Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 35 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     91 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Yolun sonu
Emine Öztürk

  Sayı: 126 -

Üniversite Hastanesi’nin Enfeksiyon Hastalıkları Anabilimdalı muayenehanesinin önündeyim. Kapının hemen yanındaki ikili oturağın boş olan tarafına yavaşça oturdum. Sıra numaram 48. Sabahın köründe gelmeseydim herhalde sıra bulamayacaktım. Saat dokuza on var, birazdan doktor da gelir. Birkaç saat sonra sıra bana geldiğinde hemşire ismimi çağıracak, doktor ne şikâyetim olduğunu soracak, ne diyeceğim? Nasıl söyleyeceğim? 

Üç gün önceydi. Yurdun dördüncü katında, koridorun solundaki odada, ranzanın üst tarafında ateşler içerisinde yatıyordum. Tuba, çorba ve ilaç getirdi, içirdi bana. Bir kaç saat sonra daha iyiydim artık. Yataktan çıkıp annemin ördüğü yün hırkayı sırtıma geçirdim. Hava o kadar soğuk ki. Bozulmasın diye pencerenin dış pervazına koyduğumuz zeytin, peynir, salça taş gibi olmuştu. Geceleri sıcaklık -20 lere kadar düşüyor. Beş aydır her taraf kar, buz, toprak yüzü görmüyoruz. Sanki koca şehir kalın beyaz bir elbise giymiş, çıkarmamak için de direniyor. Alışık değilim işte bu soğuğa, boğazım ağrıyor, bademciklerim şişmiş olmalı. Hem bölüm hem de yurtta oda arkadaşım olan Tuba varlığıyla içimi ısıtıyor. Odada birlikte ders çalışıyorduk. Kan anonsu yapıldı. Terminal yolunda trafik kazası olmuş, bir çocuk için çok acil 0 Rh- kan aranıyordu. Kayıtsız kalamazdım. Hastayım ama zor bulunan bir kan, bulamazlarsa alırlar diye düşünüp danışma katına indik. Çocuğun dedesi olduğunu sonradan öğrendiğimiz yaşlı adam orada bekliyordu. Kan vermek için geldiğimizi nöbetçi memura söyleyince yaşlı adamın üzgün çehresi aydınlanır gibi oldu. “Tez gidek bacım, uşağımı emeliyete koyirler, yetişek.” Uzun siyah paltolu yaşlı adam önde, biz öğrenci olduğu her halinden belli olan iki kız arkada karlara bata çıka yürüyorduk. Kampüsün batı yakasında bulunan hastaneye geldiğimizde aradan sadece on dakika geçmişti. Binanın girişinde ayaklarımızı yere vurarak postallarımızdaki karı temizlemeye çalıştık. Laboratuvara koşar adımlarla gittik. Sırayla tansiyonumuzu ölçtüler ve tahlil için kan aldılar. Durum acil olunca yarım saate varmadan sonuçlar çıktı. Laborant yanımıza geldi “Leyla Aladağ sizi mikrobiyoloji laboratuvarından çağırıyorlar, üst kat koridorun sağındaki ilk oda.” “Hayırdır, neden?” “Onlara sorarsınız”. Tuba ile birbirimize baktık, konuşmadan yukarı çıktık. “Ben Leyla Aladağ, beni çağırmışsınız, buyurun” “Bakın, kanınızda belirgin bir şekilde frengi mikrobu var” “Ne ne diyorsunuz siz?” “Enfeksiyon Hastalıklarına muayene olun” Beynimde bir uğultu başladı. Nasıl olur? Böyle bir şey olamaz, imkânsız. Hatırladığım kadarıyla frengi aids gibi bir hastalık, hayat kadını hastalığı diye biliniyor, tedavisi de yok.

Tuba, kolumdan çekiştirerek hastaneden çıkardı beni. Dışarıda yüzüme tokat gibi çarpan soğuk havayla kendime geldim. Hiç konuşmadan yurda gittik. Yatağa çıkıp bir süre uyuyormuş gibi yaptım. Aklımda binlerce düşünce birbirini kovalıyordu, uyumam mümkün olmuyordu. Sabah odadakiler uyanmadan usulca giyinip dışarı çıktım. Kimseye bir şey soramam, kütüphaneye gidip araştırmalıyım. Geceden kalan soğuğun hâlâ etkisini gösterdiği sabahın bu erken saatinde kütüphaneye doğru hızlı adımlarla yol aldım. Kalbim yerinden çıkacakmış gibiydi. Arşiv kısmındaki kocaman, derin çekmeceli, metal dolabın içerisindeki harf sırasına göre dizilmiş konu kartlarını karıştırdım. F,f,f,f frengi, hah işte buldum. Kartta yazan salon, kitaplık, kitap numarasına göre aradığımı buldum. Beş altı tanesini görevliden ödünç alıp bahçede üzerindeki karları temizlenmiş banka oturdum. Kitapların iki tanesi Osmanlıcaymış, numaraya bakıp almıştım işte, farketmemişim. Önce belirtilerine baktım. Hastalığın evrelerine göre değişiyor, hatta ilk evrelerde belirti vermeyebiliyormuş. Son evre şankr denilen yaralar çıkıyor, bu en tipik belirti. İki aydır sağ şakağımda sessizce oturan kırmızı şişlik ağrıyarak varlığını hatırlattı. Çok önemsememiştim. Al işte şakağımdaki ve karnımdaki her an açık yaraya dönüşecekmiş gibi duran kızarıklıkların açıklaması bu. Ve son evrede de hastalık bir kurt gibi vücudu hızla kemirerek yiyip bitiriyor. Kalbim ağrıyordu.

Evet, ölüm mutlak gerçek kaçışı olmayan, bir gün bizi ansızın yakalayacak olan. Ama bu kadar çabuk mu olacaktı. Daha yirmi yaşındayım, okula yeni başladım, mezun olunca mesleğimi yapacaktım. Gezip görmek istediğim pek çok yer, okumak istediğim kitaplar, almak için para biriktirdiğim kıyafet, mezun olunca geri ödemesi başlayacak olan öğrenim kredim var. Lüzumsuz bir tartışma yaşadığımız Hülya’nın gönlünü alacaktım… Yurttaki tek gözlü demir dolabımda bulunan, ancak bir çantayı dolduracak kadar olan eşyalarım o kadar fazla görünüyor ki gözüme. Harçlıklarımdan artırıp aldığım kitapları okuyacak kadar zamanım var mı? Bilinmeze yolcuyum. Korkuyorum. Beni yıkayıp kefenleyecekler, belki arkamdan laf edecekler “frengiymiş” diye. İsmim sadece mezar taşında bilinecek, cenaze diyecekler. Cenazeyi mezara indirecekler, üzerime toprak atacaklar. Ben o kadar yükü kaldıramam, hem ben çok üşürüm.

Hemşirenin sesiyle kendime geldim. Sıram gelmiş. Doktor başını kaldırmış, gözlüklerinin üzerinden bana bakıyor. Olanları kısaca anlattım. “Bak kızım frengi ağızdan ağza da bulaşabilir, ağzında yarası olan hasta çay içer, bardak iyice temizlenmez ardından da sen içersen, bulaşabilir. Bu küçük bir ihtimal ama ayrıntılı bir kan testi isteyelim. “Laboratuvara kan verip sonuçları beklemeye başladım. Başka bir yere gidecek gücüm yok. Pencereden sokağın iki yanına dizilmiş, çıplak dalları aşağı doğru sarkmış, beyaz gövdeli huş ağaçlarına bakıyorum. İçeriden radyonun kısık sesi duyuluyor: “Artık, yeşerecek bir dalım yok, yağmurlar yağsa da boş yağmasa da…” Hıçkırıklarımı içime gömerek kâğıt mendilim bitene kadar ağlıyorum. Dakikalar birbirini kovalıyor.

Sonuçlar çıktığında son gücümü kullanıp kâğıdı açtım: Negatif.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Yolun sonu... - Sayı 126
Bismillah... - Sayı 123
Hapis... - Sayı 121
Kuşlar... - Sayı 120
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (127):
Sünnete uygun beslenme...

Son Eklenen Yorumlardan
 Peygamberimizi, bizim O na mesafemizi,içinde bulunduğumuz gafletten çözüme giden yolları anlatan "Gü... Ayşe Eroğlu

 ALLAH SELAMET VERSİN HOCAM BU... Behçet Eroglu

 Elinize gönlünüze sağlık. Bâki selâm ve dua ile...... Naci Eroğlu

 Selâm ile...... N. Eroğlu

 Yazınız durumun tespitini yapmış ve doğru tespittir tarihi gerçeklikler ile de uyumludur. Lakin bizd... Hüseyin yaman


Kim demiş okumuyoruz diye?
*Sevmediklerimizin, televizyon ekranlarında ve gazete sayfalarında canına okuyoruz!
*Trafik kazalarında ölenler ve PKK canilerinin katlettikleri için rahmet okuyoruz!
*Törenlerde nutuk okuyoruz!
*Kim ne derse desin, bildiğimizi okuyoruz.
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Büyük camgözlerle yüzen karahindiba
Hakkın hâdimleri ve bâtılın vekâlet sava
Ehl-i gönül
Nesl-i muazzez
Nereye kadar?
Gül kokusu
Meçhule hitap
Gelecek sayı (127) konusu
Korkaklar
Hâramiler


Ali Erdal - Nereye kadar?
Kadir Bayrak - Mukaddes beldelere-2
Ekrem Yılmaz - Korkaklar
Ekrem Yılmaz - Nerdeyiz
Fatma Pekşen - Dağlara çen düşende
Dergi Editörü - Ben kazandım, biz ka...
Site Editörü - Vekâlet savaşları
Necip Fazıl - Yahudi (Terkip ve Te...
Necdet Uçak - Annem var güzel anne...
Necdet Uçak - Bu vatan bizim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (127) k...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
Kardelen Dergisi - Gazze ateşkes görüşm...
M. Nihat Malkoç - Gördüm seni, gördüm ...
M. Nihat Malkoç - Gazze, ümmetin imtih...
Zaimoğlu - Gündüz, geceye muhta...
Zaimoğlu - Sağlam kulp
Halis Arlıoğlu - Hâramiler
Halis Arlıoğlu - Meçhule hitap
Ahmet Değirmenci - Geri verin
Ahmet Değirmenci - Kurban
Ahmet Değirmenci - İki ara bir dere
Büşra Duru - İslâmın meşalesi ile...
Remzi Kokargül - Malatya suskun, durg...
Murat Yaramaz - Şüphe
Murat Yaramaz - Amnezi
Gözlemci - Hadiselere bakış
Mahmut Topbaşlı - Duruldum
Mahmut Topbaşlı - Cemre sancıları
Cahit Ay - Kimdendir
Cahit Ay - Ondördünde
Cahit Ay - Sana geliyor
Rıdvan Yıldız - Kaş ve bulut
Vahid Aslan - Adam olmaq derdi
Vahid Aslan - Günəbaxanlar
Emine Öztürk - Yolun sonu
Osman Akçay - Büyük camgözlerle yü...
Mustafa Makas - Vesâyet savaşları
Yaşar Akyay - Hakkın hâdimleri ve ...
İbrahim Durmaz - Kızılelma
Mehmet Emin Armağan - Nesl-i muazzez
Mehmet Emin Armağan - Ehl-i gönül
Mustafa Kozlu - Mutluluk
Uğur Utkan - Hz. Ebubekir Sıddık
Kemal Çerçibaşı - Bir yıldırım çarptı ...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 16431635
 Bugün : 1312
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 707725
 Bugün : 136
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 465
 126. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim