Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2871 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

SIR?T-I M?STAKYM (Kur'?n yolu)
İbrahim Buğalı

  Sayı: 61 - Ekim / Aralık 2009

Bütün kâinat'ın Hâlikı, Mâliki ve Mutasarrıfı olan şanı yüce Rabbimiz'e, "Fatiha Sûresini" fadl ve ihsanından sadece Kur'ân-ı Kerîm'de zikir buyurduğu ve şükrünü eda edemediğimiz sayısız nimetlerinden dolayı hamd ve senâlar ederiz. (Fatiha Sûresi diğer semavi kitaplarda mevcut değildi.) Bu mübarek sûre, imanın muhafazasını ve çok önemli mânâları ihtiva ettiğinden dolayı daima hatırda tutabilmemiz için, namaz ibadetimizde her gün tekrar tekrar okuma mecburiyetindeyiz. Her peygamber, ümmetine Cenâb-ı Hakk'ın emirlerini tebliğ ve tatbik ederdi. Peygamberimizden sonra başka peygamber gelmeyecektir, dolayısıyla emirlerinin aynen ulaştırılması, İslâm âlimlerine verilmiştir. İman ve ahkâm-ı İlâhiyenin muhafazası için bu mübarek sûrede şöyle duâ etmemiz emir buyrulmaktadır. "Yarabbi! Bizi bütün peygamberlerin, salih kimselerin ve bilhassa Musa Aleyhisselâm'ın ve İsâ Aleyhisselam'ın gittikleri "Sırât-ı Müstakim'e" hidayet eyle. Musa Aleyhisselâm'a ve Tevrât-ı Şerif'e muhalefet eden ve senin gazabına uğrayan Yahudiler'in ve İsâ Aleyhisselâm'a, İncil-i Şerif'e muhalefet yaparak sapıtmış ve çıkmaz yollara girmiş Hıristiyanların değil."

Ekâbir-i Ulemadan Abdüllah Tüsterî Hazretleri buyuruyor ki: "Eğer Musa Aleyhisselâm'ın ve İsâ Aleyhisselâm'ın ümmetleri arasında, İmam-ı A'zâm gibi büyük âlimler olsa idi, Musa Aleyhisselâm'ın ümmeti Yahudi, İsâ Aleyhisselâm'ın ümmeti de Hıristiyan olmazdı." İmam-ı A'zâm, İslâm Dinini, Peygamber Aleyhisselâm'ın tebliğ ve tatbik ettiği şekilde, herkesin anlaması için aynen tespitini yapmış, kıyamete kadar da, (DİN)i bozmak isteyenlere engel olmuştur. (Rahmetüllahi Aleyh)

Yarabbi! Bizleri bunlara uymaktan muhafaza eyle. Fatiha Sûresi'ndeki, "El-Mağdûb" Yahudiler, "Ed-Dâllîn" ise, Hıristiyanlar olduğu Hadis-i Şerif ile sabittir. Bunu, çokları görmemezlikten geliyorlar. (Gaflet olunmaya.)

Sûre-i Bakara, ayet 120: "Yahudiler ve Hıristiyanlar, onların dinine tabi olmadıkça, senden razı (hoşnut) olmazlar. Yâ Habibim! Onlara deki, hidayet-hak yol, Allahü Teâlâ'nın gösterdiği doğru yoldur. Sana gelen ilimden, yani Vahi ve İslâm'dan sonra, onların arzu ve isteklerine uyarsan, Allah'ın azabından seni koruyacak bir dost ve yardımcı yoktur."

Bu ayet-i Celile de hitap, doğrudan Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem olmakla beraber, asıl ma'na yönünden ümmeti kast edilmektedir. Bu hususta Müslümanların çok dikkatli olmaları gerekir. Hattâ büyük âlim diye takdim edilenlerden bazısının, kıyâmetin büyük alâmetlerinden olarak, İsâ Aleyhisselâm'ın son zamanda geldiği vakit, kendi şeriatını tatbik edeceğini iddia ettiği bilinmektedir. Bu inanç ise, imanı götürmüştür.

Sûre-i Âl-i İmran ayet 100: "Ey iman edenler! Eğer kendilerine kitap verilenlerden (Yahudi ve Hıristiyanlardan) bir kısmına uyacak olursanız sizi iman ettikten sonra tekrar küfre sokarlar."

