Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     1166 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Meselenin ruhu
Sinan Ayhan

  Sayı: 107 -

Size hiç bir tarihi kanıt, belge, “bilimsel” bakış açısı sunmayacağım, size sadece “meselenin ruhu”ndan bahsedeceğim...

Ruh her şeydir.

Üstad, felsefeye “göğe ok atmak” demişti; peki hakikat hiç okla avlanır mı… Dolayısıyla bilim bilim diye sayıkladıkları bu ancak yorumdan ibaret disiplinler, hakîkatin göbeğinde yaşamak için değil, etrafında dolaşmak ve kendini hakîkatmiş gibi yutturmak için formüller geliştirdi ve batı kafasını, kendini ve aklını ilâh ilân etme bedbahtlığına kadar götürdü.

Hikmete yol alan bir çıkış bulmak için olayların ruhunu kollamaya devam...

Dünya üzerinde olaylar olgunlaştıkça şu görüldü; iktidarı ele geçirenler, yalnız kendi çıkarlarını kutsal saydı; bu sebeple yalnız kendilerini düşündüler, yönettikleri tebaya kötü davrandılar, adil olmadılar ve onları köleleştirdiler; onlara zulmettiler. Bizim gözümüzde bu hâl, hükümrânlık taslamaktır...

Hükümrânlık taslayanlara karşı topluluklarda bir aksi tezahür ortaya çıktı; yönetilenler, bir bakıma köleler özgürlük ve adalet istedi. Türk’ün "kızılelması" da bu özgürlüğü ve adaleti bütün dünyada tesis etmek üzerine oldu. Meselenin ruhu açısından bozkırdan başlayarak topyekûn bu topluluklar mazlumluğun adıdır; ve Türk de bu mazlumluğa doğmuş ve oradan mutlak hakikate bağlanmış veya hakikat onu zalime karşı durma töresiyle pişirmiş olan orijinalliğin adı ve keyfiyeti olmuş. O keyfiyeti de, Allah'ın bir lütfuyla dil ve ahlâk birliği sayesinde ortadan kazınamaz hale getirmiştir.

"Törük" kelimesinin, dil kökenlerine bakıldığında, “töresine bağlı olan”, “kendi kuralını koyan” anlamlarına geldiği söyleniyor; eğer bu ifadeler doğruysa, mevcut durumu özetle şöyle formüle edebiliriz: “Türk, İslâm’a bağlı olan, töresini İslâm ile yoğurmuş olan ve kurallarını İslâm’a göre koyan”dır...

Mevzuyu daha tafsilatlı hale getirmeye çalışalım...

Baştan beri dünya üzerindeki savaş, "hak ile bâtıl savaşı"... Bu savaşın safları ve tarafları var. Mâlûm… Türk, en başından beri Hakk'ın yanında yer almaya gayret göstermiş, o tarafta saf tutmayı kendine borç bilmiş... Türkler arasında temiz bir kol “hanif” kalarak ve Allah'ın pişirdiği olaylarla bu “hak ve bâtıl savaşı”nı sürdürmüş...

Genel anlamda bir ailenin, ırkın, bir grubun idaresine dayanan, meseleyi gen üstünlüğü iddiasına dayandıran her türlü hükümrânlık iddiası geçersiz, farklılık ancak Veda Hutbesi’nde ölçülendirildiği gibi itikâdda, Allah'a itaat esas, yani hükümrânlık da burada, Allah'a itaat etmeyene itaat edilemez ve hükümrânlığı da kabul edilemez.

Türkler kanaatimiz o ki, Türklük iradesini her döneme gelen bu İslâm anlayışıyla şekillendirdi... Hâkim irade olarak... Zaten hanifliğe uymayan veya hak dine bağlı olmayan kolları eriyip gitti; bir etkileri olmadı... Bazen bu iradenin temizliği küfür tarafından, şirk ve şer odakları tarafından unutturulmaya çalışıldı; bunların her türlü hile ve desisesine rağmen Hunları, Göktürkler'i, Uygurlar’ı Oğuzlar'ı, hattâ öncelerini bu temizlik halinin izleri yönetti. Yani Türk'ün hâkim iradesi daima hanifliğe ve sadece onda yuvalanabilen İslâm çizgisine bağlı oldu...

Meseleyi buradan biraz daha açalım... Devam...

Türk, iki şeyde orijinaldir; “törük” olarak töresine sahiptir, bunu işin ruhuna göre okursak, bir; Adem Aleyhisselâm’dan bu yana İslâm’a sâdıktır; iki; Türk, her devirde İslâm’a sâdık oluşunun dilini ve toplum dilini, yani ahlâkını vicdanî anlamda kurabilmiştir... Orijinal hale uyan bir tanım yapmak gerekirse, Türk, Allah’ın gönderdiğine sâdık âdemoğluna verilen isimdir... Yani Türk’ün töresi her zaman İslâm’dı; İslâm ile yoğrulmuştu; Türkler her dönemde müslümandı. Sadakatinin gereği ise "İslâm'ın kılıcı olmak"...

