Kar Krali?esi: Karbonat veya Kartondan Kaygylar Sarayy Sinan Ayhan Sayı:
61 - Ekim / Aralık 2009
şeklimden önce, düşmekten türedi "varlık-yumağı"m hallerin üzerine; ortada, sıfatlarıma dair kelimeler de yoktu daha...
haris saldırılardan yana şahit tutulan bütün simalarım, savunmalarım, taarruzlarım, ıslak bir güneşi tarayan hareket şekillerim, tebeşirle çizilmiş hareket şekillerim vardı bütün azalarımda soy bir bağımsızlığı konuşan... habeş, eskimo, hindu ve tibet yanıklarının bütün iç kanamalı halleri benim etimde birleşti; sarplıklardan sarkan sararmalardan öğrendim ne öğrendimse, sarp patikalarda ilmimi ilerletmek üzere yırtıcı hayvan suretleriyle savaştım gündüzleri...
hangi kabın parmağında bir haktım ben, karanlığın postuna büzülüp kaldım öyle... eşelediğim her yerden, çıktı sonra ne kadar sırlı parmak varsa; çekül hizası, ne kadarsam bir karış hesabına göre, o kadar çivi çaktım boşlukta gezinen gölgelerime... beş parmak izli kümeler yaptım geçme duvar ölçülü gövdelere, solucan gövdeler devirdim tutkallı yağmurlardan; bütün pencere görüşlerinden kazıdım larva cesetlerini ağır kasvetin... yetmedi; ip sapladım görünenin kanayan yerlerine, görünenin etinde millerce yön ve binlerce asır ip atladım, üzerimden dökülsün diye ne kadar kasnak, tel ve iskete görü varsa asurlulardan kalma; saman çöpü mızraklar, güneş dilinde esinti ve huzura yuvalanmış bıçak sırtı gövdeler...
hangi örgünün sılası bendim, bana dağ dediler, bir cemre hali düştüm, kâğıdın iki "buz-çekisi"ne... hangi sırrın kurnasına düşendim ki, ancak bunda, soyundum teneke kabuklarımdan; soyundum, bana paslı kanat satan bütün soysuz hırıltılardan... ve söktüm kalplerini iğne yastıklarının... ve söktüm kalplerini kundaklanmış uykuların... kesmek için teneke seslerin kör tırnaklarını söktüm kalplerini puslu bakışların... iki sayfada bir, açılan bir dağdım; dağıldım kelime kınlarına, örtü; hangi örgünün sılası bendim ki rengimi kendim seçtim, üstüpü gölgelerin karnını deştikten sonra, giyi...
çöllerin güzel yüzlerine dokunandım, bana hiçbir kuruluk hali sıçramadı; ne kezzap, ne arsenik, ne düşeyazmak; sadece bir ayaklanmak hali vardı üzerimde galip olan, üzerimde galip olan kalem-tığ; ayaklanır ayaklanmaz bayrak hizalarına, içildim kutup rüzgarlarınca; pusu... dahası parmaklarım, başka hiçbir uyuyan güzel şekline böyle bakmadı; böyle de bakılmadı hiçbir suretime böylesi yazı... ve sildim çöllerden, ormanlardan, orman bakışlı çatılardan, güneş damlayan pervazlardan, kuytu aralıklardan bütün uğursuz ıslık ve homurtuları... olmaksa, meleklerin beklediği yol olacaksın; yoldan önce atılacaksın menzile, dereceksin bütün çizgileri, çatmaları, tosları; meğer ki kendinde kendine helal olasın diye...
gün batımlarında, delikan, soyuldum kadife kabuklarımdan; ezberledim yürüyen dağların, ormanların, taşların ve otların harekelerini ve çıktı cildime sonunda kitap kurtlarından diş salan, nasır derili cenin... ben, yıktığı bütün sütunları aklına kale yapan, hattat kılıcına sürülmeden önce kanım, çoğuldum; bir gömü olmak için yıktım bütün yüzlerdeki sallanan sandalye tertiplerini...
hiçbir inişi ve çıkışı terk etmedim, terk edilmedim hiçbir iniş ve çıkışta da; bütün karton kaygılardan öte, sıfat cüzlerimden öte; yeniden doğdum, bana dosdoğru bir yolda sağlam durmanın gövdesi olabilme hali bahşedilince... şeklimden önce; sonsuzda duruşumu seçme hakkıyla sevildim ben; dahası ne dağ, ne güneş; üzerimde hiçbir pusuyla terk edilmedim
|