Sûre-i Âl-i İmran ayet 85: "Bir kimse, İslâm dininin haricinde bir din arayacak olursa, bu asla kabul olunmaz ve âhirette mutlaka helâk olanlardan olur." Bu ayet-i celile, aynı zamanda Tevrât-ı Şerif'in son ayetidir.

Sûre-i Nisa ayet 47: "Ey kendilerine kitap verilenler! Bizim indirdiğimiz Kur'ân'a iman ediniz ki, O, sizin elinizde bulunan Tevrât'ı tasdik edicidir, yüzlerinizi mahıv edip arkalarına çevirmezden yahut Cumartesi günü balık avlayanlar gibi maymuna tahvil olmazdan önce iman edin. Allahü Teâlâ emr-i fermanını mutlaka yerine getirir."

İşte Kur'ân-ı Kerîm'i kabul etmeyen Yahudi ve Hıristiyanlardan bir tâifenin kıyâmet yaklaştığı zaman, şekilleri değişip yüzleri kafa tasının arkası gibi olacaktır. (Yani göz, ağız, burun, kulak silinecek) veya maymuna tahvil olacaklardır. Bu belâ hemen verilmeyip son zamana bırakılması, Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in hürmetinedir. Allah'ın emirleri mutlaka yerine gelir.

Sûre-i Nisa Ayet 159: "Ehl-i Kitaptan hiçbir kimse yoktur ki ölmezden evvel İsâ'ya (Aleyhisselâm'a) mutlaka iman ederler. İnanmadıklarından dolayı, İsâ Aleyhisselâm kıyâmet gününde onların aleyhinde şahadet edecektir."

Bu Ayet-i Celilede: "Yahudi ve Hıristiyanlardan hiçbir kimse yok ki, İsâ Aleyhisselam'a iman etmesin" Bunun iki mânâsı vardır.

Birincisi:

İsa Aleyhisselâm, kıyametin büyük alâmetlerinden olarak tekrar dünyaya gelişinde, tüm dünyadaki insanlar iman edecekler, dünyada iman etmeyen kimse kalmayacaktır. Yahudi ve Hıristiyanların tümü iman edecektir.

İkincisi ise, her hangi bir Yahudi öleceği zaman, ölüm meleği, önüne arkasına vurarak, der ki; ey Allah'ın düşmanı, Allahu Teâlâ İsa Aleyhisselâm'ı Nebi olarak gönderdi, sen onu yalanladın ve kabul etmedin ve âhir zaman Nebisi Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi ve Sellemi size müjdeledi, isminin de Ahmed olduğunu bildirdi kabul etmedin der. O Yahudi de ben inandım, O, Allah'ın kulu ve Resulüdür der. Keza bir Hıristiyan ölürken, ölüm meleği onunda önüne ve arkasına vurarak, ey Allah'ın düşmanı, Allahu Teâlâ İsa Aleyhisselâm'ı Hak Peygamber olarak gönderdi, sen de ona Allah ve Allah'ın oğlu dedin ve âhir zaman Nebisi Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in geleceğini de size müjdeledi, isminin Ahmed olduğunu söyledi kabul etmedin der. O da inandım, Allah'ın kulu ve Resulü der, fakat hali yeis olduğu ve azabı müşahede ettiklerinden dolayı imanları kabul olmaz. Bu izahat, Celâleyin Tefsirinin haşiyesi olan Sâvî'den alınmıştır. Ahmet Sâvî Hazretleri, büyük tefsir kitaplarını kaynak olarak alıp en güzel bir şekilde açıklamıştır.

Ebüssüud ve Tefsir' i Kebir'in bu husustaki beyanları da aynı şekilde olduğu için, tekrar edilmedi. Arzu edenler bu eserlere müracaat edebilirler.

Akaid (inanç) kitaplarımızın bu hususta ki beyanatı da aynı şekildedir. Aşağıya alıyoruz.

Bütün İslâm âlimleri tarafından çok çok okunan ve beğenilen, baş tacı yapılan "EMÂLİ" diye isim verilmiş olan bu mübarek eserin şu beyti İsa Aleyhisselâm'ın geleceğini ve yapacağı ıslahatı açık olarak beyan etmektedir.

Ve İsâ sevfe ye'ti sümme yütvi

Li Deccalin şekıyyin zî habâli.

Beytin mefhumu âlisi: Kıyâmet alameti olmak üzere Muhammed Mehdi çıkar. Bundan sonra da Deccal zuhur eder, doğuda ve batıda kırk gün çok çirkin işleri yayar, sonra İsâ Aleyhisselâm Semadan bir ‘Ayet-i Seyf’ gibi (çok açık olarak) iner ve o şaki olan Deccalı öldürür.

Kur'ân-ı Kerîm'i ve Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem’i kabul etmeyen Yahudi ve Hıristiyanlardan bir tâifenin, kıyâmet yaklaştığı zaman, şekillerinin değişeceği, Sûre-i Nisa ayet 47 de bildirilmiştir.

Yûsüf Aleyhisselâm'ın neslinden olan Abdüllah İbni Selâm, Medine-i Münevvere'de bulunan Yahudi âlimlerinin başında geliyordu. Tevrât- ı Şerif'i, çok güzel öğrenmiş, herkes tarafından büyük bir sevgi ve saygıya da sahip idi. Bu zât, Peygamberimizin bütün vasıflarını biliyordu. Hattâ Resûl-i Kibriya Efendimizin Medine'ye hicretlerini müjdeleyen Yahudi, "Muhammed geldi!" (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) diye bağırınca, Abdullah İbni Selâm kendini tutamayarak "Allahü Ekber!" deyip tekbir getirmiştir.

Ehl-i Kitap'ın, Peygamberimizin bütün sıfatlarını kendi kitaplarında görüp bildikleri için, mutlaka Kur'ân-ı Kerîm'e inanıp Peygamberimize tabi' olmaları, kendi peygamberlerinin ve kitaplarının emirleri idi. Bu sebepten, inanmadıkları takdirde başlarına büyük belâlar geleceğini de biliyorlardı.

Abdüllah İbni Selâm, bir vakit Şam'a gitmişti, dönüşünde bu ayet-i celile'nin nazil olduğunu öğrenmiş, daha evine dönmeden, Peygamberimizin huzuruna giderek şöyle demiştir. "Yâ Resûlallah! Sizi göremem de yüzüm kafamın arkasına döner diye korktum." deyip iman etmiştir. Keza Hazret-i Ömer Radıyallahü Anh, Ka'b İbni Ahbar'a, bu ayeti okuyunca, Ka'b: "Yâ Rabbi iman ettim, Yâ Rabbi Müslüman oldum!" diyerek şeklinin değişmesinden önce iman ettiğini bildirmiştir.

Cumartesi günü balık avlamak, Beni İsrâil'e yasaklanmış idi. Onlar emre muhalefet edip balıkları avladılar. Cezâ olarak da, maymuna tahvil olundular ve üç gün sonrada yok oldular. Avlanılması yasak olan balıkları avlamakla ne hale gelmişlerdir. İşte yukarıda meâlini verdiğimiz ayet-i celile de bu hadise beyan edilmiştir. Her peygamberin geleceğini ve ona inanılması ve dinine tabi olmakla yardımcı olmaları emir buyrulan, Peygamberimizi ve Kur'ân-ı Kerîm'i kabul etmeyenlerin akıbeti ne olacaktır, tasavvur etmek bile mümkün değildir.

Zamanımız da bazı kimseler, Yahudi ve Hıristiyanlara şirin görünmek için, muharref olan Tevrât ve İncil'den deliller göstermeye çalışıyorlar. Hâlbuki Kur'ân-ı Kerîm'de bu hususta sayılmayacak kadar ayetler mevcuttur. Bu gün, Tevrât'ın ve İncil'in asılları bile olsa delil olarak gösterilemez. Kur'ân-ı Kerim bütün semavî kitapların hükmünü kaldırmıştır. Bunlar gerçekten kendi peygamberlerini ve kitaplarını bilseler, peygamberimizi asla inkâr edemezler. Sure-i Saf'da İsâ Aleyhisselâm, "Ey Benî İsrâil! Ben size Allah tarafından gönderilen bir peygamberim ve benden sonra gelecek bir peygamberi müjdeliyorum, ismi de ‘Ahmed'dir." Bu müjdeyi her peygamberin ümmetine haber vermesini de Cenâb-ı Hakk, Sûre-i Âl-i İmran ayet (81) de "Veizahazallahü misâkannebiyyine..." ayet-i celilesi ile bildirmiştir.

