Adam gibi Adam Olmak Mücahit Koca Sayı:
53 - Ekim / Aralık 2006
Bugün her şeyin kolay öğrenilmesinden midir bilinmez; birine bir şey öğretmek yahut onunla konuşmak oldukça zorlaştı. Yaşı yetmişe giden gönül adamı bir dost; “Eskiden bir iki mesele bilirken konuşur, herkes de beni dinlerdi. Şimdi birçok bildiğim şeyi anlatmakta zorlanıyorum. Ben, tam konuya gireceğim, karşımdaki çıkıyor bir örnek veriyor; sonra bir diğeri sözü ağzımdan alıp gidiyor. Bu insanlar sanki her şeyi biliyorlar!” diyordu.
Her gün bir kamuoyu araştırması yayınlanırken, nedense insanımızın eğitim ve kültür kökleri ile ilgili bir çalışmaya rastlayamazsınız. Neden insanımızın nereden gelip; nereye gittiği, ne ile gelip; ne ile yaşadığı hiç sorulmaz? Hattâ onun üstad ve ustası kimdir, diye araştırılmaz?
Bence günümüzün asıl meselesi; gerçek anlamda büyük bilim, sanat ve siyaset adamlarımızın bulundukları yere nasıl geldikleri olmalıydı. Bunu onlardan bangır bangır bağırarak duyuracaklarını beklemek safdillik olur. Üstatlar, geleneğe uyarak talipleri meslek ve meşreplerine göre yetiştirmeye göre konumlanmışlardır. Bunun için onların karşımıza güler yüzle yahut çatık kaşla çıkmaları bizi yanıltmamalı. Sultan Veled’e göre üstatların kimi sert, kimi de yumuşak yaradılışlıydı. Onların ne sertlikleri ne de yumuşaklıkları bizi kapılarını çalmaktan uzaklaştırmasın. Biz, gelenekte ustasız sanatın haram olduğu kabulüyle konuya yaklaşalım. Aramızda belli sanat ve mesleklerde adı büyüğe çıkmış ama bal gibi bilinen standartların altında kalmış; adam gibi adam olamamışları, görelim.
Ben, bunun kötü sonucunu 1980’li yıllardan itibaren özellikle sanat-edebiyat ve düşünce hayatında oluşan gözle görülür düşüşle açıklarım. Solcular, bu çözülmeyi boyalı gazetelerin çıkardıkları bol satan dergilere bağlarlardı. Onlara göre 1980 öncesi yüz adet satan dergiler bile birçok şair, romancı, hikâye ve deneme yazarı yetiştirirken; bugün boyalı ve çok satan bu dergiler yüksek telif ücreti ödedikleri halde bir tek değer sayılabilecek adam yetiştirmemişti. Onlar, yanılıyorlar! Bence sorun derginin boyasında, çok satmasında yahut çok yüksek telif ücreti ödemesinde değil; yazarı ve sanatçıyı test edecek makam olan usta ve üstadın aradan çıkarılmasındaydı. Çünkü ele aldığımız bu büyükler, her şeyden önce önemli birer eleştirmendi. Olmadan oldum demenin önünde yıkılmaz birer settiler. Her birisi manevî bir beklentiyle ülküsünün kavgasına soyunmuştu.
Yazar ve sanatçı için usta ve üstatsız bir yere geldiğini sanmak ile bol sayfalı dergiyi doldurmak için yayınlanan bir yazı kadar aldatıcı bir şey olamazdı. Böyle bir yol şeytanın çıkmaz sokağıdır. Hem eserin hem de sahibinin ipe çekilmesidir. Yine de günümüzde öylesine taraftarı çok ki; bu durum meslek ve meşrebinin hakkını vermenin kutlu yolunda olan bizleri çok üzüyor. Toplumda sürüsüne bereket şarkıcı, türkücü, hat yazan, resim yapan, şiir yazan, yazarlık yapan bulursunuz ama onlardan adam gibi adam olan, sanatçı ve düşünür noktasına yükselenini kolay bulamazsınız.
Karamsar bir tablo çizmek değil amacım… Varmak istediğim yer; gelenekte olduğu gibi özlenen sanatçı ve düşünür noktasına yükselmiş değerler yetiştirmenin yüce göğüdür. Kastettiğim bir üstadın izinde onu aşmanın derin düşünce ve çabasında kozasını ören biri gibi denizin kumunu ve dağın serinliğini nefsine haram edercesine çalışarak İslâm ülküsü yolunda en iyinin basamaklarında yükselmeyi amaç edinendir.
Bugün millet, devlet ve medeniyette diriliş için; sıradanlıktan kurtulmuş; din, sanat-edebiyat, siyaset, spor, sağlık vb. gibi her konuda ideale yükselmiş; ‘Adam gibi adama’ çok büyük ihtiyaç duyulmaktadır. Burada cemâatların dar kalıplarında yetişmiş kalabalıkları kastetmediğim çok açıktır. Onlar, olanca olmamamışlıklarına rağmen; boyalı dergilerde olduğu gibi cemâat bağlılıklarının avantajıyla bir yere gelen ve isim yapanlardır. Daha doğrusu onlar, olmadan oldum, diyenlerdir. Böyleleri çölde serap gibi olup; büyülerinden bu yüce millet çok çekti.
Bugünden tezi yok, yolumuzu ışıtan üstatları arayalım. Onların o büyüklüklerine rağmen yalnızlıklarındaki halinin zaaf değil; kerâmet olduğunu düşünerek onların yanında olmaya koşalım.
Medya bir kutlu eli tutmamışı çeşitli büyülerle bütün yüce değerlerinden soyarken, görülecektir ki, üstatlar o çıplağı cennet giysileriyle giyindirecektir.
Bugün dünya bu adam gibi adamı bekliyor.
Kardelen’in notu: Kardelen, matbaaya verilmek üzereyken yazarımız Mücahit KOCA'nın son eseri "Sûrnâme"yi kargodan aldık; dolayısıyla okuma fırsatı bulamadık. Yazarızımızı tebrik ediyoruz. Eseri inşallah bundan sonraki sayımızda değerlendireceğiz.
|