"Göklerle temasa geçmek" Sinan Ayhan Sayı:
99 -
Merhamet nerede? Merhamet, ne kulakta, ne yüzde; ne gözde, ne ağızda ve dilde; ne tende, ne dokunuşta; ne de herhangi bir ifadede... Ne acı ki merhamet, hiç bir yerde...
Kuluçka makinelerinden çıkma yumurtalar gibi her duygusunu bir seriye bağlayan ve kopya haller içinde seciyesini yivsiz plâk haline getiren insanda ne seviye kaldı ki merhamet bir ölçü olarak kalsın...
Merhamet, artık insanın üzerinde değil... Merhamet, dünya üzerinden çekildi... İnsanlık, bir seviyeden düştü, Allah'ın ona verdiği "en şerefli olma" lütfundan uzaklaştı ve bir meleke sistemini, bir hassa mimarisini kaybetti... Ve bu sebeple de insanoğlu, bütün azalarıyla bir kuyu oldu...
El kuyu, parmak kuyu; el çizgileri, parmak izleri kuyu; tırnak kuyu; tırnak ucu; tırnak ucundaki milyonlarca hücre kuyu; insandaki merhametsizlik çöl iklimini o derece sürekli hale getirmiştir ki, nihayetinde bu iklim, insanı karanlık bir kuyuya çevirmiştir...
Ne diyelim... İnsan, el, kol, omuz, sırt, bacak, diz, ayak bütün azaları ve dahi bütün eklemleri ve dahi bütün hücreleri, bütün atomları merhamet tutmaz bir şahsiyetsizlik kapanına kapıldı, bir rendeden geçti; her bir kırıntısı merhamet duygusundan uzak, dibini keşfedemediğimiz bir kuyu oldu...
Kuyuya ses ver; sesin kaybolur ki bu kuyu kök hücresine kadar tepetaklak Âdemoğlu... Bu sebeple insan, hiç bir değeri yaşatmıyor ki merhameti yaşatsın...
Merhamet, artık insanın hiç bir yerinde değil... Meselenin gerçeği aslında şu ki; insandaki "merhamet" öldü; Allah da insanlığı dünyada; duygusuz, buz gibi gerçekliğiyle baş başa bıraktı... Bir imtihan vesilesi olarak... Bu kertede insan ya Allah'a yaklaşma iradesini ortaya koyacak; ya tersi istikamete gitmeyi tercih edip büsbütün yok olacak..
Merhamet nerede; "kuyu" figürünün başat olduğu bu dünyada, artık neredeyse hiç bir yerde...
Ve mutlak gerçek şu ki; biz yokuz, Allah var ve sadece O'nun merhameti merhamet...
Üstad’ın Reis Bey eserinde ifade ettikleri ile “merhamet” meselemizi bağlayım…
“Göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum… Bizse nefsimizin beton çatısını tepemize dikmiş, yaşamayı öldürüyoruz! Merhamet… Âlem bu temel üzerinde!..
Eğer toprağa, tohuma, hattâ kire, lekeye merhamet olmasaydı, su olur muydu? Rengi merhamet, sesi merhamet, pırıltılı şırıltılı su…
Ne duruyorsunuz! Sökün sahte su borularını! Ev ev merhamet şebekesi kurun! Tepelerinizdeki çatıları da yıkın! Göklerle temasa geçin! O zaman göreceksiniz ki; acı su borularından, kendi kendine tatlı su akacak… Ve başlar üstünde, güneşe yol veren kubbeler yükselecek…”
|