SEMAVİ ÜÇ DİN HEZİMETİ

Papanın ve Patrik'in yanlarında semavi üç din diye bahsedenler ve bunu kitaplarına ve gazete makalelerine geçirenler, Allah'dan korkmuyorlar mı? Cenâb-ı Hakk'ın katında ayrı ayrı üç din mi vardır? İncil-i Şerif, Tevrât-ı Şerif'in hükmünü nesih etmiştir. Yahudiler, Yahyâ Aleyhisselâm'ı, İncil-i Şerif geldikten sonra, Tevrat-ı Şerif'le hüküm vermediği için şehid etmişlerdir. Eğer her peygambere bir din izafe etmek gerekirse, Peygamberlerin adedince din olması lâzımdır. Bunun da doğru olmadığı ortadadır. Müstakil şeriatla gelen peygamberlerin şeriatı ile amel yapanlara, "Nebi" denir. Müstakil şeriatla gelen peygamberlere de "Resûl" denir. Bir de, Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem, son peygamberdir. Bütün insanlara ve cinlere gönderilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm bütün şeriatları nesih etmiştir yani hükümlerini kaldırmıştır. Fakat Kur'ân-ı Kerîm, bütün şeriatları cami'dir, yani hükümlerini toplamıştır. Bu hükümler Kur'ân-ı Kerîm'de zikir edilmiş ise, aynen uyulup, doğru ve Kur'ân'ın hükmü olarak kabul edilir. Artık başka bir şeriatla asla amel yapılamaz.

İmanın şartlarından, bütün kitapları ve peygamberleri kabul edip inanmak, o peygamberin devri ile şeriatının devam ettiği müddetçe demektir. Tıpkı bir memleketin halifesi gibi: Vefat edince yerine başkası ta'yin edilir. Benim halifem eskisi bu yeni geleni kabul etmem demek nasıl mânâsız ise bu da aynı şekildedir. Elbette ki evvelki inkâr edilemez.

DİYALOG ÇIKMAZI

Yakın bir zamanda nereden çıktığı belli olmayan garip bir kelime "diyalog", bu isim altında, Müslümanların önüne sürülen Hıristiyanvarî bir sözdür. Başta âhir zaman Nebisi, Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in getirdiği İslâm Dinini ortadan kaldırmayı amaçlayan korkunç bir faaliyettir. Aynı zamanda İsa Aleyhisselâm'a ve İncil-i Şerif'e, Musa Aleyhisselâm'a ve Tevrat-ı Şerif'e de en büyük ihanettir.

Bunların son zamanlarda, iftâr sofraları ve toplantılar tertip ederek, üç dinin manevî liderleri, müşterek duâ ettiler, sohbet yaptılar şeklindeki faaliyetlerini her gün duyuyoruz. Bir Müslümanın bu sözleri duyunca, aklına inanmaması geliyor. Böyle bir toplantı yapan kimselerin, önce Kur'ân-ı Kerîm ile bütün peygamberlerin görevi sona erip, bütün dünyadaki insanların Peygamberimize tabi' olmalarının farz olduğunu bilmesi gerekir. Her peygamber İslâm peygamberidir Allah katında İslâm Dini'nden başka bir din yoktur. Bu zamanda semavî dinler diye, Müslümanların zihnine Allah katında üç din var diye inandırmaya çalışanların küfür bataklığına girdikleri muhakkaktır. Yahudi ve Hıristiyanların Cennet'e girebilmeleri için mutlaka "Lâilâhe İllallah Muhammedürresülüllah" demeleri ve İslâm'ı kabul etmeleri şarttır. Bunu kabul etmeyenlerin Allah düşmanı olduklarında asla şüphe yoktur. Bu inancı yaymak için istediği yere ve istediği kimselerle konuşmak ve onlara hakkı anlatmakta hiçbir mahzur olmadığı muhakkaktır. Ancak İslâmî yönden bir menfaat temin etmek mümkün olmayıp boş yere zaman israf etmek de doğru değildir. Yahudi ve Hıristiyanlara ilâhî olarak dinden pay çıkarmak olunca, bundan daha büyük sapıklık tasavvur olunamaz. Artık Müslüman, nerede ve ne şekilde konuşulmasını elbette bilir. Yukarıda meâllerini verdiğimiz ayetlerin birincisinde, "Yahudi ve Hıristiyanların arzu ve isteklerini kabul edecek olursan elbette kâfirlerden olursun." Ayet-i Celilesi, kesin olarak İslâm'ın haricinde bir görüşe meyil etmenin dahi küfür olduğunu açık olarak beyan etmektedir.

