İŞGAL, İSTİLÂ Turgay Ertem Sayı:
39 - Ocak / Mart 2003
Dünya tarihi incelendiğinde çeşitli kavimler, değişik zamanlarda farklı ülkeleri işgal etmişler, ele geçirmişler, istilâ etmişlerdir. İskender, Romalılar, Hunlar, Gotlar, Vandallar farklı özellikte işgaller, istilâlar gerçekleştirmişlerdir. Bunlar dan bazıları kısa süreli, bazısı uzun süreli olmuşlardır. Bazıları da bir başka kavimden kaçarken bir başka yerin istilâsına yol açmıştır. Tarihte bu olaya “kavimler göçü” adı verilmektedir.
Tarihte “İŞGAL” fiilinin ne gibi özellikleri var diye baktığımızda yine değişik uygulamalara rastlarız. Hepsinin ortak yanı, işgal ettiği bölgeyi, orada yaşayanları kendi yararı için kullanmaktadır. Moğol istilâsında hiçbir kural tanımayan yakıp yıkan, öldüren, yağma yapan ve çekip giden bir görünüş vardır. Uzun süreli olmamıştır.
Ülkeleri uzun süreli elde tutma ve o bölgeleri vatan kabul etme anlayışı Oğuz Türklerinde görülmüştür. İslâmî değerleri de göz önüne alan Türkler, “Fetih” adını verdikleri, “bir beldeyi İslâmî yaşayışa açma” olarak özetleyebileceğimiz bir anlayışla hareket etmişlerdir. Selçuklular ve Osmanlılar fethettikleri yerlerdeki insanları Allah’ın kulu olarak görmüşler, inançlarına, geleneklerine müdahale etmemişlerdir. Sömürge olarak da kullanmamışlardır. Meselâ Osmanlılar, Avrupa’daki topraklara yerleşen ve oraları yurt edinen çocuklarına “evlâd-ı fatihan” demişler, bu bölgelere aldığı vergilerden daha fazlasını hizmet ve vakıf eserleri olarak inşa etmişlerdir.
Coğrafî keşiflerden sonra Avrupa’da özellikle İngiliz, Fransız, Portekiz ve İspanyol denizciler yeni keşfedilen ülkeyi, adayı orada yaşayanları kendi malları olarak görmüşlerdir. O ülkenin zenginliklerini kendi ülkelerine götürmüşler, insanlarını köle olarak kullanmışlardır. Bu gün Avrupa ve Amerika’daki zenciler Afrika’dan götürülen ve kırbaç altında çalıştırılan insanların (Kunta Kintelerin) çocuklarıdır. Avrupa ve Amerika bugünkü zenginliğini büyük ölçüde sömürdüğü bu ülke insanlarından sağlamıştır.
Yirminci yüzyılın başında imparatorluklar parçalanırken İngiltere, ABD, Fransa, Rusya gibi devletler değişik yollarla birçok ülke ve insanı kendilerine bağlı/bağımlı hale getirdiler. İkinci Dünya savaşından sonra ülkelerin işgali fiilen değil, ekonomik, siyasî ve kültürel yönden olmaya başladı. Televizyonun icadı, yolların ve iletişimin gelişmesi, teknolojideki hızlı ilerleme, dünyanın küçülmesi ve insanların birbirine daha çok bağımlı ve muhtaç hale gelmesine sebep oldu.
Bu arada ABD, Rusya’nın çökmesinden sonra tek süper güç olmuş ve her istediğini yapabilecek bir cüret kazanmıştır. Bu gelişmeler ABD’nin bütün dünya ülkelerinin katıldığı Birleşmiş Milletleri kendi isteği doğrultusunda kararlar almaya zorlamasına, olmazsa, karar olmasa da yapmak istediklerini rahatça uygulamaya koymasına yol açtı. 11 Eylül’de İkiz Kuleler ve Pentagon’a yapılan saldırı, kimin yaptığı tam anlaşılmamasına rağmen ABD’nin İslâm dünyasına terörü önlemek adına (!) göz dikmesini kolaylaştırdı. Afganistan ve Irak, Ortadoğu’yu kontrol altına almasının ilk hedefi oldu. Arkası da gelecek mutlaka. Suriye ve İran sıradaki ilk ülkeler. Peki ABD’nin dünyayı savaş gerginliğinde tutmaktaki amacı nedir? Başka ülkeleri terörle suçlarken kendisinin başka ülkelerde yaptıkları terörden ne kadar farklıdır? İsrail’in senelerdir Ortadoğu’da yaptıkları karşısında neden sessiz kalmakta, hattâ el altından neden destek vermektedir? Birleşmiş Milletler’de defalarca İsrail aleyhine karar alınmış olmasına rağmen bu kararları veto eden ve güvenlik konseyinden İsrail’i cezalandırıcı hiçbir kararın çıkmasına izin vermeyen ABD niçin böyle davranmaktadır? Bu soruların tek önemli cevabı var: Yahudi lobisi ABD’de çok güçlüdür, yönetimde etkilidir ve ABD’deki savaş sanayiinin hemen hemen tamamı Yahudi kökenli iş adamlarının elindedir. İsrail devletinin isteğine uygun şekilde kararlar alınmakta ve uygulanmaktadır. İsrail için tehlike oluşturan her engel ABD tarafından bir vesile ile ortadan kaldırılmaktadır.
Son on yılda, savaşların katliamların yaşandığı her yerde ABD’nin parmağı veya müdahalesi vardır dersek abartmış olmayız. Dünyayı düzene sokma, terbiye etme adına işgaller maalesef devam etmektedir. Ancak ABD’nin son zamanlarda bütün dünyada hızla itibar kaybettiğine dikkatinizi çekmek isterim. Bu sebeple önümüzdeki on – onbeş yıl içinde ABD’nin çöküşü gerçekleşecektir. Çünkü ABD’nin zulmü, hem kendi fakir halkına hem de dünyadaki diğer insanlara ulaşmıştır.
İnanıyoruz ki hiçbir zalim, zulmünü uzun süre devam ettirememiştir. Allah zalimleri asla bağışlamaz: “Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur Allah’ın verdiği nimete şükredecekleri yerde nankörlük ettiler, böylece kendilerine zulmettiler. Yüce Allah da yeryüzünü onların zulüm ve küfürlerinden temizlemek için onları helâk etti.” (En-am, 4)
|