler muhteşem camilerle topluma yansıtılmak istenmiştir. Topkapı sarayının sadeliği göz önüne alınırsa Osmanlı son dönem hariç tüm imkânlarını camiler yapmaya aktarmıştır. Bu yaklaşım kraldan önce Tanrı ve din gelir anlayışının ifadesidir. Batılılaşma kulvarına girdiğimiz Osmanlı son döneminde Avrupa’dakiler benzeri devlet, saray yaptırma moduna girmiştir. Batıya benzeme, ihtişamlarını onlara ifade etme yaklaşımıyla devletin tüm imkânları aktarılarak lüks, gösteriş ve şatafat kokan Dolmabahçe sarayı inşa ettirilmiştir.
On dokuzuncu yüzyılda başlayıp yirminci yüzyılda en muhteşem günlerini yaşamaya başlayan ve kendini en güzel ABD’de ifade eden kapital anlayış sonrası Batı dünyasında göklere doğru yükselen muhteşem binalar yapılmaya başlanmıştır. Bu, artık dinin zayıfladığı maddi değerlerin öne çıktığı anlamına gelmekteydi. Parayı dolayısıyla gücü elinde tutanların yenilmez güçlerini, Firavunu bir anlayışla gösterişli binalarla topluma yansıtıp güçlülüklerini dayatmalarıydı. İnsanları daha iyi, daha çok kullanma ve sömürme amaçlı, başlangıçta alışveriş merkezleri adıyla plazaları, avmleri daha ilerisi gökdelenleri, ikiz veya tek kuleleri, towerları ve şimdilerde rezidansları inşa ettiler.
Tapınaklar bir anlamda masumdu sonuçta tüm insanları Tanrı’ya, dine ve dinî hayata çağırıyorlardı. Ancak towerlar, gökdelenler, rezidanslar yüksek görüntüleriyle Tanrı’yı değil gücü, güce sahip olanları ifade ederek çok az bir seçkin azınlığa hizmet verirken genel çoğunluğa, zenginlerin üstünlüğünü, kendilerinin(halkların) hiçliğini ifade etmektedir. Türk dil kurumunun sözlüğünde rezidansın, “yüksek devlet görevlileri, elçiler vb.nin oturmalarına ayrılan konut; saray, konut” manasıyla ifade edildiği dikkate alınırsa rezidanslar elbette ki Firavunu anlayışın yansımalarıdır. Mitolojik tanrılarvari seçkinler, Olymposları olan gökdelenler, towerlar, rezidanslarda yaşarlar ve salt kendi lehlerine insancıkları idare ederler. İlginç olan Musa’ya yakın görünür oldukları halde Firavunu sistemin işlemesidir. Hz. Yusuf, bu sistemde hak bir yol açmıştı. Yusuf olabilenlere ne mutlu…
|