NETİCE

Başta Zekeriya ve Yahyâ Aleyhimesselâmları, Beni İsrâil'den sayısız İslâm âlimlerini şehit eden, daha sonrada İsâ Aleyhisselâm'ı şehid etmek üzere, evine baskın yapan, fakat Cenâb-ı Hakkın, semaya kaldırdığı İsâ Aleyhisselâm hakkında öldürdük diye böbürlenen Yahudiler, öldürüldü diye İstavroz yapan Hıristiyanlar, hem Kur'ân'a muhalefet ve hem de İsâ Aleyhisselâm'ın geleceğini müjdelediği Muhammed Sallallahü Aleyhisselâm'ı inkâr ederek, bütün peygamberleri de yalanlayan Hıristiyanların, ilâhî olarak hiçbir vasıfları olmadığı kesin olarak ortadır. Her peygamber, Namaz, Oruç, Zekât ve Hac ibadetleri ile mükellef idiler. Adem Aleyhisselâm ve İsâ Aleyhisselâm her ayın 13-14-15. günlerinde oruç tutarlardı. Davûd Aleyhisselâm bir gün yer ve bir gün tutardı. İsâ Aleyhisselâm, daha beşikte iken, kendisinin peygamber olup kitap verileceğini, Cenâb-ı Hakk'ın, namazla, zekâtla mükellef kıldığını mucize olarak söylemiştir (Sûre-i Meryem de).

Biz Müslümanlar, Allah'ın semadan kitap olarak birden gönderdiği İncil'e inanırız. Sonradan dört kişi tarafından yazılan tarihî mecmualara asla inanamayız. Çünkü ilâhî olmayıp şahıslara izafe edilmektedir. Gerçek İncil birdir, bunlar dört diyorlar. Şu anda, gerçek İncil olsa bile amel yapmak câiz olmaz, Kur'ân-ı Kerîm ile hükmü kaldırılmıştır. Papaların, patriklerin ve hahamların yaptıkları ayin namı altındaki cennet satma oyunlarının, İsâ Aleyhisselâm ve Musa Aleyhisselâm'la bir ilgisi var mıdır? Yahudi ve Hıristiyanları haklı gibi göstermeye çalışan ve papanın huzurunda eğilen ve emirlerine âmâda olduğunu samimiyetle arz eden ve semavî üç din diye bunlara pay çıkarmaya çalışan, ilim adamlarına, gazete ve televizyon kanallarına, hangi ismin verileceğini, yukarıya aldığımız deliller açık olarak, bunların gerçek hüviyetini ortaya koymaktadır.

Selâm hidâyet'e tabi' olanların üzerinedir.


 


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Kur'ân-ı Kerim bütün düny... - Sayı 71
İslâm Dini (Tüm peygamber... - Sayı 70
Mevlid-i şerif... - Sayı 69
KERBEL? FACYASI ve Hz. H?... - Sayı 67
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Kim demiş okumuyoruz diye?
*Sevmediklerimizin, televizyon ekranlarında ve gazete sayfalarında canına okuyoruz!
*Trafik kazalarında ölenler ve PKK canilerinin katlettikleri için rahmet okuyoruz!
*Törenlerde nutuk okuyoruz!
*Kim ne derse desin, bildiğimizi okuyoruz.
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Öz musikimizin piri: Mustafa Itrî Efendi
Tevhid yoksa huzur da yok
Gülerek günah işleyen ağlayarak cehennem


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14552281
 Bugün : 132
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 629800
 Bugün : 10
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 63
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim