Lekesiz Aklyn Yer?ekimine Uymayan Sarmalynda Sinan Ayhan Sayı:
44 - Nisan / Haziran 2005
A) “ Tehlikeli Aklın” Havuz Problemleri:
-Kafka:
Ona dair bildiğim, o en başta yazardır; hem ifadeleri karanlık bir yazar, hem çizdiği karanlık atmosfer planları içinde yaşamış biridir, hem de dünyayı gözleri kapalı görebilen biri… Avusturyalıdır, aynı zamanda bütün dünyalıdır. Anadili almancadır, bazen çekçe ve böcekçe konuştuğu da bilinir. “Değişim” “Dava”, “Şato” gibi insanın bilincini kelimenin gerçek anlamıyla altüst eden eserlerin sahibidir…
-C. Kaufmann:
Senaryo yazarı, amerikalı, Hollywood’da bir çok kişi sıra dışı senaryoları sebebiyle ona deha gözüyle bakıyor… Senaryo dalında Oscar kazanmışlığı var… “John Malkovich Olmak”, Adaptasyon ve “Tehlikeli Aklın İtirafları” göze çarpan senaryolarından birkaç örnek sadece…
-Aleksandre Pope:
Eski yüzyıllardan kalma bir şair, o kadar…
-David Lynch:
Amerikalı yönetmen… Amerikalı eleştirmenlere nazaran Avrupalı eleştirmenler daha çok sever onu nedense. Bana göre en iyi filmi “Fil Adam”…
John Nash:
Şizofren matematikçi… “Oyun Teorisi”ni geliştiren adam… Ki o teori bir çok ilmi disiplini etkisi altına aldı; özellikle 20 yy.’da iktisadi disiplinleri… Onun hayat hikâyesini anlatan bir film çevrildi hatta birkaç sene evvel, “Akıl Oyunları” diye…
Soru: Acaba birbirleriyle uzaktan yakından alakası olmayan bu kişilerin içerdikleri anlam itibariyle nasıl bir fikir örüsü içinde buluşmakta olduklarını kim ve neden iddia etmekte ve acaba onları böyle bir kavram havuzuna, böyle bir alakasızlıklar alakasına kim ve neden koymakta?
B) Akıldan Akıla Kapalı Çözüm:
Önce farklardan bahsetmeli, farklardan ve denklemlerden… X sayısı bir bilinmeyendir. Onun bilinmemezliği her bilinmezin yerine ekseriyetle onun konulmasıyla bilinir hale gelir. X’in diğer bilinmezlerden farkı Aristo Mantığı, Öklid Matematiği, Newton Fiziği gibi akıl için yasalaşmış olmasında… Tabi her bilimsel yasa gibi ötelenmeye ve yıkılmaya mahkûm, o başka mesele…
Farklılaşma, denklemleşme ve sonrasında anlamanın ötesine geçme kavramları; sonuçta aklın doğası tarafından isim-örüler, fiil-örüler, sayı ve mantık örüler halinde kullanılır.
X, X+1 veya 2X olduğunda farklılaşır ve aynı zamanda denklemleşir; ama farklılaşma X’e bağlı bu denklemde önceliklidir. Denklemi X+Y biçimine getirirsek farklılaşma ve denklemleşme içerisinde ön plana çıkan denklemleşme olur. X artık ne X+1 ile, ne X+Y ile aynıdır; X, farklılaştıkça ve denklemleştikçe kavram doğasından uzaklaşmıştır.
X’in doğasını kaybettiği eşik, ancak insanın ruh derinliklerinde bir yerlerde bulunur. Kafka’nın “Dava”sındaki Jozef K.’sı bu eşiğin örneklendiği yerdir; tabi bu eşik için öncelikle Jozef K.’yı Jozef X. diye biçimlendirmek gerekir. Formatta “X” temel parçacığı anlamının ötesine geçmiş, artık herkesin yabancıladığı bir şekilde eşyalaşmıştır…
C) “Görelilik” değil, aslında “Anlamının Ötesine Geçme” Teoremi:
C.1
Kapitalizmin belki “ana-kökü” Adam Smith’ e göre;
Birey davranışı, grup için en faydalı olanı yapmayı gerektirir…
John Nash’e göre;
Hem grup için, hem gruptaki her birey için…
O halde bu savların daha geliştirilmiş halini düşünürsek;
Grup için, artı her gerçekleşmiş olay ve gerçekleşeceklerle birlikte her birey için ayrı ayrı, artı gruptan ayrı olarak söz konusu özne için…
En iyi olanı bulmuş oluruz.
C.2
İktisatta bir kabul vardır; “ceteris paribus”, yani kısa dönemde bir malın fiyatı ve miktarı dışındaki diğer değişkenler sabit kabul edilir. Uzun dönemde ise malın arzını ve talebini etkileyen bütün parametreler denklemin içine dahil edilmeye çalışılır…
Aslında bütün değişkenler vuku bulana, yani olaya bağlıdır… Olaylar birbirine benzeyebilir; ama her olay kendine özgüdür… Dolayısıyla olaylar belli kısıtlar altında bir yasa dizgesine oturtulamaz, ancak sıçradıkları anlam dizgesinde anlaşılabilir olurlar…
D)Bana ait olan aklın buldukları; Şizofrenlik veya Alakasız Oranlama:
Bana göre; David Lynch’in üzerindeki yönetmenlik elbisesi veya aklındaki bir şeyi anlatma tarzı Kafka’nın karanlık ifadelerinden renkler ve dokular taşıyor… Bana göre, Lynch’in “Kayıp Otoban” filmi, Kafka’nın “Dava”sının bir türevidir… Biri romanı, biri film sanatını, yani tek tek farklı anlatım biçimlerini seçmiş olsalar bile aralarında bir bağ mevcut ve ikisi de benzer bir aklın temsilcileri… Tarifi hep spekülatif olacak bir akıl ekolünden gelme bunlar…
Keza, Kaufmann’da da bu akla uyan izler var… Ortaya koymaya çalıştığım mevcut açılardan bakıldığında, Kaufmann’ın “Lekesiz Aklın Sonsuz Gün Işığı” senaryosu insanın kafasını karıştıran, duygularını eşyayla çarpıştıran bir metin gibi sanki. Filmin ismi Aleksandre Pope’un dizelerinden;
“Ne mutludur kutsal bakirenin dostları; unutulan dünyada, dünyanın unuttuğu; lekesiz zihnin sonsuz gün ışığı, her duası kabul görmüş ve her isteği bırakılmış…”
Kaufmann’ın senaryosundan uyarlanan film öyle görselleştirilmiş ki, bir insanın zihin karmaşası nasıl isimlendirilir, nasıl eşyalar arasına sıkıştırılır anlıyorsunuz; zihinden bir şeyler silinmeye çalışılsa bile asla içteki karakter çatışmasının bitmeyeceğini elle tutulur, gözle görülür örneklerle kavrıyorsunuz.
İsimler, filmler, unvanlar, olaylar bahane; asıl insanın kendi aklıyla tutunduğu kavram sarmaları ile kendine biçtiği karakterler arasındaki uçurum, yeryüzü düzeyinde önü alınamaz bir mesele… Gün gelir bir çiçek, bir koku, bir esinti ilham verir bize; gün gelir bir film, bir kitap… Lakin önce bize izafe edilen aklın kendi izafiyeti içinde kalan kurgusal eşya serisini, yani şu meşhur “iks bilinmeyenli denklemi” çözmemiz lazım.
Nasılsa -“…zamanı gelince onunla birlikte olan yer de gelir…” Her şey olacağına varır zaten
|