Gurur Ve Hamd Mustafa Kınıkoğlu Sayı:
53 - Ekim / Aralık 2006
Geçenlerde, bir yakınımızın nikahı için İzmit'e doğru giderken, minibüste deniz manzarasının güzelliği konuşulmaya başlandı.
Araçtakilerden birisi, “bizim oraların hem denizi, hem ormanı..” diye söze başladı. “Sizin oralar biraz çorak. Deniz yok bir kere..” diye devam etti.
Ne kadar zevkle anlatıyordu memleketini...
Dayanamadım, sordum: “Orada doğmak senin elinde miydi ki bu kadar ballandıra ballandıra memleketini övüyorsun, üstüne bir de başka yerleri beğenmiyorsun?”
Böyle bir tepki beklemeyince, o ve diğer yolcular biraz şaşırdılar. Sonra devam ettim: “Doğarken ne annemizi, ne babamızı, ne milliyetimizi, ne de memleketimizi biz seçmiyoruz. Hâl böyleyken doğduğun topraklardan bu kadar gururlanmak neden? Böyle bir durumda yapılması gereken, gurur duymak yerine hamd etmek olmalı bana kalırsa..”
Şu günlerde milliyetçilik kavramı tekrar tartışılır olunca bu hatıram aklıma geldi.
Yukarıda bahsettiğim örnekte olduğu gibi, milliyetçilikte de aşırı gurur sağlıklı düşünmeyi engeller ve yapıcı olmayı ortadan kaldırır bana kalırsa. Her konuda olduğu gibi, burada da dengeye ihtiyacı var insanoğlunun. Ne kendini üstün bir ırk olarak düşünecek, ne de miliyetini, geldiği yerleri unutacak, yerecek.
“İfratla tefrit arası” derlerya.. Dengesizliği anlatan çok güzel bir deyim.. “Kantarın topuzunu kaçırmak” da denir. Her iki uçta bulunanlar, kantarın topuzunu kaçırırlar ve dengelerini bulmakta zorlanırlar. O yüzden kendi dahlimizin olmadığı bu gibi meselelerde biraz daha tefekkür edip, gurur duymak yerine hamd etmek daha güzel değil mi?
Dahlimizin olduğu şey mi var diye soranlar varsa, onlara bunu anlatmaya gerek yok zaten..
|