İşte mevcut orijinallik, bir şekilde hem düşmanları, hem kendisi tarafından ara ara örtülmüştür. Meselenin ruhu açısından yine burada iki örtü göze çarpmaktadır.

“Türk, müslüman olduktan sonra Türk’tür.” Hangi devir söz konusu olursa olsun... Yani Türk’ün hakîkatle temizler temizi bağı, billur ilişkisi İslâm’ladır. İslâm, Âdem peygamberden Son Peygamber’e ve sonrasına Türk’ün temasa geçtiği her türlü temiz hali temsil eder. Meselenin ruhu odur ki İslâm’ı içselleştirmiş ve arının kursağındaki bal haline getirmiş her türlü ifade, tavır, hâl, üslûp, vs… hepsi onun öz iradesidir. İslâm’dan uzaklaştığı her hâl ise onun kendini inkârı... İşte bu inkâr hâline düşer gibi olması onun birinci örtüsü...

İkinci örtü ve yanlış ölçü, kendini reaksiyon köküne getirdiği vakit, özenti bir hayat yaşamasıdır. Bu örtü, Doğuda iken Moğol İmparatorlarına, hattâ azılı düşmanı Çinlilere özentisindedir; misal olarak Kaanların Cengiz Han’a özenmesi gibi(İslâm’a yakınlaşarak bu “hükümrânlık taslama” etkisinden de korunmuştur, çok şükür) ve uyarısı anıtlara kadar geçen Çinli kadınlarla evlilik özentisi gibi… Batı ile irtibat kurduğunda ise “muasırlığın” Batı’da olduğunu zannetmesindedir. Oysa İslâm’dan başka özenilesi bir şey yoktur. Oğuz Türk’ünün meselenin ruhu bakımından daha çok göze çarpması diğerlerine nazaran orijinalliğe; İslâm’a bir nebze daha yaklaşabilmesindedir. Türk her ne kadar bir tepkiden doğmuş gibi gözükse de hakîkatle, yani İslâm ile bağı bakımından orijinal bir kökenden gelmektir. Çünkü insanların hür, eşit olması; aralarındaki münasebetin adalete dayanması fıtrat olarak zaten hakîkat ve esastır. Bu hakîkate ve esasa saldıranlar, kendi iktidarları için gözbağcılığı yaptılar, hükümrânlık tasladılar ve bütün insanlığa zulmettiler.

Zulme karşı bir devlet fikri ortaya koyan Türkler, nereye ayak bastılarsa oraya hakîkatin nizamını götürdü; bahsettiğimiz örtülerden ne kadar kurtulduysa o kadar orijinal oldu ve Son Peygamber(as)’dan önce ve sonra en mükemmel nizamı kurmak muhâl ve o ölçü orda iken; o ölçüyü geçemeyeceğini bilerek, ancak o ölçüye sadık kalmaya çalışarak dünyadaki gelmiş geçmiş en iyi hakîkate bağlı görece nizam örneklerini ortaya koydu. Tek devletle kalmadı; bunu başka başka devletlerle de gösterdi ve böylece ne devlet ki İslâm'ın bayraktarı oldu.

Meselenin ruhu bize Türk’ün İslâm’ın kılıcı olması hasebiyle İslâm’a hürmetini arttırdıkça orijinal olacağını ve özentisizlik, sadece ona özen ile bir seviye kazanacağını ihtar etmektedir, zulüm ile âbâd olunmayacağı gibi kendi üstünü örterek veya örtülmesine izin vererek de âbâd olunamaz. Bu da açık zulümdür çünkü... Türk İslâm ile yoğrulduğu ve O’na sadık kaldığı için özlenendir. Ve özlendiği yerden özenini yerine getirmelidir.

Eğer Türk ona düşen vebâli kabul eder ve yüklenebilirse, topyekûn dünyanın tek kurtuluş yolu, Türk’ün İslâm fikrinde derinleşmesinde ve bunu tereddütsüz, düşünülecek ve düşünülemeyecek her alanda derinleştirmesi meselesinde gözükmektedir. O vakit, Allah bu uğurda Türk'ün ilmini artırsın ve O'na güzel yollar açsın... Ruh her şeydir ve bu ruhla “kılıç kuşanmak”; ilim ve eser kuşanmak manasına da gelir...

“Allah’ım bizi girdiğimiz yere sıdk ile sok, çıktığımız yerden sıdk ile çıkar...” “Allah’ım bizi böylece küfre karşı galip kıl, küfre karşı galip kıl, küfre karşı galip kıl...” “Dönüş, yalnız O’nadır...”


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Kalem, O Kalemdir... - Sayı 114
Oluşmuş ve Oluşmamış Âzâl... - Sayı 114
Hakikatin Önsezisinden Ye... - Sayı 113
Liyakatin Kökleri ve Köke... - Sayı 112
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Günümüzde kitaba nazaran paraya rağbeti; mide gurultusunu beyin sancısı zannederek, Tanzimat’tan bu yana, hiçbir şeyin çilesini çekmeden, her şeyi, Avrupa’dan monte eden(alan) yazarlarımıza borçluyuz.
Borcumuzu ödemesek de olur.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14593181
 Bugün : 3722
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 631091
 Bugün : 737
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim